AĞUSTOS BÖCEĞİ KARINCA VE BEN- Bölüm 3

71 18 0
                                    

AĞUSTOS BÖCEĞİ KARINCA VE BEN

Sevgili Günlük;

Bu gün Öğretmenimiz bize masallar, hikayeler ,anılar ile ilgili bilgiler verdi. Hatta örnek olarak da; Ağustos Böceği ile Karınca adlı okuma parçasını okumaya başladı. Ben bir anda sanki sınıftan uzaklaşmıştım. Sanki, anlatılanların içindeydim, Her şey benim çevremde olup bitiyordu, sanki. Gözlerime inanamıyordum. Sanki bir masalın içindeydim.

Bir varmış bir yokmuş. Günlerden bir gün, gün güzelken ben babamın beşiğini sallarken, babam beşikten düştü. Pire berberliği, deve de tellallığı bıraktı. Yollar bir uzadı, bir kısaldı. Döndüm baktım bir de ne göreyim. Bir buğday tanesi yol yürümemiş miyim. Tam buğday tanesini incelerken, uzaktan bir müzik sesi duydum. Müzik sesinin geldiği yöne doğru yola çıktım.

Bir hopladım iki zıpladım. Sesin geldiği yere ulaştım. Kocaman bir meşe ağacı. Beş kişi yan yana durup kollarımızı açsak bile gövdesini saramayız. Kökleri ne kadar derindedir kim bilir. Hele gök yüzüne doğru bir uzanmış ki, gökyüzünü görünmeyecek kadar kaplamış. Üzerinde sincaplar dans ediyorlardı . Her kes o kadar kendini müzik ve dansa kaptırmıştı ki,

Benim kendilerini izlediğimi fark etmediler, bile.

Birden bire müziği yapan orkestranın şefi ile göz göze geldim. Beni görünce heyecandan elindeki sazını yere düşürdü. Müzik durdu. Her kes bir anda donmuş gibiydi. Yüzlerce, binlerce çift göz bana bakıyordu. Çok şaşkındılar. Bazıları çok kızgın bakıyordu.

-"Ben olsam, bende kızgın bakardım."

Yere düşen sazı almak için eğildim sazı tuttum . Fakat saz bir türlü yerinden kalkmıyor. Biraz kıpırdatmak için zorladım ama nafile, saz bir türlü kıpırdamıyor. Merak ettim bu minik saz neden kıpırdamıyor diye. Eğildim bir de ne göreyim sazı bir karınca tutmuş, bırakmıyor.

Karınca;

- "Eh nihayet akıl ettin de buraya bakma zahmetinde bulundun." dedi.

Şaşkınlığım bir kat daha arttı.

Karınca kolunu kaldırmış, bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Karıncayı duymak için biraz daha eğildim.

Karınca anlatmaya başladı.

- "Sen bu işe karışma." dedi.

-"Niçin?" dedim.

Karınca;

-"Yıllar önce bir gün yine bir yaz günüydü. Çok çalışmış, yorulmuştum. Alnımın terini sıyırıp, bir taşın üzerine oturdum. Biraz soluklandıktan sonra yiyecek deposunun kapısını örecektim. Birden bir ses duydum. "

O ses:

-"Ne o karınca, bu hal ne? Bu kadar yorulman doğru değil. Bak ben senin bu haline üzülüyorum . Hiç bu kadar çalışılır mı? Benim gibi saz çal. Eğlen, yan gel yat.

Bak ben hiç terliyor muyum? Senin gibi sağım solum ağrıyor mu? Dinlenecek taş, kaya arıyor muyum? Bak bana, bir kere. Kendime kocaman bir ağaç, başımı güneşten koruyacak bir çok yaprağım var. Rüzgardan daha çok yararlanmam için bunları simetrik diziyorum. Yapraklardan küçük büyük, küçük büyük örüntü yapıyorum. Rüzgar bana her şart altında serin , serin esiyor. Hayat, benim hayatım. Sen çalış dur. Dünyanın malı dünyaya. Bırak çalışmayı. Benim gibi hayatını yaşa. Saz çal. Türkü söyle. Gel keyfim gel." dedi.

Karınca ona;

-"Bak önümüz kış, havalar da artık soğumaya başladı. Benim yapacak çok işim var. Daha doldurmam gereken birkaç depo var. Ben gidiyorum, dedim. Bana öyle bir güldü kü anlatamam. Sesi hala kulaklarımda."

Derken kış bastırdı. Kışa hazırlıklıydım. Dışarısı o kadar soğuktu ki anlatamam. Benim hanım sobayı bir güzel yakmış, üzerine kestaneleri koymuş kızartıyor. Çocuğumuza hikayeler okuyordu. Kapı çalındı. Kapıyı açtım bizim Ağustos Böceği gelmiş.

Hanım içeriden;

-" Kim ? Gelen." dedi.

-"Ben de hiç kimse dedim. "

Ağustos Böceği;

-" Açım bana yiyecek verir misiniz? " Dedi.

-"Biz de sana verecek yiyecek yok. Hadi başka kapıya diyerek kovdum."

Ağustos Böceği; üzgün, mahcup, sırtını döndü ve yavaş yavaş yürümeye başladı. Bacakları sanki onu taşıyamıyordu .Çok bitkindi. İçimden yazın saz çalıyordun. Şimdi de oyna diyecektim. Zaten yiyecek vermedim. Hiç yoksa laf söz söylemeyeyim, diye düşünürken Hanım yanında çocuğumuzla geldi. Durumu kavramış olmalı ki: Neden? der gibi bana baktı. Bir an göz göze geldik, Çocuğumuza baktık. O da bize bakıyordu. Ben anlamıştım. Hemen Ağustos Böceğine seslendim.

-"Özür dilerim. Gitme geri dön. Eğer istersen seninle yiyeceğimizi paylaşabiliriz."

Ağustos Böceği dünden razı. Geldi ve bize konuk oldu. Evimiz çok sıcaktı. Daha kapıya yaklaşınca sıcaklık yüzümüze vuruyordu. Yiyeceklerimizden ikram ettik. O da bize en güzel şarkılarından bir demet sundu. O gün biz de kaldı. Ertesi gün Ağustos Böceği daha iyi dinlenmiş görünüyordu. Yola çıkma zamanı dedi. Eşim olmaz gitme dedi. Ağustos Böceği hayır teşekkür ederim. Gitmeliyim evde beni bekleyen eşim ve çocuklarım var dedi. Eşim ,"Tamam öyleyse sana yiyecek verelim. Ailenle birlikte bu kışı rahat geçir." dedi. Ağustos Böceği;

- " Bir şartla alırım. Bu yaz çocuğunuza saz çalmayı öğretmek istiyorum."

- " Biz de tamam." dedik.

Böylece taşıyabileceği kadar yiyecekle onu yolcu ettik. Birilerine yardım etmenin mutluluğunu yaşadık.

Fakat bu olayın üzerinden iki yaz geçmesine rağmen Ağustos Böceği sözünü tutmadı çocuğuma saz çalmayı öğretmedi. Bu gün burada onu tesadüfen gördüm. Şarkısı bitince bu konuyu görüşüp, konuşacaktım.

Bu saz; artık çocuğum saz çalmayı öğrenene kadar çocuğuma ait. Bu sazı onun için sana vermedim.

Bu arada Ağustos Böceği bizim konuşmalarımızı dinlemiş olmalı ki ağaçtan aşağıya inip yanımıza geldi.

- "Çok özür dilerim. "Dedi. "Evet söyledikleri çok doğru. Ben yaz gelince hep çalar ve söylerim. Saz çalmaya başlayınca da her şeyi unuturum. Kışı bile ... Hazır bana bunu hatırlatmışken hep birlikte gidelim. Ben de sözümü tutmuş, sözümü yerine getirmiş olayım. Çocuğunuza saz çalmayı öğretmiş olayım." Dedi.

Karınca ;

-"Şimdi işler değişti. Ben sazı sana değil sahibine vereyim. Siz de isterseniz hep birlikte bize gidelim. "

-"Tamam." Dedim.

Ben hızlı yürüyordum. Karıncayı bir omzuma, diğer omzuma da Ağustos Böceğini aldım. Karıncanın evine doğru yola çıktık.

Ha sahi siz hiç saz çalan karınca gördünüz mü? Ben çok heyecanlandım. Bu arada Kulağımda tatlı bir ses, bu ses hiç de yabancı değil. Evet...

Öğretmenimin sesi;

- " Yavrucuğum, dalmışsın. Çok mu? yoruldun. Hadi uyan. Kendine gel."

Uyandım.

Öğretmenimiz Ağustos Böceği ile Karınca adlı okuma parçasını işliyordu. Okuma parçasının sonucunu tartışıyorlardı. Herkes fikrini belirtiyordu. Bende söz istedim. Bir rüya gördüğümü söyledim. Rüyamı anlattım. Bir anda sınıfta bir alkış koptu. Çok beğenmişlerdi. Çok mutluyum.

Saz çalan karınca görmedim ama; Bir gün, Ağustos Böceğini sırtında yük taşırken, Karıncayı da siyah şemsiye altında , dört kolunu kenetlemiş, bacak bacak üzerine atmış, gözünde siyah bir gözlük, omzunda havlu, deniz kenarında güneşlenirken gördüm dü sanki.

Şimdilik bu kadar sevgili günlüğüm, bu günlük hoşça kal.

25/26 Mayıs 2015

Yazan; Selçuk KOÇ

ÖYKÜ BAHÇESİ#WATTYS2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin