Gecenin beraberinde getirdiği
huzurla, ciğerlerimi tekrar duman ile doldurdum. Zaman akıp giderken onu seyretmek gibi bir alışkanlığım vardı. Hüzün ve acı her bir hücremi işgal etmiş, her kalp atışımla birlikte dolaşımımdaki kanıma karışarak beni zehirliyordu. Git gide ölüyordum, kimsenin haberi yoktu. Yalnızlık... Ne demiş Cezmi Ersöz;
"Yalnızım!
Bunca acı tek bir söze nasıl sığabiliyordu ?"Oysa ben yalnızlığı ebedi dostluk olarak tanımlıyordum kendimce. Konuşmasan da duyar, görmesen de hisseder o seni. Daima yanındadır fakat bir o kadar da yalnızsındır. Ondan başka gidecek yerin yoksa eğer, sende bendensin arkadaşım.
Ailem sanki çok gerilerde kaldı artık. Beni öyle bir yokuşa sürüklemişlerdi ki, varlıkları dahi yerini dolduramaz hale gelmişti. Eskide ne varsa hepsini geride bırakıp Antalya'ya gittim. Baharda olsak dahi o hüzünlü ve dinmeyen yağmuru ile karşıladı beni. Şimşeklerin şiddeti ve yıldırımların kudreti, canının ne kadar acıdığının en büyük göstergesiydi sanki. Tüm vücudumu onun hüznüne teslim etmiştim. Onu hissetmediğim tek bir nokta dahi kalmamıştı bedenimde. Üzgündüm evet, lakin huzurla dolmuştum.
Dinlediğim şarkının o güzelim ezgisine eşlik ederken birden esen bir rüzgar sıcak kahveme sarılmama ve aklımdaki düşüncelerimden sıyrılmama sebep olmuştu. Buraya geldiğim için pişman değildim. Kaybedecek bir şeyim yoktu zaten. Saate baktığımda, yine benim için hiç bir şey ifade etmeyen saçma rakamlar gösteriyordu.
Gece yerini gündüze devrederken ışığa tahammül edemediğim aklıma geldi. Günün o en kalabalık saatlerinde uyanık olmak yerine kendimi uçsuz bucaksız rüyalarıma teslim etmek daha cazipti benim için. Sanırım artık uyumalıydım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah
Teen Fictionİşte bu, benim hikayem. Güneşle yarışır gibi günün en erken saatlerinde başlayan ve farkına bile varamadığım bir anda sona yaklaştığımı hissettiren ölümün nefesiydi benim hayatım. Koskoca okyanusun ortasında tek kalmış ve zihnime inat son umutlarımı...