OKUL GÜNLÜĞÜ- Bölüm 2

75 19 0
                                    

Bir Cuma günüydü. Sabah kahvaltısını çocuklara yaptırmış, Kendim de kahvaltı yapmak için, Öğretmenler için yemekhanede ayrılan yerde, kahvaltı yapan arkadaşlarımızın yanına oturduk.Tabii nezaketen afiyet olsun, dedik. Selamlaştık. Hal hatır ve hasbihal ettikten sonra tabii sevgililer günü dolayısıyla arkadaşlar birbirlerinin günlerini kutladılar. Baktım okul Müdürümüzü kahvaltıda göremeyince;

-" Müdür Yardımcısı arkadaşa müdürümüzü göremedik, geldi mi? " Diye sorduk.

-" O da gelmedi." dedi.

-" Vay be ne uyanık! Müdür dediğin böyle olacak, abi. Görüyor sununuz ya! Bu gün sevgililer günü, tüm gün serenat yapar artık, yengeye," dedik.

Müdür Yardımcısı arkadaşımız; Biraz değişik manidar, bir gülümseme ile;

-"Yok hocam, yok. O genel müdürlükte öpülüyor, müdürler toplantısı var." Dedi . Gülüştük.

Son bir yemekhane kontrolü yapıp, her şeyin yolunda olduğunu görüp yemekhanenin kapısından çıktım. Yanımda Beden Eğitimi Öğretmenimiz, Resim Öğretmenimiz, Bir de İngilizce Öğretmenimiz vardı. Günün kritiğini esprilerle, şakalarla yapıyor. Bu gün sevgililer günüymüş. Sözde hiçte umursanacak bir gün de değilmiş. Aslında da ne? varmış. Yani böyle bir gün olmasa, ne olurmuş? Para tuzağıymış. Alış veriş yapmak, insanları söğüşlemek gibi. Bazılarına göre de kapitalizm... miş...!

Kapitalizm böyle bir şeymiş. İnsanların en masumane duygularını bile sömürürmüş. Neymiş? Millet o gün cebinde ne var? Ne yok. Kısaca cebindeki parayı bir güzel harcasın, tüketsin. Ertesi gün parasız kalsın. Tabiri caizse görsün anasının terekesini! Neyse, kısaca kapitalizm önce yol yaptırır. Sonra da otomobil sattırırmış. Benzine de zam üstüne zam yaptırırmış. Bir de bu zamları enflasyonu şişirmesin diye bütçe gider kalemleri arasına dahil etmezmiş. Halktan bunu özellikle gizlermiş. biz böyle dedik, böyledir. Sen kabul et. Etmesen de et. Demekmiş. Bu arada Müzik Öğretmenimizle karşılaştık. Sevgililer gününü hatırlattık.

-" Gününüz kutlu olsun." dedik.

-"Döndü valla benim sevgilim yok ki." dedi.

-" Hem sonra gün ortasında gözünü değil de ağzını açarsan, lazım olunca bu gün ben de yok dersin. Atalarımız ne demiş? Sakla samanı, gelir zamanı. Az kıymet bilin kızım. Belki sonra lazım olur. Anladık sevgiliniz yok. Olsun sen de insanları sev bu gün." dedik.

Bu arada beklenen asansör nihayet geldi. Espriler havada uçuşuyorken asansöre bindik. Asansörde yukarıdan aşağıya çektiğimiz, Emine Hanım var. Matematik Öğretmenimiz olur. Genç, aramıza bu sene yeni katıldı. Giyim kuşamı ile çokça dikkat çeken bir öğretmenimiz. Şöyle ki en çok dikkati çeken tarafı da çok yüksek topuklu, özellikle iğne topuk diye adlandırdığımız, metal sivri topuklu ayakkabı. Muz çorap. Parlak cinsinden. Etek süper süper mini ve kalçalar dışarıda, Etek üzerinde bluz, bolero tipi giysisi ile gayet şık bir bayan. Makyajına gelince gayet güzel bir makyaj, özellikle gözleri meydana çıkaran, ama ultra çıkaran siyah bir sürme ile ben buradayım, diyen bir öğretmenimiz. Vesselam cici bir bayan.

Ha bir de yürürken diz kapaklarını kırmadan kendine özel bir yürüme tarzı var. Adımlarını atarken, diz kapaklarını kırmadığı için kalçalar dışarıya fırlıyor. Bu yürüme tarzını nasıl beceriyor? Özellikle böyle yürü desek, böyle yürümeye kalksan, becermen mümkün değil. Kimse böyle yürüyemez, herhalde. Öğretmenimize ayrı da bir hava katıyor, ayrı bir özellik kazandırıyor, tabii ki bu yürüyüşü. Dedik ya özelliği olan bir arkadaşımız.

Geçen Okul etkinliğinde çocuklar defilede, Emine Hanım giysisi diye özel giyinip. gösteriye katıldılar. Defile sonunda sahneye davet edildi. Emine Hanımın dansı izlemeye değerdi. Kendine özgü dansını sergiledi. Almanca müzik eşliğinde.

Çok da candan bir hanım arkadaşımız. Neyse onunda sevgililer gününü şen şakrak kutladık. Hal hatır sorduk hasbihal ettik.

-" Ne yapıyorsun? Hocam." Dedik. Emine Hanım da bize;

-" İtalya'ya geziye gideceğiz. İtalya gezisi için çocukları hazırlamaya çalıştığını, çocuklarla beraber katılacaklarını." söyledi.

-"Bende merakla nereleri gezeceksiniz?" Dedim. İtalya gezisini bir güzel ana hatlarıyla anlattı.

-" Ben Hocam Venedik'e de gidecek misiniz? "dedim.

Hoca Hanım İtalya'daki gezilebilecek tüm yerleri anlattı. Sonra dönüp bana böyle hani neden? Venedik.

Der, gibi baktı.

-" Ben de Hocam Venedik'e gidecekseniz, benim haberim olsun. Dedim ya...!

Ha benim bir Tekir Kedim var. Çok duygusal, bir o kadar da mahzun. Garibin teki. O nu sizin yanınıza katsam. O' nu da Venedik'e götürüp gezdirseniz. Biraz fare kovalasa! Orada fare kovalayan kediler revaçtaymış. Çok sükse yapıyorlarmış. Manitaların gözdesi oluyorlarmış. Benim Tekir avcıdır. Malum şahsiyetlere, aman da vermez. Hele bir de işin sonunda manita ile Venedik gecelerine akacaksa! Gondola binip manita ile yanık yanık geceyi derinden yarıp, parçalayacak; o serenat yok mu? O nu dinleyecekse. Elinden gelenin en iyisini yapar. Söz de dinler. Seni hiç üzmez. Mahcup ta etmez. Garip sevinir. Sevaptır."

Emine Hoca şaşkındır. Henüz şaşkınlığını üzerinden daha atmadan;

Ben devam ettim;

-" Hocam bizim garibi alırsın gondola atarsın, gondolcunun gitarı eşliğinde mehtaba yayılan o yanık sesin eşliğinde şarabınızı yudumlayıp, Venedik' in o eşsiz havasını ciğerlerinizde hissedersiniz. Kalbiniz bir başka çarpar Venedik'te. Siz bu duyguları yaşarken, bizim Tekir'de kendi hayatını ve son arzusu olan bu sandal gezisini manitasıyla yaşar. Size de dua eder. Sevap kazanırsın. "

Ne diyeceğini bilemeyen, birazda dumura uğramış, şekilde hafif hafif gülümserken asansör katta durdu. Şen şakrak asansörden indik. Öğretmenler odasına girdik.

Peşimizden Ayşegül Öğretmen içeriye girdi. Öğrencilerinden birinin velisi tarafından; Pembe bir kalpten oluşan pastanın üzerinde, dört tane pembe kalpten oluşan kurabiye bulunan ve üzerinde sevgi sözcükleri olan bir pastanın geldiğini anlattı.

O kadar güzel anlattı ki; birden aklıma nişanlısı geldi.

-" Hocam bak, el ne güzel sizi düşünmüş. Sevgililer Gününde size pasta yaptırmışlar.

Sahi nişanlın sana ne yaptı? Siz yeni nişanlısınız. Sana hediye almadı mı?

Bak Hocam sen şu pastanın resmini çek de Bulututla mı? Sms ile mi? Neyse gönder de ki, bak el alem neler yapıyor. Sen kazma mısın? Nesin? Tık yok, de!" dedim.

-" Önce birden evet ya," dedi. Sonra toparlanıp;

-" Benim ki ince düşüncelidir. Bunda ne var. Hocam neler yapmadı ki?" Dedi.

-" Bende yok yok kızım çekinme; Eğer bir şey yapmadıysa, mesajla bildir ki! Nasrettin Hoca gibi, tokadı erkenden at. Testi kırıldıktan sonra atacağın tokat bir şey ifade etmez." Dedim.

-" Sen de sonradan ah vah çekmeyesin!" Dedim.

Ne oldu bilmem. Tokadı patlatır galiba, bizim kız uyanıktır, vesselam.

Yazan : Selçuk KOÇ

ÖYKÜ BAHÇESİ#WATTYS2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin