the sad end

3.9K 359 81
                                    

Michael karşısında ki çocuğun yüzüne anlam veremez bakışlarla bakarken boşvermesi için elini havada salladı. Sarışın olan "Dostum başında saç kalmadı." dedi alaycı sesle. Karşısındaki çocuklar Michael'a göre oldukça düzdü. Ne vardı saçlarını kırmızıya boyatmasında? Beyaz tenine kırmızı çok yakışacaktı. Farklı olacaktı. Bu onu sıradanların arasında daha çok parlamasına sebep olacaktı. Bütün renkleri denemişti. Mavi, lila, yeşil, sarı...Ama bu sefer garip bir şekilde kırmızıyı istiyordu. Çünkü kırmızı en sıcak ve gözalıcı renkti.

Tessa kağıdın sonuna geldiğinde gözlerini ovaladı ve bugünlük bu kadar yeterli olabilecek düşüncesiyle yerden uyuşmuş poposuyla kalktı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Fakat yazmayı uyumaya tercih edecek kadar çok seviyordu. Ve yeni kitabı onu eğlendiriyordu. Michael karakteri onu güldürüyordu.

Boş fincanları ve birkaç birikmiş bira şişesini topladı. Odanın kapısını kilitledi ve mutfağa doğru geçti. Bayan Morrison çoktan uyumuştu. Zaten bu büyük dairede varlığı ile yokluğu farkedilmiyordu. Elindekileri tezgaha bıraktı ve uyuşuk adımlarla oradan çıktı. Odasına vardığında üzerini değiştirme zahmetine girmeden kendini yatağına attı.

Fakat bir türlü uyuyamıyordu. Kafasının içinde dönüp duran harfler, kelimeler, cümleler ona bir şeyler yazmasını söylüyordu. Uzun bir çabadan sonra uyuyamayacağını anladığında yıldızları izlemeye karar verdi. Üzerine kalın bir hırka giydi ve bilgisayarını alarak terasa çıktı.

Onun için her şey çok hızlı gelişmişti. Daha 18 olabilirdi fakat New York Times En iyilerine giren iki kitabı vardı. Bir çok ödül almıştı. İnsanlar ona imrenerek bakıyordu. Bu hoşuna gidiyordu. John Green ona bir e-mail bile atmıştı. Başarılarının devamını diliyordu. Fakat son 3 aydır ortalarda gözükmüyordu. Bazı bloglar onun intihar ettiğini yazmıştı. Her ne kadar bundan rahatsız olsa da hiçbir şikayette bulunmamıştı. O kendi kurgu dünyasında mutluydu. Satırlara döktüğü hayatlar kendininkine nazaran ona daha iyi geliyordu.

Annesinin kim olduğunu nerede olduğunu hiçbir zaman öğrenememişti. Bunun için babasına çok yalvarmıştı. Ama babası söylememek için diretmişti. Annesine dair hiçbir kanıt ortalıkta yoktu. Ne resim ne eşyalar hiçbir şey. Bulmak için birçok yol denemiş ve hiçbirinden tatmin edici bir cevap alamamıştı.

Sertçe bilgisayarı kapattı ve avuç içlerini gözlerine bastırdı. Bunları düşünmek onu yıpratıyordu. Hırkasının kollarını parmak uçlarına kadar çekti ve kurgusunu düşünerek aklındakileri dağıtmaya çalıştı. İlk defa bir hikayesinin sonunu baştan planlamamıştı. Hayat dolu Michael Clifford'un sonunun nasıl geleceğini bilmiyordu. İsterse kafasından peniste çıkarabilirdi isterse mutluluğa da kavuşturabilirdi. Seçim onundu.

Tekrar bilgisayarını açıp e-maillerine tıkladı. Birkaç kişinin mailine cevap vermek istedi. Kötü bir yazar değildi. Düşünceliydi fakat hepsine yetişemiyordu. Davet başlığı altında gelen mail dikkatini çekti.

Gönderen: ellenshow@gmail.com

Merhaba, Tessa! Seni programımızda görmek isteriz. Eğer bu daveti kabul ediyorsan sana ulaşacağız. Ellen Show senin için heyecanlanıyor!

Yazanları okuduğunda program dışında aklına bir şey gelmişti. Kitabının sonunu bulmuştu. Dudağı hafif yukarı kıvrılırken kabul ettiğine dair bir mail atıp bilgisayarı kapattı. Aklındakileri toparlayıp sindirirken bu son ona mantıklı gelmeye başlamıştı.

Kitabın sonunda Michael Clifford'u öldürecekti.

Please Don't Kill Me | CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin