2 - Fuck You Levent! -

4K 128 79
                                    

Yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin. :)
Keyifli okumalar!

__
'Fuck you Levent! Fuck you Levent! Fuck you Levent!'

Bunlar tüm bir kağıdı kaplayan 'Fuck you Levent!' cümlelerinin sadece üç tanesiydi.
Başka zamanlarda eline kağıt kalem almayan genç öğrenci, sırf öğretmenine anladığı dilde sövmek için uzun zamandır oturmadığı masasının başına oturmuş, çok zor bir matematik sorununu çözüyormuşcasına konsantre bir şekilde bu cümleleri sıralıyordu.
Kapısını kilitlemiş ve hiçbir şeyin dikkatini dağıtmasına izin vermemişti.

Okuldan sonra Can'ın uyuşturucu olayını çözdüğünü öğrendiğinden beri aklı fikri onu herkesin önünde küçük düşüren öğretmenindeydi. Einstein kılıklı orospu bile onu o derece sinir edememişti. Ve matematikçiyi gıcıklık konusunda geçmek gerçekten zordu, ama yeni ingilizce öğretmeni bu işi hemen başarmıştı.

Kağıdın boş kalan son köşesine de 'Fuck you Levent!' yazdıktan sonra, sanki bir Leonardo Da Vinci eserini mükemmel bir şekilde taklit etmiş gibi inceledi kağıdını. Kendisiyle gerçekten gurur duyuyordu!

"Al sana ingilizce işte!" diye fısıldadı ve öğretmenine haddini bildirmiş gibi güldü. Oysa haddi bildirilen kişi kendisi olmuştu.

Fazlasıyla gururlu bir kişiliğe sahipti ve küçük düşürülmek onun kanına dokunuyordu! Elbette boş bir kağıda, odasının bir köşesine oturup 'Fuck you Levent!' yazmakla yetinmeyecekti.

O ukalâ öğretmene haddini bildirecekti ama bunun için önce bir plan yapması gerekiyordu.
Fakat şu an Levent öğretmen dışında bir sorunu daha vardı, o da annesiydi. Birazdan eve gelecek ve o çekilmez sesiyle Tolgay'dan hesap soracaktı. Ona okulun neden önemli olduğuna ve eğitimsiz kişilerin sonuna dair konuşmaları çoktan hazırladığına emindi.

Bazen gerçekten çekilmez bir annesi olabiliyordu, ama küçüklüğünden beri ona öğretilen bir diğer değer büyüklere saygıydı. Tolgay da her zaman saygıyı hak eden kişilere saygılı olmaya özen gösteren bir çocuktu.

O yüzden masanın başına oturacak ve annesinin öğrettiği gibi onu dinlerken gözlerine bakacaktı. Elbette dinlemeyecekti, sadece gözlerine bakıp dinliyormuş gibi yapacaktı. Sonuçta bugüne kadar en az beş kere işittiği lafları bir kez daha dinlemek hayatına bir artı olarak yansımayacaktı.

Boş yer kalmayan kağıdı buruşturup masasının üzerine koydu ve kapısının kilidini açıp salona indi. Ailesinin gelenekçi ve soylu aile tavırlarına rağmen gayet modern eşyalarla döşenmiş olan salonun rahat kanepelerinden birine attı kendini ve annesi gelene kadar televizyonu açıp boş boş bakındı.

Birçok genç erkeğin aksine futbol veya basketbol maçları gösteren kanalların yerine yüzme yarışmalarını veya yüzmeyle her hangi bir ilgisi olan programları izlemek tercihiydi, ama bu sporun futbol kadar popüler olmaması, televizyonda yüzmeye dair görüntüler bulmayı zorlaştırıyordu.
Sırf bu yüzden televizyonu açtığında bir yüzme takımı olan gençlik dizilerini izlemeye bile razıydı.

Kendisi de okulun su topu takımındaydı ve yüzmek gerçekten en büyük zevklerinden biriydi. Bu sporun insanı en az uçmak kadar özgür hissettirdiğine inanıyordu.

Kapının sesini duyduğu an televizyonu kapatmış ve ayağa kalkmıştı. Bu evde böyleydi. Büyük biri geldiğinde ayağa kalkılır ve karşılanırdı. Tolgay da her ne kadar bu geleneğin gereksiz olduğuna inansa bile ona öğretilenlere uyuyordu.

Annesinin ve babasının arkadaşları, Tolgay'ın her zaman bu uysal ve efendi genç huylarını takdir etmişlerdi. Tolgay aslında tamamen o başarılı ve mükemmel komşu çocuğu profilini çiziyordu. Ama gizliden gizliye kullandığı uyuşturucu ve arkadaşlarıyla birlikte alıştığı tüm kötü huylar bu profili darmadağın ediyordu. Tabii bunu o ve arkadaşları dışında kimse bilmiyordu.

AŞEKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin