Bugün biraz garip geçti. Cemre ve ben yeni eve taşındık. Ev harikaydı aslında. En azından tahmin ettiğimden iyiydi. Bu kararı -teyzem - verdi.
"Bu yaşına kadar hep birilerinin baskısı altında kaldın. 9 yaşına kadar yetimhane ,-9 yaşımdan beri teyzemlerle ve Cemre'yle yaşıyorum- bu yaşına kadar bizler... Ah, hayatım, artık büyüdün. -büyüdünmüş hıh ! daha on beşimdeyim- Tatlım... Artık seni Cemre ile başka bir eve taşımaya karar verdik. Hem yeni okuluna da yakın. Hem deeee - gözlerini büyüttü bu beni korkutuyor- Çağatay'ın evinin yanındaaaa."
"Ama teyze ben sizi bırakamamkiiii..."
Teyzemle salya sümük sarıldık. Aynı şekilde kuzenim Bahadır ve eniştemle de. Her zaman ayrılma faslından nefret etmişimdir. Herkes ağlar. Sanki bir daha görüşmeyeceğiz.
"Evinizdeki her şey yerli yerinde hazır tatlım. Sadece siz ve kıyafetleriniz yerleşmeli. Seni çok özleyeceğiz. "
Teyzem benim annem gibidir ama şu abatmaları yok mu?..
"Ben hazırımm!"
Cemre ile yolda pek konuşmadık. Arabada güzel müzik olmayınca kulaklığımı kulağıma geçirip müziği son ses açtım. Camı da sonuna kadar açtım ve etrafı seyretmeye başladım. -müzik multide- Nedenini bilmemekle beraber ağlamaya başladım. Aslında belki de nedenini biliyordum. Yaşadıklarım yüzünden ? Çağatay'ın beni 3 saattir aramamasından ? Ya da annemi görmek istememden? Bir dakika . Annem nasıl oluyor da aklıma geldi ? Ne zamandan beri onu özlüyor, onu görmek istiyordum ? Benim annem ölmüştü. Saçmalamaya başlamıştım yine. Soluma döndüm. Cemre uyumuştu. Bu kız ne zaman arabaya binse uyuyordu Ben de uyumanın en iyi fikir olduğunu kabul edip kulaklıklarımı çıkarıp gözlerimi yumdum. Uyuyamıyordum. Cemre'ye tekrar baktım. Salyası akmıştı. Salağın hiç umurunda değildi. Yaşadıklarımıza şans deyip geçiyordu. Ama bence şans diye bir şey yoktu. Her şey kaderdi. Ne yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız önceden belirlenmişti. Herkesin kaderi vardı ve kaderinde geçmişi ve geleceği belliydi. Yazılıydı. Ancak şöyle bir şey vardı ki kimse kaderini bilmiyor. Ne yaşayacağını bilemiyor. Büyükler belki de bu yüzden insanların yaşayarak öğrendiğini söylüyor. Hepimiz kaderimizi yaşayarak ve belirli bedellerle öğreniyoruz. Doğrusu bence ödediğimiz bedeller bazen ağır olsa da kaderimizi öğrenmek için değiyor. En azından benim görüşüm bu.
Uyandığımda arabada yalnızdım ve -yeni evimiz sandığım- bir evin önünde duruyorduk. İçeriden Cemre hoplaya zıplaya arabaya geldi ve arabanın camına yaslanıp bana baktı. -tahmin ettiğiniz gibi bana bağırmaya başladı.-
"Kankaaaaaa ! Burası mükemmel bir yerrr! "
"Bağırmasaydın daha güzel olacaktı."
"Sen uyurken ben kendi kıyafetlerimi yerleştirdim bile!"
Cemre'nin şu hızlı hareketliliğine bayılıyordum. Oysa ben Cemre'nin yerinde olsam asla ama asla -asla :D- eşyalarımı yerleştirmezdim. Üşenirdim abi !
"Bu arada sana bir mektup gelmiş ama açmadım merak etme."
Elindeki mektubu alıp hemen üstündeki yazıya baktım. 'Ece Sevkan'a' yazıyordu. İçini açtım. Bu biraz şaşırtıcıydı. Çünkü buraya taşınalı yaklaşık 5 dakika olmuştu.