Merak onun için insanı ilkelleştiriyordu. Merak ve korku arasında ince bir çizgi vardı, çoğu kişinin ömrü boyunca tatmayacağı bir duygu. Daldığı tüm düşüncelerden sıyrılması yeni bir kayıp haberiyle gerçekleşti. Kaybettiği arkadaşı değil kendisiydi. Defalarca ölmüş, ölüme meydan okumaktan vazgeçmişti. Tehdit altında olmaktan değil, yarınları kirlenen çocuklar için korkuyordu. Şimdi öyle yanlışlar vardı ki hayatında hayalleri cevizden bir sandığın içinde saklı kalmıştı. Düşünceler içinde kapıdaki arkadaşını aldı evine. Çaresizliği yeşil gözlerine sinen arkadaşından bir teselli cümlesi beklerken ummadığı sitemler işitti. Kırmızı beyaz umutları birlikte omuzlayıp türküler söyledikleri günler şimdi öyle uzaktı ki tüm gidiş yolları kapalıydı. Hayallerindeki yıldızlar, kapitalistlerin ışıklı yalanları yüzünden görünmüyor üstelik hayalleri gibi arkadaşlarının hayatları da sönüyordu birer birer. Suskunluklarını yeni bir gürültü bozmuş, içlerinde çürümeye yüz tutmuş biraz cesaret ve korku vardı. Eylül'ün yeşil gözleri kızarmış, dudakları kilitlenmiş gibiydi. Elindeki zarfı verip seslerin çoğaldığı yönün aksine gideceği sözünü vererek evden çıktı. Mektubun üstünde yazan üç kelime o yeşil gözleri son kez gördüğü hissine kapılmasına neden oldu. Zayıf bedeni bir kez daha yük gibi gelmişti yorgun ruhuna. O üç kelimeyi mırıldandı; 'Doğmamış yarınlarıma mektup'