22 Nisan 2002, Pazartesi
Yağmurlu bir pazartesi günüydü. Sabah bir doğum günü çocuğu olarak uyanmıştım. 11 yaşına girmiş bir çocuk. Her çocuk yeni bir yaşa girince sevinçli olur. 1 yaş daha büyümenin verdiği mutluluk vardır doğum günü olan çocuğun üstünde. Sevinçliyim, yeni bir yaşa giren çocuğun sevinciydi işte. Ama daha çok hüzünlüydüm ben. Doğduğu gun annesini kaybetmiş bir çocuğun hüznüydü işte. Sabah usulca kalktım. Evdeki herkes uyuyordu. Herkes dediysem de babam ve babaannem. Sabahın erken saatleriydi, belki de daha bile önce. Gün daha aymamıştı. Sebebi ya cok erken olması ya da yağmur bulutlarının havaya hakim olmasıydı. Saatte'nde haberim yoktu. Saat 00.00 geçmişti ama. Ve ben ölüm yıldönümü olan annemi ziyarete gidebilirdim. Evden sessizce çıktım. Burdan anneminde gömülü olduğu mezarlık çok uzak değildi. Ama benim gözüme yol uzun görünmüştü, bilmem niye. Yavaşça yürüyordum, hafif çiseleyen yağmur damlaları damlamıştı. Yanaklarımdan süzülüyordular. Az bir yolum kalmıştı. Annemi düşünüyordum. Fotograflardan gördüğüm kadarıyla çok güzel olmasa da, etkileyici bir görünümü vardı. Simsiyah saçları onu etkileyici kılan kısmıydı bence. Kahverengi gözleri vardı. Bense kumral saç ve zümrüt yeşili gözlere sahiptim, tıpkı babam gibi. Bir inanış duymuştum. Doğan bebek annesi eşini cok severse babasına benzermiş. Annem çok sevmiştir belki de babamı. Babama benzeyen gözlerim saçlarım babamdan değilde annemin çok sevgisinden kalmıştır kim bilir. Aklımdan bu gibi düşünceler geçerken mezarlığın kapısına gelmiştim. Demir siyah bir kapıyla karşı karşıyaydım. Hafiften ileriye iktirince kapı ağzına kadar açılıverdi. Anneme doğru ilk adımımı attım. Yavaşça onun bulunduğu mezara dogru ilerledim. Binlerce ceset vardi ayaklarımın altında. Çoğusu çürüyüp toprak olmuştur. Annem de.
Melek AYDIN, Doğumu:1964 Ölümü:1991
Mezartaşındaki yazıya gözüm takılıyor. Annem 27 yaşında vefat etmiş. 27 yaşında evlenmiş. 26sında ise bana hamile kalmış. Babam hep anlatır, annenin simsiyah upuzun saçları vardı, diye başlar söze ve anlatır annemi. Hiç bıkmadan ne zaman sorsam anlatır. Her anlatışında ilk defa anlatıyormuş gibi heyecanla ve hevesle anlatır hemde. Sonra der sen oldun. Ve annen öldü. Belli etmek istemiyor belki ama ses tonu bile suçlayıcı. Sadece o değil bende düşünüyorum böyle. Annem beni doğurunca öldü. Ben gözlerimi açtım o ise kapattı. Ben acmasam o kapatmayacaktı belki de. Neden böyleydi peki, ben yaşayınca o ölmek zorunda mıydı, ikimiz yaşıyamazmıydık.
Oturdum mezarının yanına ellerimi gezdirdim toprağında. Ben öldürdüm onu. Benim için öldü o. Cektim ellerimi üzerinden. Dokunmaya ne hakkım vardı ki. Upuzun simsiyah saçları vardı onun... Sonra ben doğdum o öldü.
Çıktım mezarlıktan yağmur dinmisti. Yürüdüm geldiğim yoldan. Yanaklarım yine ıslaktı. Yağmur yağmıyordu. Yağmur damlaları değildi zaten yanaklarımı ıslatan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pazartesi Kelebeği
Mystery / ThrillerPazartesi günleri başına hep terslikler gelen, pazartesi günü doğmuş ve doğduğu gün annesi ölen bir adam. Üniversite yıllarına kadar pazartesi günleri başına hep olumsuzluklar geliyor, ta ki psikolog olupta hastasına aşık olana kadar. Yeni bir haft...