0.9

165 10 1
                                    

En son konuştuğumuz da Ashton bir işi olduğunu söyleyip gitmişti. Annem ise yarım saat önce beni arayarak bugün taburcu olacağımı haber vermiş ve bir saat sonra gelip beni alacağını söylemişti. Hemşireler de gelmeyince kendimi 3 çocukla sokakta bırakılmış gibi hissetmeye başlamıştım. Belki de biraz şekerleme yapsam fena olmazdı.

"Madeline, uyan tatlım!" diye hafif bağırmalı bir ses duyduğumda gözlerimi yavaşça araladım. Annem başımda durmuş beni uyandırmaya çalışıyordu. Vay canına demek bir sabah ağır fransız aksanlı bir ses yerine anne sesiyle uyandırılmak böylemiş. Sağlam olan elimden destek alarak yattığım yerden doğruldum.

"Hadi kalkıp şunları giy. Odanı hazırlattım, bir an önce evimize gidelim." dedi annem. Kafamı sallayarak annemin elindeki çantayı aldım. Odada bulunan banyoya giderken soğuk zemin uyuşukluğumu alıp götürüyor gibiydi.

Saçlarımı son kez taradıktan sonra tarağı da çantaya attım ve üzerime hırkamı giydim. Odaya geçtiğimde anneme seslenecektim ki telefonda olduğunu görerek sustum. Yatağa oturup telefonumu elime aldım. Ashton hala çevrimiçi değildi. Neden hala işinin bitmedigini anlamaya çalışıyordum. Kapı çalınca anneme dönüp baktım. Onun da yüzü benim ki gibi olduğunu gördüğümde kalkıp kapıyı açtım.

Elinde papatya buketi taşıyan adam -teslimatçı olmalıydı çünkü üzerinde bir mağazanın adını taşıyan bir bluz vardı- elindeki buketi bana uzattı. Buketi elime alırken adam sol kolunun arasına sıkıştırdığı defteri ve kalemi bana uzattı. Kalem ile deftere imza attıktan sonra adam bir şeyler mırıldanarak gitti.

"Kim geldi Madeline?" diye sorduğunda kapıyı kapattım. O da elimdeki papatya buketini görünce şaşırdı. Tekrar yatağa oturup buketin içine bakmaya başladım. Papatyaların içinde mor tüylü gözüken şeyi korkuyla elime aldım. Taç mı? Kaşlarımı çatarak tacı yatağa koydum ve not aramaya başladım. Tacı buldugum yerin biraz altında bir kart çıktı. Kartın dışında küçük kız çocuklarına verilen pembe kartlar gibi 'Geçmiş olsun' yazıyordu. Kartı açarak içindeki yazıyı okumaya başladım.

Hey düşündüm ki sen bir prensessin ve her prensesin bir taca ihtiyacı vardır. İşte seninkini de ben vermek istedim. Sen benim Whatsapp prensesimsin Skylar.

Kartta sadece bu üç cümle yazıyordu. Gözlerim dolarken karttaki yazıyı tekrar tekrar okudum. Yatağa koyduğum tacı alarak inceledim.

"Hey, tatlım sana birkaç soru sormak isterdim ama acil bir işim çıktı. Arabayı çekeceklermiş sen de hemen aşağı in olur mu?" dediğinde sadece kafamı aşağı yukarı şeklinde salladım. O çıkıp giderken aklıma gelen fikirle gülümsedim. Telefonu Video çekmeye ayarlayıp yan taraftaki masaya sabitledim. Video başlarken elimde tutuşu tacı kafama taktım ve kameraya bakıp gülümsedim.

"Hey Ashton! Bu sürprizin için çok teşekkür ederim. Ne kadar mutlu oldum bilemezsin. Aman tanrım gözlerim tekrar dolmaya başladı. Ayrıca papatyanın benim en sevdiğim çiçek olduğunu nerden bildiğin konusunda hiç bir fikrim yok ama bunun için de teşekkür ederim. Sen o kıvırcık saçların ile hayatıma girdiğinden beri çok mutluyum. Seni seviyorum." dedim ve papatya buketini de elime aldım. Kameraya el salladım ve öpücük yolladım. Daha sonra kahkaha attım ve videoyu bitirerek hemen Ashton'a yolladım. Eşyalarımı alıp zıplaya zıplaya aşağı indim.arabaya bindiğimde annem gözlerini bana dikti.

"Madeline çocuk olmanın güle olduğunu biliyorum fakat sence de o kafanda ki senin yaşına göre mi?" dediğinde elimi kafama getirerek tacı aldım. Söyleyecek bir şey düşürken gelen mesaj sesiyle heyecanla telefonumu açtım. Fakat mesaj Ashton'dan değildi Sofia'dandı. Bir haber sitesinin linkini atmıştı.

Öncelikle son cümlenin eğik olmasının tek sebebi heyecan yaratması içindi. Ve bu bölüm texting yoktu biliyorum ama romantik bir Ashton vardı *gözlerinden kalp çıkan emoji*. Multi de ilk kez Skylar ve Ashton'ın hediyesi olan prenses tacı *-* Diğer yazar yüzünden Candice'ın/Skylar'ın resmini koyamıyordum. Neyse hadi bol yıldızlar ve yorumlar bekliyorum.


Whatsapp ●a.i●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin