İlk ışıklar pencereden içeriye süzülürken istemsizce gözlerini açtı.Yine erken uyandı.Son iki gündür hem uykusuzluk,hem iştahsızlık ve hemde baş ağrısı sorunları tekrar nüks etmişti.Derin bir nefes alıp,yatakta doğruldu.Savurgan hareketlerle yorganı üzerinden atıp ayağa kalktı.Dağınık,kömür siyahı saçlarının arasından soğuk parmaklarını geçirdi.Karşısındaki aynaya ela gözlerini kısarak baktı.
Çirkinlik, her zaman bu kadar mükemmel olabilir miydi acaba diye düşündü.Mükemmelik çirkin olabiliyorsa eğer çirkinlikte mükemmel olabilirdi, her zaman.Gözlerini çıplak, süt beyazı ayaklarına indirdi.Parmaklarının üzerindeki tüylere bakıp, tekrar gözlerini aynaya dikti.Bugün değersiz bir şekilde değeri olan bir gündü onun için.Bugün düşündüğü,kararlaştırdığı ve hayalini kurduğu o gündü.Sevginin günüydü.Sevgiyi yenme günüydü.
O hiçbir zaman aşık olmadı.Şimdi de aşık değildi.Sevgi ve aşk arasındaki gökkuşağında onun rengi mavi.Durup bir an gözlerini kapattı.Midesinin açlık ağrısıyla burkulduğunu hissederken mavinin sonsuz derinliğine hapsetti kendini.Sebebsizce dudaklarında bir tebessüm belirdi.Bugün sevgiyi kullanarak insanları deneyecek, onlara kendi akli düşüncelerinden puanlar verecek, olur olmadık şekilde bakacak ve sınıfı geçip geçmeyeceğine karar verecekti.Bu düşünceler beyninden uzun bir şerit gibi geçip gidiyordu ve sadece o görüyordu.
Düşünceler,fikirler,yorumlar,değerler,duygular,kelimeler,cümleler,bakışmalar,hareketler,renkler,insanlar hepsi birer her şey ve keza, hepsi birer hiçbir şeydi.
Şu sıralar düşünmek istediği tek şey, onu sevme düşüncesiydi.Kızı düşünüyordu.Daha çok, kızı sevme düşüncesini düşünüyordu.Sevebilmeyi gerçekten istiyordu.Sevmekten nefret eden bu insan gerçekten sevgiyi sevmek istiyordu.
Beynini böyle yoruyordu.Yanlış olduğunu biliyordu fakat umurunda değildi.Umurunda olan tek şey, bugün kaderi kendi istediği gibi yaşamaktı.Uzun, ince parmaklarını gözlerinin önüne getirip iyice açtı.Kadere, parmaklarını dokundurabilmeyi hayal etti.Sonra hayalini yarıda kesti.Kadere pamaklarını dokundurabilmenin nasıl bir hayali olurdu acaba?
Kız ona seni sevdiğim kadar, senden nefret ediyorum demişti.Nefretinden emindi.Peki ya sevgisi.Bugüne kadar sevilmenin gökkuşağındaki o mavi rengi hiç kullanmadı.Şu an bile kullanmak isteiğinden emin değildi.Başını sallayarak sahte bir gülümseme geçti gözlerinin içinden dudaklarına doğru.Tekrar yatağa yattı.Hava soğuktu.İnce yorganın altındaki ince kemikleri üşüyüp derisinin üzerindeki tüyleri dikleştirse de ısınmak için hareket etmeyecekti.
Genç adam, çalan telefonu açmak için yattığı yerden doğrulmak zorunda kaldı. Arayana bile bakmadan telefonu açtı. Karşı tarafı dinlediğinde yüzünde bir gülümseme oluştu. Sevinçten uzak bir gülümsemeydi bu, gözleri ateş saçıyordu. Bir şey demeden kapattı telefonu. Ayağa kalkmadan, oturduğu yerden odaya göz gezdirdi. Sağ tarafta bir çalışma masası, karşısında ufak bir dolap, dolabın yanındaki kapı otelin koridoruna açılırken sol duvardaki kapı banyoya açılıyordu. Bina eskiydi, tek yumrukta yıkılırdı duvar. Burada daha uzun süre kalmayı planlamış olsa da gitmesi gerekiyordu. Yerde duran sırt çantasından bir pantolon ve kazak alıp hızla üzerine geçirdi. Telefonunu da cebine koyduktan sonra çalışma masasının üzerinde duran kağıtları dikkatli ama hızlı bir şekilde bir tanesi hariç sırt çantası koydu. Ne yapacağını biliyor gibiydi. Soğukkanlı bir şekilde masanın üzerinde duran kağıda bir şeyler yazdı. Yüzü ifadesiz, bakışları sertti.Az önce yaptığı gibi,ela gözlerini kısarak dolabın üzerindeki kırık ve pis aynaya tekrar baktı.Sonra hızlı adımlarla odadan çıktı.