"Epey geç oldu arkadaşlar, hepinize teşekkür ederim. Harika bir konser olacak size inanıyorum!"
Pencereden esen rüzgâr içeriye doluyordu, hocanın sözleri ile herkes notaları çantaya tıkıştırıyor, ikişer üçer grupla sınıftan ayrılıyordu.
Yere bıraktı kemanını, henüz dersten çıkmıştı ve hâlâ kulağında birkaç nota kafasındaki duvarlara çarpıyor ve kafasında tuhaf yankılar uyandırıyordu, parmakları sızlıyordu.
Kahve almaya hızlı adımlarla , elleri ile de minik ritimler tutarak ilerliyordu.
Kahveyi alır almaz kemanının başına geri döndü, dans eğitmeni olmak onu tamamlayan en güzel uğraştı fakat; keman onun tutkusu idi. Çaldığı bateriler elektrolar onu vahşi bir kadın gibi gösteriyordu ve en güçlü, zarif duruşu kemanında bulduğuna inanıyordu. Güçlü duruş demişken feminen bir tarzı yoktu belki ama bir kadına ait güçlü bir duruşu savunuyordu.
Güçlü ve zarif duruşu..."Bana kahve yok mu?"
Düşüncelerini bölen kişiye döndü.
Adamla gözleri buluştuğunda sessizce kendi bardağını uzattı.
Sıkıca tuttuğu paketi de adam ona uzattı, kokusu çoktan gelmişti genç kızın burnuna.
Kakaonun ağır kokusu keklere çoktan sinmişti. Yoğun ve samimi buluyordu bu kokuyu ve bu adamı. Kızla değiş tokuş ettikten sonra ikinci kahveyi almaya gitti genç kız.
Sakince ve sessizce yürümeye karar verdiklerinde ikisi de çoktan pişman olmuştu bu fikre.
Genç kadın anlatmak istiyordu, hiç soluk almadan ilerleyen hastalığına rağmen ilerleyen hayatını, genç adamsa ağlamak istiyordu.
Bardağı ellerini ısıtmak için iki eli ile kavrıyor, bazense yan gözle birbirlerine bakıyorlardı.
Ne yağmur vardı ne de kar, bir bulanıktı hava, sisli belki biraz. Şu anda aralarında geçen tek şey soğuk rüzgârlardı, ürperdikçe ellerindeki kahve bardaklarından yudum alıyordu her ikisi de.
Düşünceleri darmadağındı genç adamın, bir civcivden hallice savsaklıyordu kelimeleri.
Genç kız ise adamla aynı anda farklı şeyler düşünmeye başlamıştı. Adamı unutmuştu bile, şu an bu dünyada onu tutan iki üç insan sesi, keklerin yoğun kakao kokusu, sıcak kahvenin ısıttığı elleri idi.
Birkaç adım attıktan sonra sağ tarafının soğukla daha fazla temas etmesi kadını rahatsız etmiş olacak ki soluna bakma ihtiyacı duymuş ve adamın birkaç adım geride kalmış denize baktığını fark etmişti.
Mahçup ifadesi ile kemanını en yakın banka bırakıp onun omzuna dokunduğunda, genç adam ona döndü. Şaşkınlık içinde adama bakt; fakat adam sadece kararlı birkaç adımdan sonra denizin dövdüğü kayalara yaklaştırdı onu.
Adam belinden tutarak kendine çektiği kadına fısıltıyla
"Seninle konuşmak istediklerim var, benimle dans eder misin?" derken elini uzattı adam, ve olağanüstü zarif bir dönüş yaptı kadın.
" Bu beter halimi tamamen sana bağlamak hata olur, fakat beni yoruyorsun kadın!".
Olanca zarif hareket eden kadın bu kelimeleri sevememişti.
Adam kadına doğru attığı ikinci adımı kadın geriye giderek destekliyordu.
"Ruhumu üşütüyorum eksikliğinde."
Kadın dansa ve kelimelere kapılırken bu sefer ellerini bırakıp sadece kendi etrafında dönüp kendini bırakırken adama , bel boşluğuna yerleştirdi adam ellerini genç kızın,
"Ben nereye baksam birleşip sen oluyor gölgeler, kuru bir öksürük gibi her nefeste tekrar ediyor, katlanıyor uzaklığın."
Kadın ayak uçlarıyla yükselip ona sert bir adım attığında adam aynı ritimle geriye attı adımı kadın bir daha attı ve diger ayağını geriye attı adam.
"Sükuneti bozuldu yalnızlığımın, acımıyorum kendime seni severken, ne hallere düşsem de."
Kadın kafasını dikleştirdi , adam avucundaki minik bir kuşa bakar gibi baktı. döndüler,döndüler ve bir daha. Kadın avucundan sıyrıldı, birbirlerine baktılar.
"Sırf sen varsın diye sevebilirim bu şehri, sırf sen yoksun diye veda da edebilirim,bakışından nasibini almamış diye yürümediğim yollar, duymadın diye nefret ettiğim kuşlar olabilir. "
Genç kadının yüzünde tek mimik bile oynamamıştı.
" Ellerin dokunmadı diye sevmediğim bir bedeni zorla taşıyor da olabilirim."
Kadın sadece baktı, baktı, baktı. Sonra acıtacak ve kendi acısını gizletecek kadar umursamaz bir şekilde gülümsedi.
"Konsere gelecek misin? "
Adamın beklediği bir cevap yoktu, ağlamak ve konuşmak istiyordu.
"Evet."
"Beni eve bırakır mısın?
"Tabii"
..."Son ki üç. .. evet sıra sende. Sololarda bir sorun yok fakat.. ."
"Hey! Kime diyorum ben?"
"B-be-ben mi?"
"İyi olduğuna emin misin? "
Elbette iyiyim diye geçistirdi cümlelerini hocanın, neredeyse dördüncü provayı almışlardı, ve kendisi bitkindi. Akşamla beraber kafasını allak bullak eden adamın cümleleri onu uyutmamış ve konser günü adamın kelimeleri gibi savsaklayan bir civcivden farksız birine dönüştürmüştü.
Ayrıca kalan sayılı günleri yahut hastalığının getirdiği can sıkıcı baş dönmeleri ve ilaçların yarattığı tükenmişlik hissi onu yeterince yoruyordu. Neyse ki fiziki olarak tuhaf derecede iyi hissediyordu.
Minik bir bahçesi olan konser salonuna geldiklerinde ilk işi nota kâğıtlarını düzenledikten sonra bahçeye kendini attı.
Derince aldığı nefeslerle beraber burnuna gelen limon ağacının, minik nanelerin kokusu onu ziyadesiyle rahatlatmaya yetmişti. Belki bir saat kadar bu bahçede durmuş olacak ki konserin başlayacağı kafasına dank etmişti.
Dakikalar sonra anons edildiğinde sahneye gelen genç kadın, onu en iyi görebileceği yere oturan adamı hâlâ fark edememişti.
Oysa adam orada duran kahverengi saçlı güzel kadına baktıkça hüzünle sıkışan kalbini umursamadan gelmişti.
Genç kadın içinden geldiği gibi konuşmayı kafasına koymuştu. Ve cümlelerine başladığından itibaren tüm salonda adamın bakışlarını aramış ve bulmuştu.
" Tek bir şarkılık ömrün kalsa ne dinlemek isterdin demiştim, günlerce düşünmüş ve bana nihayetinde "Dance Me To the End of Love (Aşkın sonuna kadar dans edelim.) dinlemek isterdim demişti. Benim kaç şarkılık ömrüm kaldı bilmiyorum, tek bildiğim bu şarkıyı senin için seçtiğim. "
Genç kadının ellerindeki notalar, özleminin , aşkının, olasılıksızlığının;
genç adamın gözündeki yaş âşkı, mutluluğu, geç kalmışlığı ve en çok da ruhunu üşütmenin diğer adıydı.Ve eğer tek şarkılık bir ömrünüz kalırsa onu sevdiğiniz insanla geçirin demekten hiç usanmayacak bu ilahi bakış açısından anlatan yazar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL BİRİKİNTİSİ
NonfiksiMahkumsak diyor yazar bu güzel olmalı yoksa dram yalnızca komedi olur. Yine gece sevgili okuyucum. Ve meyleden bu yalnızlık bugün beni sana mahkum etti. Marifetli göndermelerim olacaktır. Bilimum başka sebeplerden bazen sana bazen kendime hitap ed...