Bölüm 1-Anlaşma-

246 19 5
                                    

Ne konuşuyorlar? Yiğit neden bahsediyor? Metehan neyi kabul etmedi? Niye Yiğit bir anda üzüldü? Aklımda deli sorular.
Not defterimi cebimden çıkardım ve 'Ne oluyor?' yazdım. Biraz sonra da Metehan geldi ve aklımda ki soruları cevaplayacağına inandım. Ona meraklı gözlerle baktım. O da bana baktı. Not defterini gösterdim. Metehan dikkatlice baktı. Sonra bana "Tamam her şeyi anlatacağım, gel oturalım" dedi. Ben de kafamla onay verdim ve oturma odasına geçtim.
Koltuğa oturdum. Metehan da yanıma geçti. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve ciddi bir duruş gösterdim. Bir nefes aldı ve anlatmaya başladı "Hayatım, hatırlarsan Yiğit ile ilk tanıştığımız gün bize eşinin zombiye dönüştüğünden bahsetmişti." Hatırlamıştım. Hatırladığımı belli etmek için kafamı salladım. O da devam etti "Sadece eşini değil. Ailesi de zombi olmuş. Yani Yiğit'in bizden tek bir farkı var. O da eşinin zombiye dönüşmüş olması." dedi. Duygulanmıştım. Aklıma direk Metehan'ın zombi olma ihtimali geldi. Gözümden bir damla yaş aktı. Kendime not: göz pınarlarını aldır. Metehan parmağı ile sildi ve "Ağlama güzelim, ben buradayım. İşte Yiğit'te bu sebepten dolayı zombilerle savaş yapmak istiyor. Bizi de o yola davet etti. Biz seninle bir karara varmıştık. Neydi o?" dedi. O kararımızı hiç unutmadım. Not defterimi çıkardım ve ' Zombilere zarar verecektik ama öldürmeyecektik çünkü kalplerinin atma ihtimali var. Umutları kaybetmememiz lazım.' yazdım. Metehan'a gösterdim. O da onaylarcasına başını salladı. " Hayatım bak eğer karardan vazgeçmek istersen hemen yaparız. Bu sayede kolaylıkla Avusturalya' ya varabiliriz." dedi. Hiçbir zaman kararından dönen biri değilim. O yüzden başımı hızlıca iki yana salladım. Bunu asla yapmazdım, yapmayacaktım ve kararlıydım. Metehan da onaylarcasına kafasını salladı. Sonra kollarına iki yana açtı ve sarıldık. O his yine beni buldu. Zombilerin olmayışı, güven, huzur ve mutluluk.
***
Bulunduğum yer çok soğuk. Neredeyim ben? Burası neresi? Etrafıma bakıyorum. Kutup. Her yer buz. Bir kere daha bakıyorum. Metehan'ı bulmam lazım. O bana doğru yolu gösterir. O benim ışığım, güneşım. Yok, Metehan yok. Evet orada, gördüm. Bana verdiği umudu gördüm. Ben onu nerede olsam tanırım. Gidiyordu. Gittiği yer neresiydi? İyice baktım. Göremiyordum. Çünkü karanlık bir yere gidiyordu. Ruhum üşüyordu evet hava soğuktu ama Metehan'ın gitmesi ruhumu üşütüyordu. Kalbim dondu. Ağlıyordum. Ömrüm dediğim insan gözlerimin önünde, beni bırakıp gidiyordu.
Ruhum dondu, gel kalbinin sıcaklığıyla çöz beni.
Benim onun yanında olmam lazım. O bensiz bir şey yapamaz. Biz ayrılmış olamazdık.
Göz yaşlarım adeta isyan edercesine gözümden süzülüyordu.
Deli gibi ağlıyordum. Bir yandan da koşuyordum. Ama bir türlü olmuyordu çünkü ayaklarım çıplaktı ve kanıyordu. Metehan'ın yanına varamıyordum. Birden kendimi yer de buldum. Buzun soğuğu tenime işliyordu. Sanki yere çivilenmiştim. Olamazdı değil mi? Buz beni tutuyor, olamazdı. Hâlâ ağlıyordum. Çok üşüyordum. Üstüme baktım. Bir t-shirt ve pantolan başka bir şey yoktu.
Ayağa kalkamıyordum. Kalkmam lazımdı. Rabbim yardım et.
Bir anda yanıma biri düştü. Kafamı çevirmeye çalıştım ama yanağım buza yapışmıştı. Hadi son umut deyip, ellerimi buza yere koydum ve var gücümle kendimi buzdan uzaklaşdırmağa çalışdım. Oldu işte yanağım yerden kopdu. Ellerime bakdım bazı kısımları morarmış bazı kısımları ise buz kesmişdi. Kafamı çevirdim. Metehan'dı. Beni bırakmayacağını biliyordum. Tamam bırakmadı ama. Kanlar içinde yer de yatıyordu. Ben ise hem çırpınıyordum, hem de ağlıyordum. Elimi yavaça kaldırıp burnuna götürdüm Metehan nefes almıyordu. Çünkü kalbinden vurulmuştu. O ölmüştü. Gözlerimi kapatdım ve bir anda ellerimde bir sıcaklık hissettim. Gözlerimi açtığımda ise ellerim kan içindeydi ve ellerimdeki kan Metehan'ın yüzüne damlıyordu.
Deli gibi ağlıyordum. Metehan ölmüş olamazdı. Hayri neredeydi? Yine kafamı kaldırmaya çalıştım. Bu sefer başardım. Hayri'yi görmek için etrafa baktım. Hayır! Bunu bünyem kaldıramazdı. Hayri bir ağaca asılmış. Bedeni yerde idi.Kafası ise ağaçta asılıydı. Ben sadece ağlıyordum. Yapacak bir şey yoktu. Neden?
Kafamın orada bir gölge oluştu. Gözümü yukarı kaldırıp bakınca. İnanmıyorum. Yiğit bir silahı kafama doğru tuttuyordu. Yiğit. Tek arkadaşımız. Bize bunu yapmazdı. Yalnız bir farklılık vardı. Yiğit bir zombi olmuştu. Her tarafı kandı. Ve boynundan gelen büyük ısırık izi ile beraber, alnına kadar çürüme başlamıştı. Metehan ve Hayri'de öldüyse. Benim bu dünya da işim yoktu. Ağlayarak, gözlerimi kapattım ve vurmasını bekledim. Silahı çekti. Birazdan vuracaktı. Ben ise sadece ağlıyordum. "Dilara" dedi. Gözlerimi açtım. Tekrar "Dilara" dedi. Ama bunu diyen Yiğit değildi. Bu ses. Metehan'ındı. O ölmüştü. Nasıl olurda bana sesleniyordu. Endişeli bir şekilde "Dilara uyan güzelim."dedi. Gözlerimi yavaşçana açtım. Yer sallanıyordu. "Dilara uyan" dedi. Gözümü açtığım gibi kapatıyordum. Dudaklarımda baskı oluştu. "Dilara uyan, sakın ölmüş olma" bu sefer ses daha güçlü çıktı. Gözlerimi güçlükle açtım. Yanaklarım yaştı. Metehan büyük bir 'Oh' çekti. "Öldün sandım" dedi. Gözleri dolmuştu. Ölmediğimi belli eder gibi kafamı iki yana salladım. Metehan yataktan kalktı ve ışığı açtı. Ben de komodinde bulunan not defterimi ve kalemimi aldım. Üstüne 'Çok kötü bir kabus gördüm. Hayri ve sen, Yiğit tarafından öldürülmüştünüz. Ölmüştünüz. Yiğit bir zombi idi. Tam...' cümleyi bitirmeden Metehan elimden not defterimi aldı ve "Tamam canım daha fazla yazma, aklına gelmesin" dedi ve bana sarıldı. Ağlıyordum. Elim ayağım titriyordu. O sahne aklıma geldikçe. Metehan bana baktı. O da ağlıyordu. Not defterimi aldım ve 'Neden ağlıyorsun? Ben kabusumdan dolayı ya sen?' yazdım. O da okudu ve gözlerime bakarak "Ben, sen uyanmayınca öldün sandım. Hatta o yüzden sunî tenefüs felan denedim." dedi. Duygulanmıştım. Haklıydı. Ne yapacağımı bilemedim. Sadece sarıldım. Aklıma ise sadece onu ne kadar çok sevdiğim geldi.
Keşke ona sarılarak kabusumu anlata bilsem,iliğime kadar işleyen soğuğu, don kesmiş parmaklarımın,kan kokusunu ona tarif edebilsem. Bazen kendime kızıyorum,neden konuşmuyorsun ,Dilara? Ya şuna bak Dilara. Zombiler konuşamıyor. O zaman bende bir zombiyim. Mutluluğundan çığlık atan sen değil miydin? Sinirlenince gözlerini belertip bağıran sen değil miydin?
Bana soranlar oldu neden konuşmuyorsun?
Ama anlatamadım. Anlatamadım, konuşursam isyan edeceğimi , dünyaya küseceğimi, konuşursam çok kalp kıracağımı anlatamadım,hiç kimseye. Böyle duramazdım not defterimi yeniden elime aldım.

Metehan'ın Gözünden

Yiğit'i kısa sürede tanımamıza rağmen çok yakın dost olmuştuk. Dilara,not defterine yine bir şeyler yazdı ve bana doğru gösterdi, 'Ben kararlarımdan vazgeçmekten nefret ederim ama...' diğer sayfaya geçerek '... ben Yiğit'in yanında asla olmam.' yazdı.
Ah! Dilara! Ah! Bir konuşsan, seninle dertleşe bilsek,o kadar çok özlemişimki ,senin dilinden,senin sesinden,beni sevdiğini duymayı. Bunu sana söyleyemiyorum. Acını daha fazla deşmek istemiyorum.
"Dilara! Tamam,hadi uyu. Yarın konuşuruz." dedim ve ona sarılarak, başını okşadım.
Ona anlatamıyorum. Biz Avusturalya'ya gitsek bile ,zombiler...
Aman Allahım! Bu telaş içinde, nasıl aklımıza gelsin? Dur,bir dakika!
Yavaş bir şekilde Dilara'nın başından tutarak kaldırıp, yastığa koydum. Ayakkabılarımı ve montumu giydim. Bizi zombilerden uzaklaştıran parfümü sıktım. Montumun cebinden feneri çıkartıp yaktım.Yiğit'in evine gittim. Hızlı hızlı tokmak ile kapıyı çaldım.
"Yiğit uyan!"

Yiğit gözlerini kısıp"Ne oluyor ya?"

"Aklıma bir fikir geldi."

"Beni güzel uykumdan uyandıracak, o fikir nedir? " Yiğit trip atar tavırla söylendi.

"Yiğit, biz savaşarak, yalnızca insanlığın sonunun gelmesine neden oluruz hiç insan kurtaramayız ve ya herkes gibi biz de kaçarsak, en son bizde onlardan oluruz."

"Ee! Ne demek istiyorsun? Zehir içerek acısız mı ölelim? Tamam, ben içerim, sen de içersin peki Dilara'ya nasıl içireceksin?"

Elimdeki feneri Yiğitin gözüne tutarak
"Off! Bir dinle! Yani demek istiyorum ki, belki de bu doktorun laboratuarını bulursak, orada onun elbet her şeyi yazdığı not defteri vardır." dedim.

"Los Angeles'a mı gidelim?"

"Evet, panzehiri bulabilirsek belki
Işık'ı da kurtarabiliriz." dedim.Yiğit şapşalca gülümsemeye başladı.

"Tamam da senin İQ seviyen oda sıcaklığından daha düşük.
Bunu nasıl düşüne bildin hayret."
Yiğit ve onun soğuk şakaları yok mu?
Sonra güldük ve Yiğit devam etti, konuşmaya devam etti...

Multimedia da Dilara var. Yani Iga Wyscko. Beğenirseniz umarım.
Yorumlarınızı bekliyoruz.

İstila:Varoluş#Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin