Durmadan beynimde yankılanan bir çığlık,beni benden alıyordu. Kalbim küt küt atıyordu. O ses gitmiyordu, gidemiyordu.Kulağıma seni istiyorum diye fısıldayan ölüm meleğinin sesi. Ruhum gitmek istiyor ama olmuyordu. Sevdiğimin yanından ayrılamam. Ruhum yapma!
Burnumda ölü bir bedenin kokusu, gözlerimin önünde kırılmış ve zedelenmiş kemik parçaları, göz yaşlarım akarken uyanıyorum. Bir kaç gündür bu evdeydik. Her gün yalnız kaldığımda ve rüyalarımda aynı şeyi görüyorum. O kadının, çocuğunun iyiliği için onu terkeden, bırakan kadının zombiye dönüştüğünü, ardından ölüm meleğinin fısıltısını duyuyorum. Ve bir çift göz biri tarafından elleri ile ağzı kapanmış konuşması engellenen birinin gözleri. O gözler ve annenin feryadı hâlâ beynimde yankılanıyor. Göz yaşlarım durmak bilmiyor. Bi tat değdi dilime. Hiç bilmediğim bi tattı ardından dudağımın kenarından bir şeyin aktığını hissettim. Elimi dudağımın kenarına doğru götürdüm ve yavaşça dokundum. Bi sıvı bulaştı ince ve uzun parmaklarıma. Elime baktım, bu kandı ve dudağım acıyordu. Rüyamda dudağımı ısırmıştım galiba. Metehan'ın beni böyle görmesini istemiyordum. Etrafa göz gezdirdim. Metehan yoktu yanımda. Yataktan kalkıp çantamdan mendili çıkartmak için masanın yanına yöneldim. Çantamı almak için elimi uzattığımda
"Dilara uyansana tembel kız." Yiğit'in sesini duyup ürkerek dudağımı üzerimdeki t-shirte sildim. "Dilara galiba başımıza taş yağıcak Yiğit bize kahvaltı hazırladı." dedi hayatımın anlamı.
Başımı t-shirtüme çevirdim dikkatli bakmassan pek belli olmuyordu. Buraya doğru gelen ayak seslerini duyunca bataniyemi gelişi güzel şekikde üzerime attım.
"Günaydın rahat uyudun mu?" Metehan gülümseyerek yatağa doğru yaklaşarak yatağın kenarında olan komodinden defteri ve kalemi alıp, benim yanıma geldi ve bana uzattı. Önümü açmadan tek elim ile aldım. Kaşlarını çatarak "Üşüyor musun?" diye sordu. Kafamı 'evet' anlamında salladım. "Sen içeri geç ben sana hırka alıp geliyorum." Ona gülümseyerek tek gözümü kırptım. Metehan'a böyle yapmam onun hoşuna gidiyordu. Yiğit'in yanına gitmek için odadan çıktım. Bu ev çok büyüktü,bu kadar odayı ne yapıyorlardı? Bizim evimiz küçük ve şirin bi evdi.
"İnanmıyorum Mete, Dilara, çabuk buraya gelin, bak ne buldum?" dedi Yiğit mutluluk içinde. Hızla mutfağa doğru koştum. Ardından Metehan girdi mutfağa. "Ne buldun?" dedi Metehan. Yiğit sevinç içinde elindekini gösterdi. Cidden inanılmayack bir şeydi. Elinde ki bir çaydı. Metehan gülümseyerek Yiğit ile tokalaştı ve ardından "O zaman ben çay demliyorum." dedi. Küçük şeyler artık bizi mutlu edebiliyordu. Önce büyük hayallerle başlarız, hayat denen uzun yola. Bedenimiz büyüdükçe hayellerimiz küçülür. Zihnimizdeki gökkuşağından olan şelale çamurlu suya döner ve bizi boğmaya başlar, her boğulduğumuzda ise sadece bir şey yaparız. Gündüz sadece bir şeyi tekrarlarız gülümse, dişimizi sıkarak gülümse, diye tekrar ederiz. Gece herkes uyurken sen dizlerine sarılıp, kimse sesini duymasın diye nefesini tutarak ağlarsın ve kimse bilmesin diye yastığını ters yüzüne çevirirsin.
"Ne düşünüyorsun?" Metehan tam karşımda duruyordu. Ben oturmamış mıydım ya? Bir sandalye çekip, oturdum. Kalem ve kağıdımı çıkardım "His" yazdım Metehan'a gösterdim.
"His mi?" dedi Metehan. Not kağıdını çevirdim, yazdığım şeyi yeniden gözden geçirdim. Ç yerine s harfini yazmışım. Yazım hatamı düzeltip Metehan'a yeniden gösterdim. Yiğit
"Çifte kumrular, size 1 kötü 1 de iyi haberim var, hangisinden başlıyım?" dedi. Allah Allah ne olmuştu? Metehan yüzünü Yiğit'e doğru dönerek "Kötü haber gaz yok. Yani bitti galiba. İyi haber içeride bi şömine var. Dışarıdan odun toplaya biliriz ama onu yakmak için odunun kurumasını beklemeliyiz ya da en kolayı seni yakarız Mete. Ne de olsa en büyük odun sensin" dedi. Ne kadar kendimi tutsamda gülmeden edemedim. Yiğit ve onun soğuk şakaları. Ne kadar saçma olsada bizi güldüre biliyordu bu yüzden kimse alınmıyordu. Odun ne kadar geç kuruyabilirdi ki? Bir kaç tane kuru odun bulsalar, 1 saatte kurumuş olurdu. Ben de bu durum karşısında gülümsedim. Metehan bana baktı ve " Hayırdır" dedi. Bende gülerek 'Kahvaltı yapalım sonra gidin odun toplayın, acil bir şey olursa, Hayri'yi gönderirim.' yazdım ve gösterdim. Yemek bittikten sonra odun toplamak için dışarı çıktılar.
Bende sofrayı topladım. Ardından Hayri'nin yanına gittim ve yemesi için önüne bir şeyler koydum. Biraz onunla ilgilendikten sonra banyoya gittim.
Banyodan içeri girdim ve aynaya dönüp kendimi izliyordum. Gözlerim şişmiş, dudağımın kenarındakı yara hala sızlıyordu. Sanki biraz çirkinleşmiştim ve yeni doğmuş bir bebeğe benziyordum. Düşündüğüm şey ile önce dudağımda aptal bir gülümseme oldu. Aynı sevgilisi ile mesajlaşan kızlara benziyordu, bu gülümseme. Ardından aptal gülümsememi sonlandıracak,o sahne canlandı, gözlerimin önünde.Beynimde durmadan tekrarlanıyordu.
Ağzı kapalı birinin gözleri, yere düşen kan, zombi ye dönüşen kadın, asker, çocuk.
Hızla arkaya doğru adımlıyordum. Önce duvara çarptığımı hissettim. Ardından yana doğru yürüyordum ki bedenimdeki ani acı ile yere düşdüğümü anladım. Sonrası karanlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila:Varoluş#Wattys2016
FantasyEğer birgün öleceksen mutlu sonu boşuna bekliyorsun! ONLARIN HİKAYESİ AŞKI DEĞİL İSTİLA KARŞISINDA DİRENMEYİ ANLATIYOR.