Sabah olmasına birkaç saat kala telefonum ısrarla çalmaya başladı. Pek arayanım yoktu ve bu saatte her kim arıyorsa heyecanlanmamı sağlamıştı. Komodinin üzerinde duran telefonumu parmak uçlarımın yardımıyla kendime çekip aldıktan sonra ekranda gördüğüm isim vücudumun yatakta doğrulmasını ve kalbimin hızla atıp beni çıldırtmasını sağlamıştı.
michael arıyor
Bir buçuk haftadır görüşmüyorduk. Beni eve bıraktıktan sonra ne mesaj atmıştı ne de başka türlü ulaşmaya çalışmıştı. Biraz kaba davrandığımın farkındaydım. Ben de bu tüm zaman boyunca bunu telafi etmek için Michael adına iyi şeyler yazmaya çalışmıştım. Annesiyle arasını düzeltmişti, derslerden geçer not almaya ve okulun gözde kızı onunla flörtleşme başlamıştı. Tipik bir erkek için bunlar önemli şeyler olmalıydı. Öyle değil mi?
"Michael?"
Telefonun diğer ucundan burun çekişini duyduğumda içim ürperdi.
"Michael iyi misin?"
"Tessa..." Hıçkırıklarla karışık sesini duyduğumda elimle ağzımı kapattım. Ne oluyordu böyle?
"Tessa delirmek üzereyim. Beynimin içinde dönüp dolaşan sesler var. Sürekli ne yapacağımı ve ne yaptığımı tekrarlıyor."
"B-ben ne olduğunu bilmiyorum."
"Her sikik saatte bir bu oluyor ve delirdiğimi hissediyorum. O lanet sese susması için yalvarıyorum ama susmuyor."
Derin nefesler alıp veriyordu. Kullandığı cümleler onun acı çektiğini anlamama yetecek derecedeydi. Yataktan kalktıktan sonra çıkartıp yere attığım kıyafetlerimi aldım. Yanına gitmeliydim. Onu iyi hissettirmeliydim.
"Sakin ol Mikey."
"Olamıyorum. Üstelik ses senin sesine benziyor. Tanrım, pişmanlık beni bu hale mi getiriyor? Anlamıyorum, sikeyim!"
Gür sesi ve bağırışı telefonu kulağımdan uzaklaştırmamı sağlarken parçalar yerine oturuyordu. Tüm sorun ben ve hikayemden kaynaklanıyordu. Yazdığım her kelime beyninin içinde dönüp duruyordu ve gerçekleşmesini sağlarken sesleri duyuyordu. Sesimi duyuyordu. Ve bu da ona delirmiş olduğu düşüncesini veriyordu.
"Seninle yüz yüze konuşmamız gerekiyor, Michael."
"Seni bekliyorum. Adresi mesaj atacağım." diye mırıldandıktan sonra telefonu kapattı.
Bense hazırlanmayı boşverip pijamalarımla kısa sürede telefonuma gelen adrese gitmek üzere yola koyuldum. Sokaklar bomboştu. Terlemiş avuç içlerimle direksiyonu kavrarken kalbim bedenimi parçalayacakmış gibi atıyordu. Çünkü bunların tek suçlusu vardı; o da bendim.
Son kavşağı döndüğüm zaman sokak lambasının altında oturan Michael'ı gördüm. Başını ellerinin arasına almış ve düşünceli bir şekilde yere bakıyordu. Geldiğimi farkettiğinde arabanın farlarının gözlerini almasıyla ellerini uzattı. Park etme gereksinimi duymadan el frenini çekip sokağın ortasında arabayı bıraktım ve ayağa kalkan Michael'a doğru koşmaya başladım.
Bedenlerimiz buluştuğunda başını boyun oyuntuma gömdü ve sıkıca sarıldı. Uzun bir süre titrek nefesini dinledim. Öylece orda dururken gerçekleştirdiğim durumdan dolayı kendimden nefret ettim ve suçlu hissettim. Ona her şeyi anlatmam ve daha sonra da bir daha görüşmemek üzere buradan gitmem gerekiyordu.
"Sana bir şeyler anlatmam gerekiyor Michael." Ellerimin arasına aldığım yüzünü baş parmaklarımla okşarken kızarmış gözleri içimi yakıyordu. "Ama deli olduğumu düşünmeyeceksin tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Please Don't Kill Me | Clifford
FanfictionMichael'ın gerçekten var olduğundan habersiz olan Tessa, onun hayatını yönlendirdiğini bilmiyordu.