BÖLÜM-2

68 7 2
                                    

Tüm cesaretimi topladıktan sonra çok fazla çıkmayan sesimle sordum " Ben kimim?". Hayatımda duyduğum en saçma soruydu aslında ben bile bilmiyorsam kim olduğumu,benim hatırlayamadım bu şahıs nereden bilebilirdi ki benim kim olduğumu. Uzun süre sessiz kalması üzerine beni duymadığını düşündüm. Tam ağzımı açtım bir daha soracaktım ki yüzünü bana çevirip mavi gözlerini kıstı ve benim bildiğimin aksine bir isim söyledi."Ayza!"

***

"Ayza" bu isim çok yabancı gelmiyor belki de iki ismim vardır. Sormadan öğrenemezdim sonuçta " Başka bir ismim filan var mı peki?". Önce yüzünü koyu yeşil duvarlara çevirdi. Nefes alışverişleri hızlandı daha sonra ise hızla ayağa kalkıp odanın içinde yürümeye başladı. Neler olduğunu çözmem imkansızdı. Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Daha adımı bile yanlış hatırlıyordum. Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki... Odanın diğer köşesine bırakılmış bardağı sertçe duvara attığında her tarafa cam kırıkları sıçramıştı.O an düşündüm ki o bardağa çok benziyordum. Beni kim fırlatmıştı hiç bir fikrim yoktu ama aynı cam parçaları gibi ayrılmıştım ve her ne kadar birleştirmeye çalışsanızda kırıktım. O parçalara bakarak bardağın hangi şekilde olduğunu asla çözemezdiniz. Bende çözemiyordum zaten. Şahıs sinirle bana döndü "Yok tamam mı? Senin başka bir ismin yok!". Hızla kapıyı çekip çıktı. Ben ne yapmalıydım? Yaşıyordum ama çokta yaşıyormuşum gibi gözükmüyordu. Annem kimdi? Babam kimdi? Ben kimdim? Daha adımı bile doğru dürüst bilmiyorken ben neden yaşıyordum? Peki ya o şahıs kimdi? Sadece adımı sormamla bu kadar sinirleniyorsa kafamdaki bu soruların yanıtını kim verecek peki? Uzun süre cam kırıklarına baktım. Bomboş bakıyordum işte ne düşünme mi istersiniz ki? Hatırlayamadığım annemi ve babamı mı özleyim? Yoksa eski beni mi? Ne tuhaf değil mi kendime bir çok soru soruyorum ama onun karşısına verebilecek tek bir cevabım bile yok. Yavaşça ayağa kalktım ayaklarımın üstünde durmayı başardığımda yavaşça cam kırıklarının olduğu tarafa yöneldim. Cam kırıklarına ulaşabilecek yere geldiğimde oturdum ve hafifçe uzandım elime küçücük bir parça aldım. Yavaşça elime batırdım. Elimden çıkan kırmızı o şeye baktım. Yaşamak neden bu kadar zor geliyordu bana? Koyu yeşil bu oda içimi karartıyordu. Zaten karanlıktı içim ama belkide aydınlık şeylere ihtiyaç duyuyorumdur. Tekrar cam kırıklarına uzandım. Elime daha büyük bir parça aldığımda yavaşça bileğime bastırdım. Gözümden istemsiz bir yaş süzüldü. Neden ağlıyorum ki? Bu aralar hiç bir soruya verecek cevabım yok. Bileğimden akan kırmızı şey yerlere damlamaya başladığında gözlerimin koyu yeşil rengi bulanık gördüğünü fark ettim. Sonrada hiç çıkmamam gerektiğini anladığım o karanlığıma geri döndüm. Elveda bilinmezliğin içindeki Loya Ayza.

***

Hafif bulanık bir görüntü ve iğrenç bir koku... Hızla doğrulduğumda derin derin nefesler alıyordum. Her zamanki gibi nedenini bilmiyordum. Baktım etrafa ama kimse yoktu. Koyu yeşil duvarlar aynı yerindeydi. Yavaşça koluma çevirdim gözlerimi beyaz sargı bezi kırmızıya boyanmıştı. Kapı gıcırtıyla açıldı. İçeriye giren şahıs koyu yeşil tişörtü ile asık bir şekilde yüzüme baktı. Yavaşça yaklaşıp kolumu tuttu. Sargıya baktıktan sonra bir şeyler mırıldanıp dışarı çıktı. Gelmesi uzun sürmedi tabi. Geldiğinde elinde beyaz sargı bezi vardı. Birde merhem gibi bir şey daha. Önce sargı bezini açtı yavaşça kolumdaki çizik gibi olan şeye merhemi sürdü sonrada geri sardı. Çok hafif yanıyordu sadece. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkamalıydım. Sessizce söyledim bana bakarken "Tuvalete gitmem gerekiyor.". Kafasını salladı ve usulca kolumu kavradı. Ben ayağa kalkmayı becerebildiğimde kolunu omzuma uzatıp kolunun arasına aldı. Mor bacaklarımla onun yardımıyla koyu yeşil odanın içinden çıktım. İçeriden gelen aşırı ışıklandırmalar gözümü alırken müzik sesi kulaklarıma ulaştıkça işkence çekmeme neden oluyordu. İçerideki insanlara geçerken baktığımda delice dans ediyorlardı. Anlayamıyordum ben neredeydim? Burada neyin nesiydi böyle? Tuvaletin olduğu yere geldiğimizde müzik sesi buralara daha az geliyordu. Yavaşça tuvalete girdim ve kapıyı kilitledim. Elime hafifçe su değdirdim buz gibiydi. Yüzüme hafifçe suyu çarptığımda bomboş olan içimden bir ürperti geldi. Daha sonra yan tarafımda duran pencere gözüme ilişti. Büyük pencereyi açıp aşağı baktım yer çokta uzak gözükmüyordu. Olacak ya işte pencereyi büyük yapmışlar. Uzun zaman sonra mutlu oldum. Bacaklarımı pencereden çıkardım kendimi aşağı bıraktığımda mor olan bacaklarımın ağrısından ağzımdan kopan inlemeyi durduramadım. "Ayza!" Bay kalın sesin bağırması ile ayağa kalkmaya çalıştım. "Orada kal geliyorum." diye pencereden aşağı bağırdı. Ama ben onun gelmesini istemiyordum ki. Gerçi aklımdan ne geçiyordu ki? Bu zifiri karanlıktan korkmuyordum tabi ki ama; ağaçlarla donatılmış bu kocaman yerde yolumu nasıl bulacaktım. Hızlı adımlarla yanıma geldiğinde bana kızgındı bunu gözlerinden anlamak mümkündü. Bir kolunu bacağımın altına bir kolunu da belimin altına koyup beni havaya kaldırdı. Hızlı adımlarla koyu yeşil odaya beni bıraktı. Geri içeri geldiğinde daha sakindi hatta her an ağlayabilecekmiş gibi duruyordu. Elindeki gitarı ile odanın diğer köşesine oturdu bir kaç kere telleri titreştirdikten sonra çalıp söylemeye başladı.

-

Seninle ilgili bu şarkı, sana diyorum
Bıraktım kendimi, ayakta duramıyorum
Bir köy, eşsiz bir koy
Eski bir deniz, eski aşkların
Durup düşünmeden kendi yaramı yine dağladım.

Aşk, sessizliğine çok büyük geliyor
Hikayeler var teninde, kaç kişi biliyor.

Aşk, sessizliğine çok büyük geliyor
Hikayeler var teninde, kaç kişi biliyor.

Seninle ilgili bu şarkı, sana diyorum
Hep akşam ölmüşüz, sabahtan doğamıyorum
Benim duvar dibim, hiçbir yanına sığamıyorum
Kırık kader gibi, kendi yazımı silemiyorum

Aşk, sessizliğine çok büyük geliyor
Hikayeler var teninde, kaç kişi biliyor.

Aşk, sessizliğine çok büyük geliyor
Hikayeler var teninde, kaç kişi biliyor...

-

Son sözlerine bende eşlik etmiştim. Bu şarkıyı bir yerlerden hatırlıyor gibiydim. Gözümün önüne gelen bir anının beynimde oynamasına izin verdim.

-Karşımda benimle dans eden çocuğun mavi gözleri vardı. Bana bakışları o kadar yoğundu ki... Sonra bir kaç dakika atladık anıda bana bir şeyler diyordu çocuk. "Sen benim herşeyimsin Loya beni asla bırakma olur mu?" Sonra ben gülümsüyordum ve ona sarılıp kulağına fısıldıyordum "Seni çok seviyorum Cenk." -

Sonra birden şu anda ki zamana döndüm dibimde bana dikkatlice bakan mavi gözler vardı. Kafamdaki sorular çoğalırken bana bakan mavi gözlere sordum,

"Cenk?".


***

~HAYATIM YALAN ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin