Koştum.
Nefes alamayana,ciğerlerim yanana dek koştum.
Üzerimizdeki gökyüzü puslu bir gri renkteydi.Ayın solgun ışığında önümü görmekte dahi zorlanırken,sonunu göremediğim kadar yüksek ağaçlar,sık fundalıklar arasında sanki hayatım buna bağlıymışçasına koştum.
Aptal kafam.
Hayatım zaten buna bağlıydı,buz gibi sonbahar havasında,toprak yolda mekanik bir saatin tik takları gibi düzenli tok sesler çıkaran bu adama.Ben ona bağlıydım.
Dik bir dönemeci geçtikten sonra sık fundalıkların arasına yığıldım.Kelimenin tam anlamıyla.Üzerimdeki gri bulutlar dağılmaya,zümrüt yeşili ormanla şarşırtıcı derecede tezat oluşturan çorak orman arazisini aydınlatmaya başladı.Karşıya baktığım zaman tütmekte olan, ateşten bir hayalet gibi helezon biçiminde göğe yükselen 7 katlı dumanı,titrek ışıkta parlayan ay taşından oval pencereleri görebiliyordum.
Sonun başlangıcı,diye düşündüm.
Kendi sonum,kendi hikayem.
Toprak yoldaki ayak sesleri daha yakından duyulmaya başladığında keşke daha fazla zamanım olsaydı diye düşünmedim.Asla.Ölümü kabullenemeyen insanların kendince hayıflanma şekli olarak gördüm bunu hep.Daha fazla zamanım olsa farklı şeyler yapmazdım,daha iyi bir insan olmazdım,olduğum gibi,ne eksik ne de fazla,olmam gerektiği gibi değil.Ve büyük olasılıkla zamanımı evimdeki üçlü koltukta göbeğini kaşıyarak bira içen,ev kirasını ödeyebilmek için yarı zamanlı bir işte çalışan sevgilimin yanında kirli bir apartman dairesinin camından hayatı seyrederdim.
Ne?Karamsarlık konusunu biraz abartmış olabilirim.
Gözcü'nün ayak sesi kulağımı rahatsız etmeye başladığında kendim için sızlanmayı bir kenara bıraktım.Üst kattaki ağaçların dalından minyatür bir kuş tüyü havada süzülüyordu,rüzgarla birlikte sağa sola kıvrılan cılız çimenlerin seslerini duyabiliyordum.Sonra ne oldu,nasıl oldu bilmiyorum ama sanki her şey birden sustu.Sanki her şey bizi izliyor,tüm canlılar minik kulaklarıyla bizi dinliyordu.Doğanın ritmi bir an bana odaklanmıştı sanki.Her şey askıya alınmış,zaman durmuştu.Veya öyle düşünmek o an hoşuma gitmişti, bilemiyorum.Belki sadece bir anlamı olsun istedim.
Kahverengi pelerin önümden geçerken hiç oyalanmadı.Benden tarafa bakmadı.Etrafa kulak kabartmadı.Her yer o kadar sessizdi ki gittiğimi düşündü.Ondan çok daha ileride olduğumu,beni kaybettiğini düşündü.Düşündü diyorum çünkü bunu ızdırapla çevrelenmiş güzel yüzünde görebiliyordum.
Adımı haykırdı.
Cevap vermedim.
Hatta zamanın kısa bir bölümünde nefes bile almadım.Alamadım.Sadece karşıya,büyük ateşin yükseldiği köye baktım,kendi kafesime.Ve belki benden önceki ve benden sonraki nice insanınkine.Ay taşından pencereler arkasında ağladığım gecelere.O an tek düşündüğüm,burada olmamalıyım,oldu.Buraya ait değilim.
Ve kahverengi pelerin göründüğü kadar hızlı bir şekilde kayboldu.Uzaklaşan ayak seslerinin çıkardığı tok sesleri dinlerken tuttuğum nefesimi verdiğimi farkettim.Beni hissetmemişti.
Bir an,sadece çok kısa bir an,böyle olmamasını diledim.Beni görmesini,varlığımı hissetmesini,beni bulup güçlü kollarıyla sarmasını belki de.Kafamı salladım ve bu düşünce gece yarısında şehrin üzerine çökmüş ağır bir sis gibi dağılıverdi.Gözcü'nün yanlış tarafa gittiğini anlaması uzun sürmezdi.Koşamazdım.Saklanamazdım.Ona karşı koyamazdım.Güçsüzdüm ve kahretsin ki istesem de ona karşı koyamazdım,ona bağlıydım.
Orman eski ürkütücü haline dönerken yavaşça yattığım fundalıkta doğruldum.Az önce izlediğim manzaraya doğru yaklaştım.Cezalılar Ormanı.Sonun başlangıcını,ölümümü,böyle hayal etmemiştim,burada değil.Yakınında durduğum yer sarp kayalıktı,gündüz saatinde bile nereye kadar indiğini göremezdiniz.Durdum ve etrafı dinledim.Rüzgar kesilmis ama orman hareketliydi.Yakınlarda bir nehirden gelen yumuşak suyun sesini duyabilirdiniz.Ölmek için güzel bir gün,diye düşündüm.Özgürce ölmek için güzel bir gün.Ayağımı kayalığın ucuna yaklaştırırken bu kendi seçimim olduğu için neredeyse gurur duyuyordum.Kendi akıbetime karar vermek,zamanı belirlemek.Bu,çok az kişinin sahip olduğu bir lüks.
Gözcü'nün sesini duyduğumda kendimi kayalıktan aşağıya bıraktım.Bana ne hissettiğimi,pişmanlık duyup duymadığımı,ölümden korkmayı veya onu kucaklamayı ya da az sonra aşağıda beni bekleyen acıyı sormayın.O an sadece sonsuz bir düşüş vardı,ve hissetmediğim kadar özgür hissediyordum.Artık ısınmış olan havadaki ılık rüzgar saçlarımı okşadı.Kayalıklara çarpan bedenim parçalanmadan önce gülümsedim,sonun başındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Fantasy"Sebep her neyse bir şey kesindir;kendini parçalaması uğruna akıntıya karşı gelmek gerekir.Akışı değiştirmek her zaman şu anın vadettiğinden daha fazlasına talip olmak demektir" Kelimelerin bedenimde yarattığı etki elle tutulur cinstendi.Aklıma yen...