Obesif-Kompulsif

39 5 3
                                    

İlham perilerim gelmeye başladı sanki. Multimedia Ece diğer bölümde Kaan'ı da göreceksiniz.

"Aldatılmak on harf dört heceden oluşan iki saniyede bir insanın dünyasını başına yıkabilen bir eylem..."

O anlar aklıma geldiğinde asla hatırlamak istemeyeceğim duygular baş gösteriyordu içimde; kızgınlık,kırgınlık,üzüntü,güvensizlik. Güvensizlik işte en kötüsü de buydu. Bir daha güvenememek, güvenmek istemek ama kırılmaltan korkmak. Ceylin'in zevkten kararmış gözleri, o sırıtışı ve o sokakta yankılanan sesi bunlar tekrar ve tekrar aklımda oynatılıyordu. Aras'ı görmek istemiyordum. Beni aldattığı halde bana söylediği sözler kulaklarımda yankılanıp içimde kulaklarımı tıkama hatta kopartma isteği yaratıyordu. "Ece?"beni düşüncelerimden ayıran ses onun sesiydi, bir zamanlar bir gün ayrı kalmak istemediğim ama artık duymanın bana acı verdiği o ses... Onun gözlerine bakamıyordum çünkü o gözlere baktığımda hissedeceklerimden korkuyordum. Emin olamıyordum onun varlığını en azından bir kez daha yanımda hissetmek bana mutluluk mu verecekti yoksa acı mı? Emin olduğum tek bir şey vardı o da onu affedemeyeceğimdi. Belki arkadaş olabilirdik ama tekrar sevgili olamazdık. Ona o kadar güvenemezdim belki sırrımı verebilirdim ama kalbimi verebilecek kadar güvenemezdim. "Siz tanışıyor musunuz?" diyen Deniz'e döndüm. 'Evet' yada 'Hayır' bu zor bir karardı. "Evet; eski okulumdan bir 'Arkadaş'" yada "Hayır; Sadece aynı okuldaydık. O kadar samimi değildik." Ben bu soruya cevap vermek istemiyordum. "Ooooo kardeşim, sen buralara uğrar mıydın!" diyerek beni kurtaran ve bir o kadar da şaşırtan sesin sahibine baktım ve biraz daha şaşırdım. Kaan? Yok ya Aras'ın kardeşi yoktu ki, o zaman o kadar yakınlar mı? Peki ben niye bu 'Kardeşi' tanımıyorum. Aras eskiden bana hayatındaki herkesi anlatırdı. "İşte annemler buradaki lisenin daha iyi olduğu kanaatine vardılar. Bu son iki yıl buradayım." dediğinde içime adeta bir öküz oturdu. İki yıl Aras'la aynı okulda... "E o zaman müdürle konuşuruz seni bizim sınıfa aldırırız." diyen Deniz'e görmemesine rağmen en pis bakışlarımı yolladım. "Araağğğsss!" Allah'ım bu yayık ağızla konuşan cırtlak sesin sahibi... Sakinleşmek için gözleimi kapattım "Sen bu kolyeyi hak etmiyorsun!" o pis sırıtışla bana bakan Ceylin... Hemen gözlerimi açtım. Ceylin bir ton makyajlı suratı ve kıpkırmızı, ultra mini, derin sırt ve göğüs dekolteli elbisesiyle karşımda duruyordu. Beni bununla aldattığına inanamıyordum. Belki...belki onlar öpüşmekten ilerisine gitmemişlerdir. "Sadece öpüşmüşlerse, Aras'ın boynuna yapışıp Ceylin'i öptüğü o dudaklarını mı öpeceksin?!" İç sesimin yüzüme vurduğu gerçeklerle gözyaşlarımı tutamayacak hale gelmiştim. Acaba benimle çıkarken de...Herneyse şu anda acilen buradan uzaklaşmam gerekiyordu. "Ben kendimi çok yorgun hissesiyorum. Yurda dönüp biraz dinleneceğim." dediğimde Eylül hemen "Ben de geleyim mi?" dedi. Partide kalmak istemediği her halinden belli oluyordu ama ben de yalnız kalmak ve tükenene kadar ağlamak istiyordum. "Yok gerek yok." deyip yanlarından uzaklaştım. Artık beni göremeyecekleri kadar uzağa gidince yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Bu sokak çok güzeldi. Issız, sakin ve herkesin durumu neredeyse senin kadar kötü olduğu için -ya içki yada aşk acısı- kimse sana "iyi misin?" veya "Ne oldu?" gibi sorular sormuyor. Burayı ilk geldiğimde bulmuştum. Etrafta bir iki tane bar ve depoya benzeyen nir yer vardı.Dar bir sokaktı ve duvarlarda yazılar vardı; acı dolu yazılar... Artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda, onun da ağladığını belli eden etrafı kızarmış yeşil gözlü ve uzun kızıl saçlı bir kız geldi yanıma. "Aldatıldın?" diye sordu bana. Ben de başımı onaylama anlamında salladım ve "Sen de?" dedim. Kız da ağlayarak başını salladı. "Ben Dicle" dedi gülümseyerek. "Ben de Ece" dedim gülümsemeye çalışarak. İyi bir kıza benziyordu iyi arkadaş olacağız sanırım. "Aras da iyi birine benziyordu,onunla da iyi bir çift olacaktınız hani? Bak ne oldu seni aldattı yoluna devam etti ama sen...ah sen ah...." diyen iç sesime ne desem bilemedim. Haklıydı tartışılacak bir şey yoktu. İnanmıştım ve aldatılmıştım. "Dicle git burdan." Bu ses ikimize de ait değildi. Soluma döndüm ve bilin bakalım kim? Kaan. Yeter ama ben de insanım benim de bir şaşırma kotam var yani şimdi bunun burada ne işi var? "Hayır Kaan!" diye bağırdı bir anda Dicle."Dicle tamam gitme ama sakin ol tamam mı? Bak yine kriz geçirmeni istemeyiz değil mi güzelim? " dedi Kaan daha sakin ve yumuşamış bir ses tonuyla. Dicle tekrar yanıma otururken Kaan'ın gözleri beni buldu. Önce beni bir süzdü sonra sinirle "Senin burada ne işin var? Yurda gideceğini sanıyordum." dedi. Dicle lafa dalarak "Bar için değil. Acı çekenler için olan bölüme gelmiş. Sen sormadan söyleyeyim mevzu aldatılma. Hey bir dakika Kaan yoksa sen mi..-" derken Kaan sözünü kesti ve " Asla, biliyorsun o olaydan sonra aldatmak diye bir kavram yok benim için. Peki kim aldatmış Ece'yi? Olmayan sevgilisi mi?" dediğinde Kaan'ı iterek ağlamaya başladım. "O ne ki arkadaşı ne olsun. Öküz herif,hayvan,pislik,dağ ayısı,egoist..." derken nefes almakta zorlandığımı hissettim. "Acaba astımın olduğu için olabilir mi Ece? Bence tam da bu yüzden." "İç ses kuzum bunu söylemek için geç kalmadın mı sanki şu anda ciğerlerime bir yudum nefes girmiyor mesela" Nefes alamadığım için konuşmayı bırakıp sakinleşmeye çalıştım ama bir gıdımcık nefes alamıyordum.Görüşüm bulanıklaşmaya başladı ve gözkapaklarım yavaş hareketlerle gözlerimin üzerine kapandı.

KAAN'DAN
Ece üzerime yığıldığında kısa süreli bir şoka girdim. Sonra kendimi toparladım Ece'yi kucağıma aldım ve hastaneye doğru koşmaya başladım. Bu arada hastanenin de yakın olmasına şükrediyordum tabi. Acil yazan yere geldiğimizde Dicle "Yardım edin sedye getirin!" diye bağırdı. Hemen bir sedye getirdiler ve Ece'yi ona yatırıp hızlıca doktorun bulunduğu odaya girdiler. Biz Dicle'yle dışarıda -odanın dışında- kaldık. Dicle'nin heyecan yapmaması gerekiyordu. Yoksa her an o da bayılıp krizlere girebilirdi. Önümüzden geçen hemşireye "Pardon arkadaşıma bir sakinleştirici iğne yapabilir misiniz? Kendisi fazla heyecandan krizlere girebiliyor da." dedim. Hemşire beni başıyla onayladı. "Dicle gelir misin bir dakika?" diye rica ettiğimde Dicle yanıma geldi ve oturdu. "Biraz sonra olacaklar için özür dilerim." dedim ve elini sıkıca tuttum. Dicle bana anlamayan gözlerle bakarken hemşire elinde bir iğneyle geldi. Dicle'nin kolunu açtım, hemşire itiraz etmesine vakit vermeden iğneyi yaptı. Ardından başka bir hemşire sedyeyle geldi ve Dicle'yi de alıp başka bir odaya girdiler. Kimseye haber vermek istemedim ama en iyi arkadaşı olarak Eylül'ün bilmesi gerektiğini düşündüm. Telefonumu çıkarmak için cebime uzanırken mavi tişörtümün üstündeki lekeyi farkettim. Bu..bu kandı. İşte şimdi endişelenmeye başlamıştım. Hemen Eylül'ü aradım. Eylül hemen geleceğini söyleyip telefonu kapattı.

4 saat sonra...
Dört saat tam dört saat oldu ama hala Ece uyanmadı. Doktor odadan bir kere çıktı ve onda da sadece durumu iyi deyip bizi geçiştirdi. Doktor asık bir suratla odadan çıktı ve "Çocuklar arkadaşınızın astımı var ve ilerlemiş bir seviyede. Buraya geldiğinde kalbi durmak üzereydi. Kalp masajı gibi yollarla tekrar kalbinin atmasını sağladık ama anladığımız kadarıyla Obesif-Kompulsif ismini verdiğimiz psikolojik rahatsızlığı onun iyi olan durumunun kötüleşmesini sağlıyor." dedi. O hastalığın ne olduğunu bilmiyordum ama öğrenmem gerekiyordu. "O hastalık nasıl bir şey?" Bunu soran Eylül'dü. Ona içimden teşekkürlerimi yolladım. "
Bunaltı yaratacak ve kişinin normal işleyiş yetisini, çalışma düzenini, sosyal etkinliklerini veya ilişkilerini bozacak şiddette tekrarlanan saplantılar,irade dışı gelen, bireyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile kovulamayan, inatçı biçimde yinelenen düşünce vr hareketlerdir." diye açıkladı doktor. Bu...bu kötü bir şeydi, çok kötü. "Ama hiç böyle bir durum olduğunu görmedik." dediğimde doktor "O zaman arkadaşınız hislerini gerçekten iyi gizliyormuş. Arkadaşınıza birkaç test yapmak için bir veya iki hafta daha burada tutacağız ama bu saatlerde veya yarın uyanma ihtimali var. İsterseniz sizi refakatçiler için yapılmış olan bölüme alalım?" diyerek ilerlemeye başladı.

**********
Sabah uyandığımda önce Dicle'ye bakmaya gidiyordum ki Ece'nin odasından bir ses geldi. Acaba uyanmış mıydı? Sessizce içeri girdim. Ece'ye baktım kaşlarını çatmıştı ve bir şeyler mırıldanıyordu. Onu duyabilmek için yanına gittim. "Ben sana ne yaptım ki? Sadece sana layık bir sevgili olmaya çalışıyordum. Seni seviyorum tamam mı deliler gibi seviyorum hem de!" Ece'nin yüzüne baktım ağlıyordu. "Seni seviyorum Aras."

Bence gerçekten uzun bir bölüm oldu. İlk defa bu kadar uzun oldu. Umarım beğenirsiniz. Sınırlama yok kısa bir süre sonra yb gelicek. Bakalım kimlere ne olucakk!! :) Hikaye için önerileriniz varsa hani şu olsa daha iyi olurdu gibi yoruma yazın mesaj atın farketmez hepsini değerlendireceğim ;))

TuhafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin