Pencerenin önünde durdu Ömür. Parmakları istemsizce araladı perdeyi.Aşağıda olanları öylece izlemeye başladı. Gördüğü tablo eksiksizdi. Tam yedi yıl önce nasılsa şimdi de aynıydı tablo. Sesleri duydukça yedi yıl öncesine gidiyordu genç kadın. Hayatının birden bire tepe taklak olduğu yedi yıl öncesi. İşkencelerin bitmek bilmediği günler. Her gün karşılaştığı nefret dolu koyu yeşil gözler. Ve hayatın en güzel hediyesini sunduğu berbat gece.
" Ömür korkuyorum."
Duyduğu sesle irkildi pencerenin önünde duran kadın. Yatakta oturan minik kıza baktı. Hızlıca olduğu yerden ayrıldı yatağa yaklaşıp kucağına aldı minik kızı.
" Korkma bir tanem bak ben yanındayım. Kimse sana zarar veremez. Kimseye de bir şey olmayacak söz veriyorum sana Sahra'm"
25 EKİM 2009
Genç kızın duyduğu sesler artık sesten çıkmış çığlığa, bağrışmalara dönüşmüştü. Ne olup bittiğini anlamak için pencereye yaklaşıp kapalı olan perdeyi sonuna kadar açtı. Gözlerine ilk olarak abisi ve onun önünde duran Selda takıldı. Ardından gözleri ona bakan gözlere yöneldi. Kimdi bu yeşil gözlü adam? Daha dikkatli bakmaya başlaması ile adamın elindeki silahı fark etti. Ve silahın namlusunda duran ağlamaklı kızı. Annesini aradı gözleri. Çeşmenin orada duran tanımadık yüzü gördü. Ağlamaktan harp olduğunu odasından fark edebiliyordu kız. Kimdi bu kadın adam? Diye geçirdi aklından. Kafasını salladı ardından şuan düşünmesi gereken şey bu değildi. Aradığı kişiyi en sonunda bir adamın önünde diz çökmüş halde buldu kara gözleri. Acaba annesi kimin önünde diz çökmüştü? Adama baktı çıkaracaktı bir yerden. Sonra tanıdı annesinin önünde diz çöktüğü kişiyi. Mehmet ağaydı bu. Törenin babası. Midyat'ın tek söz sahibi. Artık panikleme aşamasını geçmişti içindeki hisler. Korku tüm bedenini sarıp sarmalamıştı. Gözlerinin dolmasını engelleyemedi. O sırada dış kapıdaki hareketliliğe takıldı. Babası bir hışımla yeşil gözlü adama belindeki silahı doğrultmuştu. Bağrışmalar daha da çok şiddetlendi artık her şey çığırından çıkmaya başlamıştı. Arkadan gelen sesle kardeşlerini hatırladı Ömür. Hızlıca ayrıldı pencerenin önünden kız. Kucağını açıp Ömer ile İpeği omuzlarına gömdü.
" Ömer ablacığım hani sen büyümüştün. Ne bu dolu gözler böyle. 4 yaşında mısın yoksa 7 yaşında mısın? Hem söyler misin sen böyle yaparsan İpeği kim koruyacak dışarıdaki serserilerden?"
Omuzlarından ayrılan çocuğa baktı Ömür. Tam ağızını açmış bir şey söyleyecekti ki silah patlaması ile yankılandı bütün konak. Korkuyla sıçradı oturduğu yerden hemen kapıya yöneldi.
" İpek, sakın dışarı ya çıkmayın sakın! Pencerelerden de uzak durun."
Kapıyı açıp sertçe kapattı. Aşağıdaki gözlerin bir kaçının kendisine odaklandığını fark edebiliyordu lakin genç kız sadece babasına odaklanmıştı. Merdivenleri nasıl indiğini, babasının yanına ne ara geldiğini bilmiyordu. Gözlerindeki yaşlar firar etmişti artık.
"Baba. Babacığım "
" iyiyim ben bir şey olmadı korkma çık hadi sen odana"
Olanların hiçbirini anlamıyordu kız. Lise diplomasını almak için sadece 3 günlük İstanbul'a gitmişti. Döndüğünde hiç kimse tek kelime etmemiş hemen odasına gönderilmişti.
"Neler oluyor burada?" diye sordu. Babasına baktı baktı ama cevap yoktu. Annesine çevirdi kafasını kadının heba olmuş yüzünü gördü yine cevap yoktu. En son abisine bakmıştı. Abisi kendisine bakmış ardından gözlerini kaçırmıştı. Kafasını önüne eğdi. Hala kendisini küçük çocuk sanmalarından sıkılmıştı. Sinirleri oynamaya başlamıştı. Kafasını kaldırdığı an yeşil gözlü adama takıldı. Oturduğu yerden doğrulup 2 adımda adamın karşısına çıkıverdi. Abisini buraya gel demesini feryatlarını işitti. Ardından bedenin çekiştirilmesini hissetti.
" Konuşma! Bırak beni. Ve bana karışma. Çocuk değilim artık. Salak da değilim." Gözlerini abisinden ayırıp tam alnına denk gelen silaha baktı. Kafasını daha çok dikleştirerek gözlerini yeşil gözlere sabitledi.
" Sen yeşil gözlü adam. Hangi devirde kaldı o aklın. Hangi hakka hizmet ederek bir evi basıp silah doğrultuyorsun? Üstüne birde ateş ediyorsun?"
"Çekil şu silahın önünden küçük kız. Seninle işim yok benim"
"Kimsin sen?"
" Çekil dedim sana"
" bende sana kimsin dedim. Kimsin ne istiyorsun ailemden Selda' dan."
" Selda'nın adını ağızına alma."
" Bak alıyorum Sel-da. Sel-da' sına da kimsin sen kaçık falan mı?"
Artık karşısındaki kıza tahammül edemiyordu adam. Elindeki silahı hiç kıpırdatmadan kızın bileğine sardı diğer elini ve kendisine çekti. Nefesleri bir birine değiyordu. İkisi de gözlerindeki öfke ateşinin farkındaydı. Biri yeşil gözlere diğeri kara gözlere odaklanmıştı.
" bana bak kızım ben Demir SOYKAN' IM. Anladın mı? Kardeşimin adını ağızına alma dediysem alma! Küçücük aklınla bilmediğin işlere o uzun burnunu sokma! Şimdi çekil şuradan."
Bileğini sertçe bıraktı adam. O Soykan'sa Ömür' de bir Mercanlıydı. Öfke ile bakmaya devam etti adama. Selda'nın sesini işitti.
" Ömür çık oradan onun işi seninle değil bizimle. "
" ne demek Selda. Bana neler olduğunu anlatacak mısınız artık?"
Selda anlatmaya başladı.
" hamileyim ben Ömür. Senin gittiğin gün öğrendik Ahmet ile. Ardından akşamına beni gelip istemesi için anlaştık. Geldi, istedi ama vermedi beni. Başkası ile evleneceği mi söyledi bizde kaçtık. Affet Ömür bizi."
Neden af dilediğini anlamamıştı Selda'nın. Ama şuan buna değil de daha çok önünde eli silah tutan adama takılmalıydı aklı.
" şuan Demir Soykan eğer ben bunun önünde durmaz isem kardeşine hem de hamile olan bir bayana silah doğrulttuğunun farkında mısın? Sen şimdi bu tetiği iki seven kişiye mi sıkacaksın? Ağalık mı taslıyorsun töreyi mi yerine getiriyorsun? Yoksa yapman gereken şeyi mi yapmamaya çalıştığın için doğrultuyorsun bu silahı. O kız her şeyden önce senin kardeşin. Korumaktan mı korkuyorsun şu elindeki silahla erkeklik mi taslıyorsun yoksa abilik mi?"
Dişlerini daha çok sıkmaya başladı Demir eğer bir tane daha hakarette bulunacak olursa basacaktı şu tetiği tam alnın ortasına. Kıza baktı baktı. İkisi de sustu. Ardından kızın kalkan ellerine gitti gözleri. Silahın namlusunu tuttu ve alnından alıp tam kalbinin üstüne bastırdı silahı. Arkadan gelen seslere aldırmıyordu kız. Bu ne deli cesaretiydi böyle?
" Madem sen abilik yapmaya korkuyorsun Soykan bende kardeşlik yaparım, o kurşunu önce şu kalbe değirmen lazım ki onlarında işini bitirebilesin." İkisi de bir birine baktı. Arkadan gelen yapma etme laflarını duyumsamazlıktan geldiler. O an orada sanki sadece ikisi vardı. Koca avluda ikisinin nefes alışları duyuluyordu. Kız son cümlesini söylemek için araladı dudaklarını. Demir dişlerini daha çok sıktı.
" Sana son bir şey söyleyeyim mi Demir ağa. Sendeki bu akılla hiçbir cacık olmaz."
Ömür'ün cümlesinin bitmesiyle konak bir kez daha yankılandı silah sesiyle. Demir kızın aralanan dudağına baktı ardından yutkunuşunu izledi. Ve bir silah sesi daha yankılandı konakta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİTME
RomansMasanın üzerine bıraktı yüzüğünü kadın. Gözlerini genç adamın gözlerine dikti ve konuşmaya başladı; " Bu yüzüğü ikinci kez takmamalıydım parmağıma." Genç adam hiçbir şey demedi. Bunun üzerine kadın daha fazla beklemedi, arkasını döndü ve kapıya ile...