Bizim hayatlarımız; turuncu tuğlalı evlerden, görüntüsü bozuk kokmuş balkon kapılarından bakmak hayata.Manzarasız taşlardan aralanan solgun gökyüzü güneşini eksik ediyor bizden.Denizi bile yakalayamıyoruz ucundan.
Psikolojik sorunları olan insanlar diğer insanlara nazaran farklıdırlar.Onları anlamak güç gerektirir.Onları anlayamazsınız.Her şeyi en ince detayına kadar didikleyen bir insan için dolabın arkasındaki tahta önemlidir.Kimsenin görmeyeceği iç çamaşırları ya da çorabı onun için önemlidir.Görünmeyen yüzler onun için önemlidir.Bir 'Nasılsın?' sorusuna 'Allah razı olsun , iyiyim" diye yanıt veren kaç insan gördünüz? Bir nasılsına Allah razı olsun diyen kaç adam tanıdınız?Genç bir adam var, tanınmayan.Onun sorunu bozuk olan ruh hali.Akordu bozuk piyano gibi.Anlaşılması güç iken insanlar onu anladıklarını söylüyorlar.Yalan söylediklerini bildiği için, gecelerce sabaha kadar hıçkırarak göz yaşı döktüğünü kendisinden başka bir Allah biliyor. Omuzları yakarışlarına eşken, o insanların yalanı için mi yoksa aradığı teselliyi bulamadığı için mi bu kadar sinirli ve hüzünlü bilmiyor.
Hem sinirli hem hüzünlü.İçinde bir yerlerde çay demleniyor, kaynıyor, fokurduyor ancak içmeye gelen yok.Kalbinin yamasında bir sökük var ancak aradığı terzi ortalarda yok. 'Ben buyum' demek istiyor basitine kaçıp, oturduğu duvar kenarından elini tahta zemine sinirle sert vurarak.Onun hayatı karışık.Hayır, aslında onun duyguları karışık.Darmaduman.Anlayan varsa elini kaldırsın...
Hayalini kurduğu hayatı yaşamak zor gelir insana.Kötülük bu kadar kolayken iyilik neden zor? Yapmak bir ömürken yıkmak neden bir saniye? Ömür bu kadar uzunken neden kısa gelir insana?Neden soruyoruz ki?Yaşadığımızı bile bilmiyorlar.Bir gözlemci olarak ben biliyorum şu an bu adama tepeden bakıyorum.Zihninde küçükken yaşadığı minik bir aile hayatı var.Henüz mutluluğun tadına dilini değdirmemiş.İnsan ne kadar büyürse büyüsün, o kadar küçülüyor hayatta.Küçükken bozuk olan anılar büyüyünce düzelmiyor.Hayal etsek bile...
Hayallerimiz hayal ettiğimiz gibi olmayacaksa ne anlamı var hayal kurmamızın?Çirkin bir sandalye yerleştirmişsek oraya ve gerçeğinde tek o eksikse neden hayalimizde var etmişiz onu?Hayalim hayalim gibi gerçekleşmeyecekse bir önemi yok hayalimin.Bir önemi yok yaşamın ve yaşamını hayal ettiğim hayatın.Hepimizin.
Genç adamın düşünceleri birer piramit gibi.Girmezsen içeri bir daha bu fırsatı yakalayamazsın.Girersen çıkış yolunu bulamazsın.
Genç bayanın yanından ayrıldığından beri böyle.Ona karşı içinden hissettiği kibir ve bencillikten dolayı kendini harap ediyor.İçindekilere içindekilerle cevap veriyor. Kalbi cereyanda kaldı.Bir daha imkanı yok yaşatmamalı bu kibri ona.
'Gözlerinin ahengi aşkına' diye bir yerlerden fısıldıyor beyni 'kalbe giden damarım, bana bu çileyi çektirme. Yalvarmak yakarmak ne hacet, senin anlaman için ben olman gerek.'
Çirkinliğine ağlayan bir insana seslenmek lazım gerekir.Allah'ın sana verdiği emanet bedende çirkinliğine feryat ediyorsun.Yaşlılık bedene uğradığında yaşlandığın için mi yoksa hala çirkin olduğun için mi ağlayacaksın? Kelimelerimin tecellisi genç adam sorunların en büyüğünü yaşıyorsun.Sorunun ne bilmiyorsun.
Genç adam otel duvarına yaşlanmış öylece gözlerini kırpmadan sadece bakıyordu.Haddinden fazlasıyla düşünerek düşünmemeyi düşledi.Derdin büyüğü küçüğü olmazdı.Ufak ve hafif bir toz tanesi kadar gösterişsiz bir dert bile çekene kaya taşından farksızdır.Beyni yıpratır, kalbi katılaştırır.Ağlamaktan ve gülmekten beter eder.Parmak uçlarına bütün vücudunu dalgalandıran sinir hücreleri toplanır.Bir dert için bir anlığına bütün dünyayı bütün insanlığın başına yıkmak ister bu gücü kendinden bulursun.Diğer bir anlığına ise, kapının arkasına sinip, bacakların karnınla içli olmuş hüngür hüngür, hıçkırarak kalbin ve beyninden ağlamak istersin.Tabi kalbin ve beynin birbirlerine küs olmasaydı.Bundan seneler önce hatırladığım bir hikayeydi:
Beyin kalbe delilercesine aşık olmuştur..Onun güzelliğine, böylesine yaşam dolu olmasına ve merhametine hayrandır.Ancak, küstahlığından yanına yaklaşamaz.Aşkın mideyi doyurmadığını zalimce bildiğinden burnu bir karış havada kalbe kalbini kapatmıştır.Elbette bir beynin bir yerlerde bir kalbi vardır.Ve bu kalp bir kalbe aşıktır.Ancak mantığı bunu inkar etmektedir.
Şöyleki kalp beyne kırgındır.Onun bencilliğine kızgın ve kırgınlık doludur.Onun zekasına olan hayranlığından yorulmuş ve artık bunalmıştır.Kalpte gurur, beyinde ise bencillik vardır.Tam olarak bu durumdan kimileri kalbini dinler kimileri ise mantığına güvenir.Bu yüzden beynini kalbine affettirmiş bu genç adam bir müstesnadır.Sadece duygularından korkuyor.
Bir müzik ancak sadece bir aşkı anlatır.Bir müzik olmalı ki, öylesine bir müzik, dinleyenin ayakları yerden kesilmesi, okyanusun üzerinde raks etmeli.Kulakların beynin küstahlığını kırmalı, heyecandan dili tutulmalı.Öylesine bir müzik olmalı ki sadece bir seferde aşkı değil, tüm benliğini hissettirmeli.Aynı anda hüznü damarlarına pompalamalı.Zekayı beyninden iliklerine ulaştırmalı.Endişeden karamsarlığa atlamalı.Mutsuzluktan gülmeli.Mutluluktan ağlamalı.Tüm insanların duygularına bir anda hitap etmeli.Umudundan, kalbinin avuçlarının içinde sıkmalı,avazın çıktığı kadar yürekten bağırıp, gözlerinden kan akmalı.Öyle bir müzik olmalı ki dünyayı döndürmemeli, altüst etmeli...Öyle bir eser olmalı ki tüm duyguları aynı anda hissettirmeli, tüm insanlığa hükmetmeli..
Merhameti avuçlarında yakala, sonra ellerini dudaklarına yaklaştır ve avuçlarının sıcaklığını damarlarında hisset.Unutmamalıyız ki ölüm varsa yaşamda vardır.Çünkü ancak o zaman nefes almayı tekrar nefes verdiğimizde hatırlıyoruz.
...