Hastaneye yaklaştığımızı fark ettiğimde Duru'nun durumu gittikçe kötüleşiyordu. Rüzgar, hiç durmadan onu konuşturmaya çalışıyor, kendinde olması için bir şeyler söylüyordu. Daha önce onu hiç böyle görmemiştim, evet Bay Kibir'e pek yakışmayacak bir tabir ama, çaresizdi. Ve bu beni korkutuyordu. Hastaneyi nihayet görebilmiştik, uzaktan sadece üstü görünüyordu. Rahatsız edici bir biçimde trafik olmasına rağmen, Rüzgar'ın şoföre var gücüyle bağırıp küfürler savurmasına rağmen aramızda sakin olan tek kişi şofördü. Ellerim titremiyordu ve ayaklarım uyuşmuyordu. Şaşırmıştım. Eskiden en küçük olayda bile eli ayağına dolaşan ben; şimdi sadece endişeleniyordum. Rüzgar'ın küçük kızı sarstığını görünce onun bayıldığını fark ettim. Arabanın içinde koltukta, ağabeyinin ellerinde kıpırtısız bir bedenle duruyordu. Hayır, asla bir daha asla görmeye kaldıramazdım. İyileşecekti, bir şey olmayacaktı. Bir an onun son nefesini burada vermiş olabileceğini düşündüm. Daha dün salıncakta sallanmıştık diye geçirdim içimden. Ne çabuk... Arabanın hızla durmasıyla hışımla arabadan indi. Korkuyordu, hissedebiliyordum. Koşarak arkalarından yetişmeye çalıştım. Hastanenin kapıları açıldı ve sanki büyük bir fırtınayla içeri girdik. Bu sahne. Elinde bir beden. Belki de cansız. Ve en çok bundan korkuyorsun. İşte tam o anda, çare arayan tek insan senmişsin gibi tüm hücrelerinle yardım istiyorsun. Korkunun bedenini sisli bir bulut gibi sardığı o anda, ecelin kapında beklemesini de düşünmek istemiyorsun. Etraftaki hiçbir şeyi fark edemedim ve bir anda her şey durdu. Cılız saçları ağabeyinin kolundan sarkarken kısa, çok kısa bir anlığına zaman durdu. Sanki tüm nesneler donmuş gibi. Ama bir saniye sonra tüm doktorlar, tüm hemşireler üzerimize gelmeye başladı. Korkunçtu, ölüm çok korkunçtu. Küçük bedeni için büyük kalan sedyeye koyulurkenbizden bilgi almaya çalışıyorlardı.Sedye hızla içeri girerken doktor, bir yandan bir sürü emir yağdırıyor bir yandan da durup bize bakıyordu. Kızgınlıkla başını sallayıp gözlerini kaçırdı. ''Geç kalmışsınız.'' Yere kadar sarkan hırkamı çekiştirirken ne demek istediğini düşündüm. ''Nabzını ölçün, hadi acele edin. Çabuk biraz. Sen, içerdeki hastayı taşı. Bu Hızlı ol,Hadi!'' Odanın yüzümüze sertçe kapanan kapısı bana yanlış yerde olduğumu hatırlattı. Evet, çok saçmaydı fakat öyleydi, burada mı olmalıydım? Rüzgar, sırayla dizilmiş sandalyelerin birine tekme atıp hastaneyi inletecek bir sesle bağırdı. ''Allah Kahretsin!'' Elleriyle hiç durmadan saçlarını çekiştirirken yüzündeki öfke, korku birbirine karışmıştı ama yine de yakışıklıydı. Garip! Bulduğum bir sandalyeyi çekip dua etmeye çalıştım. Her duamda sanki aylar öncesine dönmüşüm, yüreğim yine karanlık, kör bir kuyuda zincirlenmişti. Geriye sadece paslarım, küllerlim kalmıştı. arabanın parçalanışı ve o sağır edici sesi yeniden duydum. Artık bir şeyler isteyemiyordum, umamıyordum. Dilek dileyemiyordum. Çünkü olmayacaktı. Biliyordum. Ve şimdi, küçücük bir kızın ölmemesini umacaktım. Hayır, yapamazdım. Saatler sonra Duru'nun dadısı ve evde çalışan genç bir kız gelmişti. İçecek bir şeyler aldılar ve sanki bunu her zaman yapıyormuş gibi rahatlardı. Her zaman olan bir rutin gibi. ''Korkulacak bir şey yok. Sadece onu gözünüzden ayırmamanız konusunda anlaşmıştık. Uzaklaşırsa bayılabilir ve şu anki olduğu gibi geç kalmış olabilirsiniz. Biliyorsunuz onun du-'' ''Bunları sonra konuşalım.'' Sesi arabadakinin aksine katı ve donuk çıkıyordu. Sakladıkları şey neydi? Küçük kızın durumu, hastalığı neydi? ''Peki, Rüzgar.'' Doktor, sitemle güzünü devirdi .''Dinlenmesi gerek.Hatta bu gece hastanede kalmanızı öne-'
''Hayır. '
Rüzgar, gözlerini kırpıştıran dadıya baktı. ''Duru'yu hazırlayın. Çıkıyoruz.''
''Ama Rüzgar Bey Bakın. Bu oldukça.'' Koridorun sonuna doğru doktorun ikna çabaları ve Rüzgar'ın can sıkıcı tepkisi artmaya başladı. Duru arabaya bindirilirken solgun yüzünde gözleri kapanıyor ve bez bebekmiş gibi kolları, bacakları yerleştiriliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUM
ChickLitKüllerinden doğan bir aşk.... Ailesinin bir patlamada alevlerin içinde yok oluşunu izleyen bir kız, Annesinin ölümüyle kalbine buzdan duvarlar örmüş bir genç. İkisi de ateş kadar zıt ve bir o kadar benzer birbirine. İntikama hapsolan ruhları ateşten...