Beğenmeniz dileğiyle, keyifli okumalar!
__Kendi kendine kural koyup, koyduğun kurala uymamanın sonucu her zaman ağır olur. İnsan ölmese bile, ölüyormuş gibi hissedebilir. Tıpkı genç öğrencinin şu an hissettiği gibi.
"Bir daha sabaha kadar Playstation oynayanı siksinler!" diye mırıldandı, gözlerini tam açamadan pantolonunu iki bacağına geçirmeye çalışırken.
Sabaha kadar arkadaşlarıyla Playstation oynamış ve sadece bir saat uyumaya fırsat bulmuştu. Oyun oynarken hiç umursamamıştı ama sabah okula giderken bu kadar zorlanacağını kendisi de o an bilmişti.Bir saatlik uykudan uyanalı bir kaç dakika olmasına rağmen iç çamaşırları dışında hiçbir şey giyememişti. Üstelik saat ilerlemişti ve bu onun geç kalacağı anlamına geliyordu.
İlk dersinize orta yaş krizine tutulmuş, huysuz bir matematikçi giriyorsa, geç kalmak yerine ölmeyi tercih edebilirsiniz. Zira oynayan hormonları size ölümden beter cezalar verdirebilirdi!
Daha okul üniformasını giyecekti, yüzünü yıkayıp, dişlerini fırçalayacaktı. Saçlarına şekil verip, günlerdir duş almadığı gerçeğini sıkacağı güzel parfümle saklayacaktı ama Tolgay şu an uyumak dışında hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Perdesiz camdan içeri vuran güneş bile onu uyandıramıyordu. Hatta uyandırmak bir yana, sadece sinir ediyordu çünkü Tolgay'ın uykulu olmasına rağmen stres altında kalmaktan daha çok nefret ettiği bir şey varsa, o da stres altında kalıp, yüzüne yüzüne vuran güneşe tahammül etmek zorunda kalmaktı!
Odasının, büyük evlerine rağmen küçük bir kutu kadar olması ve yeni taşınmış olduklarından dolayı odada fazla eşya ve perde olmaması güneşi daha etkili kılıyordu."Ama ben kendimi öldüreceğim artık. Benimki de can!" derken pantolonu giymek için çabalamayı kesmiş ve kendini yatağına bırakmıştı. Kafasını neredeyse duvara değecek şekilde yumuşak yatağının üstüne koymuştu ama bacakları yataktan sallanıyordu.
Genç öğrencilerin en büyük özelliklerinden biriydi pozisyon gözetmeksizin, her şekilde uyuyabilme kabiliyeti!
Bir gün okulu assak, sınıfta kalmayız! diye düşünmüş olacaktı ki, yarım yamalak bacağına geçirdiği pantolonu çıkarmaya veya tam giymeye tenezzül etmeden gözlerini kapatmıştı.Annesinin varlığını unutmuşa benziyordu, çünkü o an annesini düşünmüş olsaydı yeltendiği şeyi uygulamak şöyle dursun, aklının ucundan geçmesine dahi izin vermezdi.
"Tolgay!" diye bağıran sesi Tolgay'da şok etkisi yaratmış ve onun hemen ayağa kalkmasına sebep olmuştu. Çığlığı duyduğu an pantolonunu tek bir hamleyle oturtmayı başarmıştı.
"Allah'ım al canımı. Yalvarıyorum, ya. Duy şu aciz kulunun feryadını!" deyip, ellerini semaya açmıştı ama rahat rahat feryad etmesine bile izin verilmiyordu bu evde."Ne yapıyorsun sen? Saatten haberin var mı? Üstünü neden giymedin? Bu cam neden açık? Yatağını topla!"
Tolgay'ın her ortamda, her yerde, her pozisyonda ve her koşulda uyuyabilme kabiliyetinin aksine annesinin de her ortamda, her yerde, her tonda ve her koşulda emir yağdırarak insanları rahatsız etme özelliği vardı.
Anne oğul iki zıt karakterler olmalarına rağmen bir birlerini çok seviyorlardı ama Tolgay şu an için anne sevgisini bir kenara bırakmıştı. Uykusuz olduğu için aşırı sinirliydi ve annesinin bitmek tükenmek bilmeyen emirleri sinirine sinir katıyordu. Hele her emir ile yükselen o ince ses kulaklarını adeta tırmalıyordu ve sabah sabah öyle bir ses duymak insanı sadece sinir edebilirdi.
En azından sabahları susabilirdi ama annesi susmak yerine bildiğini okumayı seven bir kadındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA
De TodoBazen yatağınızda yatarsınız. Etraf sessiz ve ıssız. Camdan içeri sızan tek şey karanlıktır ve tamamen yalnızsınızdır. O kadar yalnız ve terk edilmiş hissedersiniz ki. Her gün peşinizden koşuşturan anneniz, gecelere kadar sizin için çalışan babanız...