Okuyan var mı, bilmiyorum. Bu bölüm taslaklarda vardı. Paylaşmak istedim. Belki bundan sonra ara ara yeni bölüm yazarım. Ayrıca daha düzenli bölüm paylaştığım yeni bir hikayeye başladım. İsteyenler "bunu sana kim yaptı?" isimli hikayeme göz atabilir.
Keyifli okumalar!
___"Any questions?"
Bugünün, haftanın son günü olması, Tolgay'ı inanılmaz derecede mutlu ediyordu. Birkaç saat sonra, iki günlüğüne okuldan uzak kalabilmek şu an her şeyden fazla ihtiyaç duyduğu şeydi. Henüz bedeni okulda olsa bile, ruhu haftasonuna girmişti. Dolayısıyla Tolgay, Levent hocanın anlattıklarını dinlemiyordu.
"Okay!" Diye devam etti ingilizce öğretmeni. Sorusu olan var mı sorusuna, kimse cevap vermemişti. Bu, istediği kişiyi seçip, söylediklerini tercüme ettirebileceği anlamına geliyordu.
"Who wants to translate my words?" diye sordu. Bunu hep yapıyordu. Genel olarak sınıfın ingilizce seviyesi gayet düşüktü. Öğretmen de sorduğu her sorudan önce, gönüllü olup olmadığını soruyordu ve her defasında kimse parmak kaldırmıyordu.
"Okay, so... What about you, Tolgay?"
Dersi bile dinlemeyen genç öğrenci, adını duyunca irkildi. Gözlerini öğretmene dikti ve "Sorry?" dedi sadece. Belki öğretmen sözlerini tekrar ederse anlayabilirdi.
"I said, would you like to translate my words?" diye tekrar dile getirdi Levent hoca isteğini. Tolgay cümleyi anlamıştı, buraya kadar bir sorun yoktu. Ama tam olarak neyi tercüme etmesi gerektiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu, çünkü öğretmenin sözlerini dinlemek yerine haftasonunu ne kadar güzel geçireceğini düşlemeyi tercih etmişti.
"No, sorry." dedi. Levent hocanın rica gibi duran cümlesinin bir rica değil, emir olduğunu biliyordu ama Özür dilerim, hayır diye cevap vermekten başka çaresi yoktu.
"Yes, you will." dedi, geniş bir gülümseme eşliğinde.
"Söylediklerinizi dinlemedim." diye itiraf etti Tolgay. Öğretmenin bundan haberdar olduğuna aslında zaten emindi.
"Biliyorum. Tolgay arkadaşımıza söylediklerimi tercüme edebilecek biri var mı?" diye sordu öğretmen ve ardından Furkan parmak kaldırdı.
"Yes, Furkan." diyerek sözü Furkan'a bıraktı.
"Pazartesi günü, İngiliz Kültür Müzesine gideceğiz. Herkes sabah 8'de okulun önünde olmalı."
"Thank you, Furkan. Evet, umarım artık anlamayan herkes anlamıştır. Kimse geç kalmasın."
Tolgay, bu muydu diyeceğin demek ister gibi devirdi gözlerini ve tekrar hayallerine daldı. Belki tüm gün uyur, ardından gece bir bara giderdi. Veya tüm gün havuzdan çıkmazdı. Hayır, şu an için havuzlardan uzak durmak istiyordu! Dün yaşadığı facia, onu birden soğutmuştu nedense.
"Bugünlük bu kadar." diye bitirdi öğretmen dersi ve herkes teker teker sınıftan çıkmaya başladı.
Tolgay da çıkmak isterken, öğretmen "Tolgay, sen kal." dedi.
Genç öğrenci, neden kalmak zorunda olduğunu tahmin edebiliyordu. Hiçbir karşılık vermeden, öğretmenin yanına gitti. Sınıfta öğretmen ve öğrencisi dışında kimse kalmayınca Levent konuşmaya başladı.
"Sana bir ceza vereceğimi, cezanın da ne olduğunu söylemiştim. Bir kitap okuyacaksın, her bölümün özetini çıkaracaksın demiştim."
"Evet." diye onayladı Tolgay.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA
RandomBazen yatağınızda yatarsınız. Etraf sessiz ve ıssız. Camdan içeri sızan tek şey karanlıktır ve tamamen yalnızsınızdır. O kadar yalnız ve terk edilmiş hissedersiniz ki. Her gün peşinizden koşuşturan anneniz, gecelere kadar sizin için çalışan babanız...