Bölüm 8 *Aile Yemeği

34 4 2
                                    

Aradan üç gün sonra, tam anlamıyla kendime gelebilmiştim. Kara bulutlar başımın üstünden uzaktaydı, ve bende iyiydim.

"Sıkıldım."

Lafı ağzımdan aldın diyerek araya girdim.

"Harika, o zaman bir şeyler yapıyoruz."

Okulun çıkış zilinden sonra direk kantine gitmiş en arka masalardan birine oturup Efe'yi beklemeye başlamıştık.

"Bence ilk önce şuradan kalkalım. Okulun önünde bekleriz. Sen mesaj at, oraya gelsin."

"Geldim kızlar, kimyacı yine. Çıkarmadı kadın dışarı beni, allahım ya. Eziyetti resmen."

O an Mina'yla koca bir kahkaha patlattık. Bize göre, kimyacı cidden takıktı gamzelime. Ek cezalar, ek etütler derken sürekli kimyacının yanındaydı. Bu da bizi şüphelendirmiyor değildi hani, kadın alttan alttan yazıyor gibiydi.

"Tek kelime etmeyin vallahi size patlarım kızlar, düşün önüme de daha çok işimiz var."
Dediğini yaptık, çünkü en hassas noktalarından biriydi kimyacı. Kadın çirkin de değildi hani. Orjinal sarı saçları vardı. Bir de iki çift yeşil göz. Yeme de yanında yat. Tabi bu düşüncemi Efe'yle paylaştığımdan en son Kızılay'ın içinde çocuk gibi ondan kaçıyordum, çünkü cidden bu konu onu rahatsız ediyordu. Ama eğlenmedim desem yalan olurdu hani. Acayip eğlenmiştim.

İlk önce abiyelerin satıldığı küçük bir butiğe girdik. Amacımız, beni aile yemeğine hazırlamaktı. Yeni ortaklarla tanışmayı barındıran bir aile yemeğine. Ha tabi, Mina sıkıntısını bana elbise ararken askıya alıyordu, Efe'de Mina'nın yoğun ısrarları sonucunda bizimleydi. Yani o kadar da önemli bir gece olacağı söylenemezdi, sadece bunda kendi çıkarımızı ele alıyorduk. Yeni bir elbisemin olacak olması da buna dahildi.

Kısa sürede birsürü elbise bulmuştum. Saatlerce onları deneyip kararsızlığıma savaş açtım. Barışı arzulayan kızın kıyafet için açtığı savaş... Ah bunun bir de orjinal versiyonu vardı.

Barışı arzulayan kızın özgürlük için açtığı savaş... Evet, bu daha iyi olmuştu.

En sonunda sarının baskın olduğu bir elbisede karar kılmıştım. Güzel olduğuna dair Mina'dan da onay aldıktan sonra gidip ödedim. Efe bizi çıkışta bekliyordu, karton poşetin iplerini parmaklarımla sıkıca kavradım, sonra da Mina'yla Efe'nin yanına gittik.

"Tam tamına üç buçuk saat."
Saatini kontrol edip tekrar konuştu.
"Hatta daha bile fazla. Ne yaptınız içeride ya, elbiselerin şifresini falan mı çözdünüz?"
Alayla karışık bir ses tonunda söylemişti. Ama sıkıldığı da çok net belli oluyordu.
Koluna girip kafamı omzuna yasladım.

"Yemek yiyelim ha, pizza belki?"

°°°

Yemekten sonra biraz dolaşmıştık. Ben kitap raflarında gözümü gezdirirken Efe ve Mina da en arkadaki geniş alanda plakları inceliyordu. Aradığım kitabı bulamayınca yanlarına gidip onlara katıldım.
"Herhangi bir şey alıyor musunuz?"

Beni ilk farkeden Efe oldu. Kafasını kaldırıp elindeki plağı gösterdi.

Tanja Savic plağı... Kalabalık ortamda olmasak kesinlikle çığlık çığlığa dans edebileceğim şey.
Ah bu arada, Tanja Savic kim miydi? Günümüz sanatçılarını kıyasla ciddi anlamda kaliteli bir müzik anlayışı var. Çoğu parçası eski... Ama inanılmaz hitleri var kadının. Ve ben o parçaların her bir satırına aşığım. Cidden çok seviyorum, çok fazla.

Tam bir sırp kadını, ve diğer yabancı şarkıcılar için de büyük bir ilham kaynağı.
Şarkıları onlarca kez farklı dillerde coverlanmış. Özellikle de balkan ülkelerinde.

"Cidden gerçek mi bu?"
Her şey bir yana kolay kolay bulunan bir plak değildi. Geçen yıllarda büyük bir çabayla heryerde onu aramıştım ama malesef bulamamıştım.

"Gerçek. Açıkçası bende çok şaşırdım, şanslısın."

"Evet, öyle olmalıyım."

Efe, bu dediğime gülmüştü.

"O zaman yeni hediyene merhaba de."

Elindeki plakla kasaya yöneldi. Sonra, tamda tahmin ettiğim gibi ödeyip poşeti elime tutuşturdu. Gerçekten çok şanslıydım. Hem Efe gibi birine sahip olduğum için, hemde plak için. Ah, Mina'yı unutmamalıyım.

Kollarımı, gamzelimin beline sıkıca doladım ve omzuna onlarca öpücük kondurdum.

"Çok teşekkür ederim, çok ama çok. İfade edemiyorum, dünyanın ee...een kocaman teşekkürü olmalı benimki."

°°°

Eve geldikten sonra plağı takıp dinlemeye başladım. Gerçekten bambaşka bir mutluluk hissediyorsunuz, tam kalbinizde. Sonra kalbinizden tüm vücudunuza doğru yol alıyor ve onu taze huzur diye adlandırıyorsunuz.

Yataktan kalkıp aldığım elbiseyi karton poşetten çıkardım. Sonra da yatağın üzerine serdim. Umarım her şey güzel olurdu, elbiseme yakışacak şekilde. En fazla ne olabilir ki, altüstü bir aile yemeği diye eleştirdi beni bilinçaltım.

~2 saat sonra~

"Canım dışarda bekliyoruz seni, hızlı ol."

"Tamam anneee."

Sarı çantamı da omzuma takıp aşağı indim, yanlarına. Direk arabaya binip gideceğimiz yere doğru yol almaya başlamıştık zaten. Annem bir ara elbiseyi yeni alıp almadığımı sordu, evet diyerek onayladım onu. Güzel olduğunu ekledi. Teşekkür ettim.

Yarım saatlik bir yoldan sonra arabadan inip reserve edilmiş masamıza doğru ilerlemeye başladık. Hoş bir mekandı. Mor kadifeden sandalyeler vardı, tam salonun ortasında da büyük gösterişli bir avize. Yüzlerce küçük elmas ve pırlanta tanesiyle.

"Gelmemişler sanırım, biz geçip oturalım."

Annemi takip edip yanındaki sandalyeye oturdum.
Babam da, yanımızda siparişimiz için bekleyen garsona daha birkaç kişinin geleceğini söyleyip durumu açıkladı. Garson, ağzında gevelediği pardonunu kafasını sallayarak tamamladı ve masamızdan uzaklaştı.

Birsüre öylesine konuştuk. Okulumdan yada annemin planladığı yeni sezon defilelerinden. Sonra, karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle kafamı kaldırdım. Daha ne olduğunu anlamadan yanındaki adam konuştu.

"Çok bekletmedik umarım."

Youtube videosu *Tanja Savic-Poludela (Derya'nın plaktan dinlediği parça)

Son Sonsuzluk TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin