Bölüm 6 - Kayıp Ruhlar

64 1 0
                                    

Medya Çağla ve Emre.

###

Hiç tanımadığım bir adam şu an beni hiç bilmediğim bir yere götürüyor ve ben...

Araba son sürat ilerlerken Emre gözünü hiçbir şekilde yoldan ayırmıyordu.Arabanın hızı daha da artarken kasılan bedenim daha da kasılıyor ve hareket edemez hale geliyordu.Başımı zorlukla hız göstergesine çevirdiğimde benle alay eder gibi 140 sayısını gösteriyordu.Korkuyla titredikten sonra elimi uyarırcasına Emre'nin koluna götürüp sıktım.Emre tavrından hiç ödün vermeyerek hala yola bakmaya devam edince sinirimden gelen cesaretle onun omzuna vurdum.Kısa bir an için olsa da Emre'nin ölümcül bakışları bana dönünce gözlerindeki nefret koltuğa iyice sinmemi sağladı. Gözlerine baktıkça gözlerindeki karanlık vücuduma sızıyor ve ruhumu içine hapsediyormuş gibi hissettim.Birkaç dakika önce bana içtenlikle bakan gözler şimdi nefretle bakıyordu.

Emre'nin bakışları tekrar yola döndüğünde içimde tuttuğum nefesi titrek bir şekilde geri verdim.Araba soldaki ıssız sokağa doğru yönelmeye başlayınca gözlerimi sokakta bir hareketlilik görebilmek için açtım.Gördüğüm zifiri karanlıkla bakışlarımı araba farının aydınlattığı yöne çevirdim.Toprak yoldaki çukurlar arabanın sallanmasına neden olurken elimi kapının koluna götürerek açmaya çalıştım.

Kahretsin!

Kilitli

Tabii ne bekliyordum ki? Bir adam beni kaçıracak ve kapıyı kilitlemeyecek. Çıksam bile burasının bir dağlık yol olduğuna kalıbımı basabilirim. Buradan çıksam bile nereye gideceğimi bilemez yere çöker ve ağlamaya başlardım.Göz yaşlarımı susturan şey ise soğuk olurdu.Çaresizlik bedenimi ele geçirirken az sonra başıma gelecekleri düşününce ürperdim.

Boğazımdaki yumru ve kalbimdeki bedenimi titreten atış arabanın durmasıyla daha da artıyor.Elimi kapı koluna uzatacak gücü bulduğumda kapı kolunu açacak oluyorum ki,elim havada kalıyor.

Emre kapımı açmış inmemi bekliyordu.

Düşünmeye başladım.Uzun bir süre düşündüm. Emre tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.Ne ayak dercesine kaşını ve gözünü oynattığında içimde gülümseme isteği kabardı.Bunu yaparken anlam veremediğim bir şekilde tatlı gözüküyordu.

Arabadan çıktığımda etrafı incelemeye başladım. Karanlığı azda olsa dağıtan ağaca bağlı gaz lambası sayesinde, çaprazımda duran küçük, eski kulübeyi fark ettim. Duvarları bin asırlık gibi durmasına rağmen üstüne çizilen grafitiler bu kulübeyi canlı kılıyordu. Emre'ye baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Nedensiz bir şekilde ona güveniyordum veya güvenmek istiyordum. Düşününce bana bir sürü iyilik yaptığını fark ettim. Peki neden şimdi buradaydık?

Bu sefer farklı bakıyordu. Sanki benim tepkilerimi kaçırmamak istiyormuş gibi bir hali vardı. Beni izleyen gözler nefes almamı zorlaştırıyordu. Neden bu kadar dikkatli bakıyordu? Bir an elimi yüzüme götürme isteği hissettim. Belki de yüzümde bir şey vardı ve bu yüzden bu kadar dikkatli bakıyordu.

Yoğun bakan gözlerinden kurtularak kulübeye doğru ilerlemeye başladım. Kalbim her adımımda ağzımda atarken yüzümde hiç bir mimik oynamıyordu. Kulübenin kapısına yaklaştığımda hala ağaca yaslanıp beni izlemekte olan Emre'ye çevirdim başımı. Bende onu taklit ederek kulübenin duvarına yaslandığımda hala mimiklerinden ödün vermiyordu. Bir kez daha onu taklit ederek ne ayak dercesine kaş göz kırptığımda , yeri sarsacak kararlılıkta gelen adımlarını saydım. Kulübenin kapı koluna elini uzattığında elimi onun elinin üstüne koyarak onu durdurdum. Bu hareketime şaşırmış olduğunu tek kaşını kaldırıp bana bakmasıyla anladım. Hızla elimi çekerek kollarımı göğsümün altında çaprazladım ve ayağımla ritim tutarak kapıyı açmasını izledim. Daha buranın neresi olduğunu bile sormamıştım. Ama içimde ona güvenmem gerektiğini söyleyen bir tarafım vardı.Bu kapının arkasında ne bekliyordu beni? Kapıyı açtığında aklımda sadece tek bir şey vardı.

Ona güveniyordum.

---

Başımı hızla yataktan kaldırırken ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Alnımda biriken boncuk boncuk terler ve enseme yapışmış saçlarım banyoya uğramak gerektiğinin habercisiydi. Kalp atışlarımın olması gerekenden daha hızlı atmasının tek bir açıklaması vardı.

Kabus görmüştüm.

Koşturarak banyoya doğru ilerledim. Çorabımın ıslandığını anlamam çokta uzun sürmedi. Islaklıkla gelen ürpertiyle uyku tamamen açılmıştı.

Yine aynı şekilde odama koşturarak sadece soğuk günlerde kullandığım baklavalı çorabımı çıkardım. Bunlardan nefret ederdim ama sıcak tutuyordu en azından. Elime siyah Nike çorabımı alır almaz ayağıma geçirdim ve bu sefer terlik giyerek banyoya yöneldim.

Aklımı kurcalayan bir sürü soru vardı zihnimde. Zihnimdeki kafesten çekip kopardığım soru işaretine beynimi yorarken aklımda tek bir soru vardı. Emre'nin suratı çok tanıdık geliyordu. Mimikleri, tarzı, sesi o kadar tanıdıktı ki önceden onunla bir yerde karşılaşıp karşılaşmadığımı sorguladım. Emreyle ormanın içindeki kulübeye gittiğimizden beri yani tam 3 gündür konuşmuyorduk. Bu üç günde işime odaklanmış, nadiren gittiğim kuaföre gitmiş ve ev işi yapmıştım. O gün kulübede olanlar aklıma gelince gözlerimin dolduğunu hissettim.

O gün bana anlattığına göre çocukken hep oraya gidermiş. Bir bisikleti varmış. Ailesiyle kavga ettiği ve üzgün olduğu zamanlar bisikletiyle o kulübeye gidermiş. Kulübeyi nasıl bulduğunu sorduğumda ise sessiz kalmıştı. Buna anlam verememiştim ama sonuçta bu onun özeliydi. Bu yüzden fazla üstelememiştim. Kulübeye girdiğimizde içeriye ağır bir küf kokusu hakimdi.

Burnumun sızladığını hissettim. Bu küfler sadece soğuğu temsil etmiyordu. Bu küfler yaşanmışlıktı. Bir zamanlar küçük bir çocuğun dokunduğu duvarlarda yılların yaşanmışlığını taşıyan küflerdi bunlar.


Dedikleri kelimelerin ağzından çıkarken kullandığı ton ve gözlerinin kızarıklığı aklıma gelince gözümden bir damla yaşın aktığını hissettim. Tüm o konuşmayı bitirdikten sonra da yanına gidip ona sarılmıştım. Bu ne kadar doğru bilmiyorum ama o an gözüme küçücük sevgiye ve ilgiye muhtaç bir çocuk gibi gelmişti ve içimde ona sarılma isteği kabarmıştı. Yaşadıkları ağırdı. Emre bundan 12 yıl önce ailesini kaybetmişti ve bu olay için kendini suçluyordu. Anlattığına göre o akşam yine ailesiyle kavga etmişti ve evden çıktıktan sonra bisikletiyle buraya gelmişti. Daha sonra bisikletinin tekeri onu yarı yolda bırakmış ve eve geri dönmek zorunda kalmıştı. Eve geri döndüğünde evin kapısını açık bulmuş ve içeri girmişti. İşte o zaman bir çocuğun kalbindeki umutlar parçalanmış, kırıkları kalbine saplanmış ve umudun yeşerdiği çürümüş ağacın ağırlığını kaldıramamıştı bacakları. Yere çöküp ağlamıştı saatlerce.


Çünkü Emre'nin gördüğü şey onun dağınık odası veya kırdığı vazonun parçaları değildi. Onun gördüğü şey annesinin cansız bedeninin ta kendisiydi. Bu görüntü küçük bir çocuğun kalbine dokunmamıştı sadece. Bu görüntü o küçük çocuğun ruhunun parçalanışının resmiydi.

Medya Çağla ve Emre'nin sarılışı.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 15, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İki Dünya Arasında (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin