Bölüm 4 *Kırmızı Elbise

28 5 0
                                    

Şiddetli bir baş ağrısıyla açtım gözlerimi. Yavaş yavaş netleşmeye başlayan görüntüyle beraber krem duvarların çevrelediği büyük bir hastane odasında olduğumu anlamam uzun sürmemişti.

Perdelerden odaya vuran ay ışığıysa hala geceye devam ettiğimizi açıklamamı sağlayan tek gerekçeydi bu birkaç saniyede.

Yerimde hafifçe doğrulup odada gezdirdim gözlerimi. En son hatırladığım şey, Efe'nin keten gömleği ve yeşil gözün bana iyi misin diye sormasıydı. Şimdi nerdeydi peki herkes?

Damaklarımda hissettiğim yoğun bir susuzlukla gözlerimi birbirine bastırıp yüzümü buruşturdum. Çok susamıştım. Kısık sesimi yapabildiğim kadar yükseltip "Pardon, birileri var mı?" diye konuştum iki nefesimin arasından. Kapalı kapının ardında beni duyabilecek birileri varmıydı acaba? Biraz durdum, ses gelmeyince yorgun bedenim yatağa gömüldü. Birkaç dakika sonraysa kapının açılma sesiyle başımı kaldırıp yeniden doğruldum.
Bu akşam gördüğüm oğlandı bu. Şekilli bir yüzü vardı. Burnunun üzeriniyse birkaç küçük kahve çil süslüyordu. Cidden o an o görüntüyü kıskandım.

"Hemşireyi çağırayım mı?"

Kapının kenarında duruyordu hala. Sadece su diyebildim. Odaya baktı bir süre, su arıyordu sanırım. Olmadığını anlayınca kafasını sallayıp gitti.

Yaklaşık beş dakika sonra Deniz girdi içeri. Ah, öyle deyince çok garip hissediyorum. Sonuçta kendime hitap etmek gibi bir şey. Sanırım yeşil göz onun için en uygun olanıydı.

"İyi misin?"

Susuzluğumu bastırıp " Adını iyi misin koyacağım senin, sürekli şunu soruyorsun." dedim.

Biraz daha yaklaşıp elimi tuttu.
"Ciddiyim ben."
Tüm ciddiyetiyle konuşuyordu benimle.

Cevap vereceğim sırada ikimiz de gelen öksürük sesinin sahibine döndük. Şu çocuktu, elinde de biraz sonra hepsini mideme boşaltacağım suyum.

Elimi yeşil gözün ellerinden ayırıp suyu aldım.

İçtikten sonra da teşekkür ettim.Kafasını sallamakla yetindi. Sonra yeşil göze bakıp dışarıdayım ben dedi. Arkadaşlardı sanırım.

"Efe nerde?"
En son ona tutunuyordum çünkü. Onun da kesinlikle burda olduğuna emindim, beni yalnız bırakmazdı.

"Dışarıda. Mina'ydı adı sanırım, öyle sesleniyordu kıza. Onunla beraber, kız ağlamaya başlayınca hava almaya çıktılar bahçeye. Gelirler herhalde birazdan."

Başımı tamam dercesine salladım. Oluşan sessizlikten sonra aklıma gelen soruyla döndüm.

"Ben neden burdayım?"
Sonra biraz daha açıklayıp,
"Yani ne oldu bana?" diye sorumu yönelttim.

"Kan şekerin düşmüş. Doktor o kadar önemli olmadığını söyledi ama yinede bir saat daha burda durmamız gerekiyormuş."
Bir şey söylemek için ağzını açtı, sonra tereddüte düşüp kapadı. Sonra söylemeye karar vermiş olacak ki tekrar araladı dudaklarını.
"İyisin ama dimi?"

Kahkahayla cevapladım onu.
"İstediğin cevabı almadan rahatlamayacaksın değil mi? İyiyim ben merak etme, doktor da söylemiş zaten."

Yaklaşık bir buçuk saat kadar bir süre sonra, evde, yumuşacık yatağımda yatıyordum. Annemler de merak etmişlerdi. Ben telefonumu açmayınca Mina'yı aramışlar. Durumu öğrenince de annem ona haber vermediğim için tavır almıştı, fakat her zamanki gibi dayanamayıp affetmişti küçük kızını. Mina'da benimle gelmişti. Dışarıdayken benimle ilgilenemediği için kendini suçlu hissediyordu. Hatta birkaç kez özür bile dilemişti. Ama bana göre suçu yoktu. Sadece o dakikalarda daha önce de söylediğim gibi Merve'nin esiriydi. Merve demişken, o nerdeydi cidden?

"Mina, Merve nerde?"

"Çıkışta bizimleydi ama göremedim hastanede onu. Gelmedi sanırım. Sonra da konuşmadık zaten, bilmiyorum."

°°°

Sabah kalktığımda Mina yoktu. Cumartesi olmasına rağmen erken kalkıp gitmiş olmalıydı.

Bende yataktan kalkıp öylece dolanmıştım evde ilk önce.
Uzun bir süre boyunca da kahvaltı edip televizyon izlemiştim.

Ardından beni şaşırtarak Merve gelmişti. Nasıl olduğumu sorup biraz sohbet etmiştik. Dün gece Mina'yla hastaneye gelmediği için mazeretini de ortaya koymuştu tabi. Kırmızı elbisemi rica etmişti benden. Parti gibi bir yere gidecekmiş sanırım. Neden geldiğini biliyorsun artık derya diye geçirdim içimden. Benden olumlu bir cevap aldıktan sonra hiç durmadan gitti zaten, yarın elbiseyi almak için uğrayacağını söylemişti en son. Kafamla onu onaylayıp geçirdikten sonra camı açıp gökyüzüne baktım. Sanırım biraz sonra yapacağım şey, kalan son yağmur damlalarının arasına karışan ıhlamur kokusunda yürümek olacaktı.

*

Yaklaşık iki saat sonra, elimde elbisenin bulunduğu askıyla beraber Merve'nin evine gidiyordum. Çok yakındı zaten, en fazla beş dakikamı falan alırdı. Yağmur dinince yürümeye çıkmıştım, her yağmur sonrası olduğu gibi. Hazır çıkmışken elbiseyi de bırakacak, üzerimde hissettiğim saçma yükü de beraberinde kaldıracaktım. Tabi en azından benim açımdan olacak olan buydu.

Kapının önüne geldikten sonra birkaç defa zile bastım, açan olmadı. Oflayıp evin arkasından dolandım. Bahçe kapısı açıktı. Merveye seslenerek içeri girdim.

Ne olursa olsun yeşil gözü orada görmeyi beklemiyordum. Hele ki Merve'nin onun kucağında yer edinip, dudaklarını sömürür bir halde hiç değil.

Multimedia *Deniz

Son Sonsuzluk TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin