Mahkumsak diyor yazar bu güzel olmalı yoksa dram yalnızca komedi olur.
Yine gece sevgili okuyucum. Ve meyleden bu yalnızlık bugün beni sana mahkum etti.
Marifetli göndermelerim olacaktır.
Bilimum başka sebeplerden bazen sana bazen kendime hitap edeceğim. Sorular var bu gece aklımda (Ne zaman olmadı ki?) o yüzden lafı fazla uzatmak istemiyorum.Ee sevgili okuyucu zamanın tacizinden kurtulabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
Çamur at izi kalsın'ın yerine kan dök izi kalsın taht kurunca dünyaya, dünyaya karşı meyleden kine nasıl karşı koyuyorsun peki?
Gizli bir kırılganlığın ortaya çıkarken aynaya bakıp kirlettiğin oldu mu kendini,küçümseyen gözlerle?
Cehennemin eşiğine gelecek olsan sıradan bir kötü olup şeytandan mı korkardın yoksa asıl şeytan benim deyip baş mı kaldırırdın?
Ortalama insan düşüncesine sahip her birey için bir çeşit soğuk vardır der Deborah. Peki ya sen? Senin sadece paltolarla halledebileceğin bir çeşit soğuğun mu var yoksa Deborah gibi kanın yerine duygularını donduran kalbinin soğuğu da var mı?
Ben bunları düşünüp soruyorum her gece kendime. Peki ya sen?
Düşün.
Zaman. Yapmadıkları kalmadı zavallıma. Eğip büktüler. Zamanı genişlettiler, ikizler paradoksu dediler, astronot gitti,geldi. Dünya yaşına göre daha genç kaldı dediler. AMA zamanı değil durdurmak yavaşlatamadılar bile " kendi boyutumuzda". Bunları yaparken zaman bize kahkaha atıyordu. Ben duyuyordum. Siz mutlu olun nasıl geçtiğimi bilmezsiniz diyordu. Daha kötü bir sır vermişti bana sen bir üzül senin yoldaşın olur geçmek bilmem dedi derinlerde bir yerden. Bakın, keyfine göre durabiliyor hatta yavaş yavaş geçebiliyormuş. Bunca sene hep zor taraftan bakmış bilim adamları belki zamanın gönlünü hoş etseler arkasından kovalayan varmış gibi koşmaz bize de tacizde bulunmazdı.
Bazen de hakkını yiyorum "yoldaşımın"
Bir zamansızlık söz konusu olsa "yaşamak" diye bir kavram yeryüzünde olmazdı. Yaşam bir zamana sığdırıldığı için anlam bulmuyor mu hem? Hep bunun yüzünden oradan oraya koşuşturan küçücük fil yavruları gibi duruyoruz. Ya yetmezse peşimizi bırakmayan zaman diyoruz. Zamanın tacizinden kurtulamadık. Eğdik büktük genişlettik .Fakat durdurup " çok koşturma evlad terletip hasta olacaksın " diyemedik.
Milyar yıl geçti adam edemedik bu boyutta zamanı. Madem bize telkin edilen bu iyisi mi biz de zorlamadan boyun eğelim.
Bu "zaman" biz fil yavrularından çok çekti. Zamanında ahını aldıysak iyice küstürdük kendimize. Duracağı varsa da durmaz artık.
Önünde bebek öldürdük, biberon yerine ya aç bıraktık ya da füzeyi ağzına tıkıp
e bebeğim ee ee ee ...dedik! Yetmedi korkar oldu savaştan herkes. Çat! Geldi savaş, adam karısına döndü dedi ki " Ben seninle kaçarım. ola ki yakalanırsak seni vururum. Çünkü benim ölü bedenim bile senin tecavüze uğramanı kaldıramaz. " Baktı bu cümleler dönüyor dünya da
zihnimiz saklamak için bunları "kendimizden", (unutturmak için yani) hücrelere gidip bir mezar dilendi. Baktı olmuyor garip garip soyutlamalara gitti. Düpedüz delirdik. Gittik dünya'ya sorduk at şu kötüleri silkele eteğinden dedik " Baba yorgun evlad " dedi milyar yıllık moruk, kamyon arkası sözlerle bana usulca Hayır silkelemiyorum diyor. Kendi halinde dönen dünya olacak bir de. Benim işim " dönmek" demiyor da!Neyse bırakıyorum dünyayı zamanı bir kenara. Kendime dönüyorum. Bir ayna, iki ayna , üç ayna... baktığım her ayna paramparça.
Ne oluyor diye soracağım da cevabını biliyorum. Göz altlarım çukur. Hatta kuyu. Sebebi kırılganlığım. İnsan kendine de kırgın olur mu? Kırılganlığım bana küs. Sıkılmış ilişkimizden, heyecan yokmuş. Ne istiyorsun dedim. Baktığın her aynayı küçümseyen gözlerinle kirletme, kırılıyorlar sonra dedi. Yapamam dedim, o ayna da ben varım dedim. Hala görüşmüyoruz.
O kadar yalnız değilim tabi. İnsan normallerinin üstünde seyreden hafif göz sağanaklı bazen de hırçın dalgalarla yüreğimi dolduran durumlara gebe bir ilişkim var. Kalbimin bir köşesinde etine kemiğine bürünememiş bir adam var neyse ki!
Ona kendi cehenemi mi anlatmama rağmen korkusuzca.gelen bir adamSizin yok mu? Hemen alın bir tane. SOL GÖĞSÜNÜZÜN HEMEN ALTINDA, ŞOK FIYATA ÇOK ÖZEL INSANLAR YARATABILIYORSUNUZ. Şayet yaratamadınız duvarın ardında haspettiğiniz bir dolu insan bekliyor olacaktır sizi. Kendi cehenneminize (düşman başına) öyle " dostlar" (!) alırsınız ki cehennemin şeytanı siz olursunuz.Ve çektiğiniz her insan yanmaya başlar.Sonra o insanlar toplanır devrim niteliğinde bir sözle (Bu cehennemin şeytanı biziz! ulan biri de demiyor ki cennet yapayım buraları. Gerçi övunmek gibi olmasın cehennemim diye demiyorum beni her gece en az iki saat yakar.Ne mühendisler ne doktorlar istemedi de ben de onlara devredemedim) kendi hayatınızın baş kahramanı olmaktan oy cokluğuyla atarlar sizi. Yok öyle bizdekiler gibi hep aynı hep aynı kişi.
Sizi soluk griye boyanmış Dostoyevski karakterlerinden birine bularlar. Öyle ipe un serip ipi una bulamak gibi değil bu işler, can acıtır, güldürmez hoca nasrettin gibi.Bunu duyan
Pollyanna gecikmez döner bana " Hiç olmazsa unutulmaz olursun! " der.Griyim, soluğum, cehennemimde bile sıradanım, bana ait cehennemde paltolarla halledemeyeceğim bir soğuğum var. Fakat unutulmazım. Dostoyevskinin karakterlerindenim ve unutulmazım. Değer mi? Unutulmamaya değer mi az önce saydıklarımı göze almak sevgili okuyucu?
Göze alsam ne kaybederim ki? Hic olmazsa unutulmam. Gri olacak olsam da.
Hem zaten cehennemim var ama buzum. Yeterince bu karakterler gibi ironi doluyum.
Şaşırmayın sakın.
Bu berbat dünyanın yaratıcısı dünyanın aksine harika değil mi?
Bakın nasıl da normalin tamamen dışında ve zıtlık arasında devinen fikirlere alıştırılıyoruz.
Çaresiz fil yavrularıyız.
Sanırım yazım bitti.
Bitmedi ya da.
Yazarınız olarak söyleyeceklerim varSize kusursuz bir yazı vadetmiyorum fakat size savaşabilme özgürlüğü verebilirim. Sen destek ol benimle eleştir beni düşün dünyama sal dünyanı bırak fikirler cephe de çarpışsın. Ben ve sen sevgili okuyucu. Sadece "biz."
Tıpkı acı çekmenin tekelinde olmadığını haykırırken Deborah doktoru Furi'nin ona sana gül bahçesi vademem fakat olanla savaşım özgürlüğü verebilirim demesi gibi. Size özgürsünüz diyorum. Bunu okurken acaba Deborah gibi hasta olup sorun cıkarmak ve kendini yiyip bitirmek mi isterdiniz yoksa aklı başında sanıp bir şizofreni ile gayet mantıklı konuşan ama normal olmayan bir doktor olmak mı? Bunu da buraya sıkıştırmadan edemeyeceğim.
Sen,ben,biz sevgili okuyucu.. bence biz bu özgürlük elimizdeyken delirsek de denemeliyiz.
Önce kendimizi tanıyıp delirelimSonra bir başkasını
Sonra da dünyayı
Hem zaten delirelim.
Yazar boşuna demiyor biz küçük fil yavrularına "Delirecek kadar çok yaşıyoruz zaten " diye.
Ve Arkadaşlar kendi sesimi kaydedip okuduğum deneme yazılarım var. Eğer biraz büyürsek sevgili okuyucular artık ben okuyacağım denemelerimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL BİRİKİNTİSİ
Non-FictionMahkumsak diyor yazar bu güzel olmalı yoksa dram yalnızca komedi olur. Yine gece sevgili okuyucum. Ve meyleden bu yalnızlık bugün beni sana mahkum etti. Marifetli göndermelerim olacaktır. Bilimum başka sebeplerden bazen sana bazen kendime hitap ed...