BÖLÜM 3

163 14 5
                                    

Yeni bölümlere çok az kala... Düzenlenen eskilerle yola devam. Ben döndüm yorumlarınızla siz de dönün :D 

Medya: Nina

Güneş, tepedeki yerini yavaş yavaş terk etmeye başlamış olsa da; cehennem sıcakları herkesi kasıp kavurmaya devam ediyordu. Bu sebeple de tören alanındaki yüzlerce insan birbirini itmeye çalışırken burunlarına dolan ekşi ter kokusuyla da savaşmak zorunda kalıyordu. Yine de kalabalığın geçen iki saate oranla daha sakin olduğu söylenebilirdi. Öyle ki insanlar artık çemberden çıkmayı denemiyordu bile. Boşa çabaladıklarını anlamışlardı, çünkü kıyafetleri eski çağlardaki maskeli süvarileri andıran görevlilerin, topluluğun dağılmasına hiçbir koşulda izin vermeyeceği çok net bir şekilde anlaşılmıştı. Sözün özü herkes pes etmişti ve görevlilere verilecek bir sonraki emrin özgür bırakılmalarına dair olacağını umuyordu.

Şey...

Neredeyse herkes...

Bazı gençler kapana kısılmış olduklarını kabullenmeyi istemiyordu. Öfkeliydiler. Aslında onlar hep öfkeliydiler. Başkanın, meclis üyelerinin ve Broundlack toprakları üzerinde yaşayan 35 yaş üstü herkesin farkına vardığı fakat dillendiremediği gerçek işte buydu:

Bir sonraki nesil kontrol edilmek istemiyordu.

Kurallar düzeni getirir,

Düzen de mutlu bir hayatı...

Broundlack sokaklarındaki her dükkânda bu cümlenin yazılı olduğu bir tabela bulunur. Orada insanlar tıpkı bir zincir gibi birbirlerine sımsıkı kenetlenmiştir. Orada insanlar son derece mutludur ve mükemmel hayatlarının anahtarı; zincirin halkalarını oluşturan her bireyin kurallara harfiyen uyuyor olmasıdır. Asırlar boyunca bu böyle süregelmiştir: büyük büyük büyük büyük babaların nesli de, büyük babaların nesli de... Ancak 17 Kan Katliamını yaşayan nesil farklıydı. Onlar ne "kuralları" mucize ne de başkanı ve onun küçük meclisini mutluluğun elçisi olarak görüyordu. Aslında düşünceleri çok netti: "Eğer öyle olsaydı böyle bir olay yaşanmamış olurdu."

Bir önceki devre ait ( ve ondan öncekilere...) sistemin minik bir iki güncelleme ile yeni nesle sorun çözücü olarak sunulması nasıl doğru olabilirdi ki... Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu.

Mümkünse her şeyin...

Bu doğrultuda da liderlerinin -artık sihrini kaybetmiş olan- kuralları savunan adamın oğlu olmasına asla izin vermeyeceklerdi. İdealleri için asiliği seçmiş olan bu gençlerin bilmedikleri şey ise başkan olmak için yetiştirilen genç adamın yani Lucas Adney'in zaten o koltuğa oturmayı hiç istemiyor oluşuydu. Ne yazık ki tören alanından çok da uzakta olmayan bir sokaktaki siyah arabada ölüm kalım savaşı veren genç, öfkesini ifade etmede diğerleri kadar şanslı değildi. Krem rengi deri koltuk, üzerindeki ağır bedenin yanında genç adama ait bazı sıvılara da ev sahipliği yapıyordu.

İdrar, gözyaşı ve kan...

İşte bu büyük bir sürprizdi. Hem de en kötüsünden...

Lucas bedeninin hâkimiyetini yitirmeye alışıktı. Lucas nöbet esnasında tıpkı küçük çocuklar gibi altına kaçırmaya da alışıktı. Ancak gözyaşlarına uzanan parmakları ilk defa kan damları getirmişti beraberinde. Üstelik sadece bu kadar da değildi. Hayır, hayır... Koltuğa dayalı sağ kulağının ıslandığını hissetmişti; aynı anda da nöbetin ilk aşamalarında altına kaçırdığı için ıslanan pantolonuna bıçak kadar keskin bir acıyla örülmüş yeni bir sıvı daha dökülmüştü. Siyah pantolonu lekeleri gizlemek konusunda oldukça başarılı olsa da genç adam bunun da kan olduğundan adı kadar emindi. Tam o dakika boğazında -meşale sokulmuş gibi- büyük bir yanma hissetti ve korkunç bir çığlık attı. Dudaklarının iki yanından boynuna doğru yol çizen şeyin kan olduğunu göremeden de bayıldı. Maalesef yeni bir acı üçlemesi kendisini yoklayıncaya kadar genç adamın durumunda bir değişiklik olmayacaktı.

NINA- #Wattys2020 DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin