ALEV

76 2 1
                                    

Derin bir sükutun içinde rüzgarın saçları hafif dağılışıyla huzurun sesine kulak verirken yaşadığın, yaşayacağın her şeyden habersiz ruhunun bedeninden kopup doğaya teslimiyetini hiç göz kırpmadan dingince izlersin. Bedenin tüm ağırlığın kurtulmuşken yavaşça diz çökersin, rengarenk çiçeklere, göz ucuyla yakalayabildiğin kelebeğin narin dokunuşlarını çizersin ellerinle. Hiç bitmesin istersin lakin güneşin içini ısıttığı hava hafifçe terletir seni.Başka, bambaşka bir desen oluşturur kalbin. Her şeyin mükemmelce yaşandığı bir andaydım. Kırmızı, rüzgarın serinliğiyle bir sağa bir sola sallanan gelincikleri yavaşça okşuyordum. Yüzümde hiç olmadığı kadar samimi bir gülüş vardı. Sakince yaklaşıp derin bir nefes çektim bu baş döndürücü kokudan. Koparmaya kıyamadığım gelinciği saklamak istiyordum. Seyahatten dönerken bu tepedeki yaşamı keşfettim. Kimse durmaya niyetli olmasa da durmak için o kadar çok yalvarmıştım ki annem ve babam dayanamamış yamaca doğru durdurmuşlardı arabayı. Kimse inmek istemiyorken koşarak tepeye çıktım. Bu huzuru yakalamışken arabanın içinden sabırsızlıkla bana baktıklarını hissedebiliyordum. Umursamadan yeniden dokundum. Gözlerimi kapattım. Duyduğum güzel seslerle kaşlarımı kaldırıp gülümsedim. Doğa, bize sandığımızdan daha fazla şey sunuyordu. Görmeyen bir insanın bile yararlanabileceği türden. Nefis bir mutluluk, nefes kesici bir huzur.

Tam o anda büyük, çok büyük azılı bir patlama oldu ! Kulak delecek kadar yüksek bir ses! Gülümseyen yüzüm, gerilmiş kaslarımla son buldu. Arkamda dehşet bir sıcaklık hissettim. Patlamanın uğultusuyla hızla arkaya dönerken saçlarım yüzümü acıttı. Göz bebeklerim büyük bir aleve dönüşürken, iri iri açılmış gözlerimle anlam vermeye çalıştım. Vücudum benden apayrı, kıpırtısızca dururken ellerim kulaklarıma gitti. Haykırırcasına bağırdım.Araba sadece bir alevden ibaretken patlamanın etkisiyle şok geçiriyordum. Yanıyorlardı, onlar yanıyorlardı. Yaklaşamıyordum ama adım atmaya çalıştıkça geriye gidiyorum. Elimdeki gelincik boynu bükükçe yere düşerken ellimde tek bir şeyin kalmadığını fark ettim. Sadece çığlık çığlığa bağırırken dizlerim büküldü. Araba uçurumdan aşağı düşerken içimden büyük bir alev yerle bir oldu. Zaman her saniyesiyle öylesine yavaştı ki ağır çekiminde onun düşüşünü izledim.Araba önce bir yerde durdu ve gümbürtüyle parçalandı. Tek yapabildiğim ellerimi kapatmaktı. Sadece düşüyordu ve ben izliyordum.

Basit ama insanın vücudundan asit geçmişçesine her tarafını yakan bir sözcük.İnsanoğlunun kabullenemediği en acı gerçek.Bazen de deli gibi korkulan bazen de bir kurtuluş yolu gibi gözüken derin kör bir kuyu.Kendisiyle gelmek isteyeni de istemeyeni de kendine içine hapseden bir kuyu.Ama yalnıza içine çektiği insan bedeni değil o insanın hayalleri, umutları,arzuları ve tüm yaşanmışlıkları.Sanki daha önce o kişi hiç var olmamış gibi.Acı verici ama doğanın insanlığın en büyük kanunu.Düşüncelerim bu yöndeydi. Ama onlar bile saf bir çaresizliğe bürünmüş kar tanecikleri gibi beynimin içinde uçuşuyorlardı.Fakat en baskın duygu acıydı. Acı vücudumun her tarafına yayılmış haldeydi.Ve bedenime hükmediyordu.Önünde duran büyük gerçeği deli gibi reddediyordu.Gerçek buzdan bir cam gibi önümde durup nefes almamı engellerken daha ne kadar reddedebilirdim ki!!Daha ne kadar ailemin öldüğünü reddedebilirdim. Onların bir alev olup yandığını.

Gözyaşlarım yanaklarında kurumuş saçım başım dağılmış haldeydi.Göz altlarım i mor ile siyah arası bir renge bürünmüştü. Bir saat önce verilen sakinleştirici bile beni toparlamaya yetmemişti.Bir süre sonra ifadesiz gözlerimi hastane odasının yuvarlak tabanına diktim.Belli bir noktaya odaklanan göz bebeklerim bir süre sonra odağını kaybetmiş gibi koyulaşıp karanlığa gömüldü.Karanlık bir an beni ne kadar boğsa da bütün zayıflığı saklamaya ant içmiş gibiydi.

3 Ay sonra

Merdivenin sonlarına doğru alışveriş poşetlerine tükenmiş gücümle daha sıkı tutup evin önüne geldim. Anahtarı karmakarışık çantamda ararken bir anda karşıma Sinem çıktı.

''Azam?  Ben de tam çıkıyordum!''

Başımı aynı monotonlukla sallarken keyifsizce yüzüne baktım.

''Ne bu neşe?''

''En sevdiğim dondurma! Unutmamışsın!''

Onu geçiştirmeye çalışırken yüzüme bakıp gülerek başını salladı.

''Haa, bu arada da. Senin için bir zarf gelmiş. Mutfak masasına koydum.''

Tiz bir kahkaka atıp aşağı inmeye başladı.Ah benim dengesiz,çılgın, çocuk ruhlu arkadaşım. Onu anlatan üç kelime bu olmalıydı. Poşetleri yere koyup derin bir nefes aldım. Montumu çıkarıp askılığa astım ve mutfağa doğru ilerledim. Kim bana zarf göndermiş olabilirdi ki? Bana ulaşacak hiçbir akrabam yoktu.İçimdeki istemsiz korkuyla zarfı açtım. İçinde yüklü bir miktarda para ve beyaz bir kağıt vardı.Parayı masaya koyup kağıdı açtım.

''Şimdilik bu parayla idare et.İhtiyacın bir şey olursa mutlaka beni ara.Bana bu numaradan ulaşabilirsin.0542.....

                                             Vural Aktaş.''

Yorumlarınız gerçekten çok önemli. Lütfen eksik etmeyin.:)

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin