" Bir sabah yaşanılan her şeye rağmen neşeyle uyandım.Sakince kıyıya vuran küçük dalgalar gibiydim.Gülüşümde bir iyimserlik vardı.Uyku ve uyanıklık arasında bir kapı sesi duymuştum.Babamın erkenden evden çıktığını düşünmüştüm.Gerinerek yataktan doğruldum.Ayaklarımın üzerinde durduğumda güneşin içeriye vuran ışığına şükrettim.Yüzümü sıcaklığıyla karşılayan tebessümüne ise minnettardım.Çok içtendi.Sanki bana cevap vermek istercesine tüm ışığını odama döndürmüştü.Sessizce odamın kapısını açtım ve yatak odasına annemin yanına çıplak ayaklarımda parmak uçlarımda yürüdüm.Anneme kahvaltıyı bu sabah ben hazırlayarak bir armağan sunacaktım.Kapıyı aralayıp başımı usulca içeriye uzattım.Kimse yoktu.Annem ya da babam.Hiç kimse yoktu.
Sonra annemin balkonda olabileceği düşüncesiyle balkona adımlarımı sürdürdüm.Dikilmiş fasulye, maydonoz ve çiçeklerden başka hala güneş oradaydı.Bir işi çıkmışlardır diye düşündüm.Beni uyandırmak istememişlerdir diye kendimi avuttum.Evi toplamaya başladım.Bunca uzun bir aradan sonra annemin yüzünü gülerken görmeyi küçükken istediğim bebekler kadar çok istiyordum.Başkalarında olanlar kadar çok kıskanıyor, tam kalbimde bunun için hayaller kuruyordum.
Bulaşıkları yıkadım, yatakları toplayıp yerleri sildim.Fakat annemle babamın yatağı hiç bozulmamıştı.Annem giderken toplamış olabilir diye aklımdan geçirdim.Benim yorulmamam için. Stresle tekrar yerleri sildim.Çekmecelerin içini düzelttim.Dağınık ve bozulmuş olan neresi varsa hepsini düzelttim.En sonunda banyoya girip sadeliğin ihtişamıyla yalancı mutluluktan akan mutsuzluğumla annem gelince ona temiz ve mis kokuyla sarılmak için bir duş aldım.
Zaman geçmek bilmiyordu.Akşamın yedisinde hala bekliyordum.Kalbim sabırsızca aklıma gelen kötü düşünceleri kışkışlıyordu.Her saat başı tekrar geliyorlardı ve kalbim elleriyle onları boğmak istiyordu.Saat gecenin onu iken beklemekten usanıp evin içinde endişeyle dolaşmaya başladım.Bir aşağı yürüyordum, bir yukarı.Bütün gün beynim her şeyi süzgeçten geçirip eledi.Sonra bir tahterevallinin üzerine suratı aşık bir şekilde sindi.Beynime anlam veremiyordum.Topun üzerinde bir diken vardı.Ben sağ ayağımın baş parmağıyla onun ucunda hareket etmeden duruyordum ve artık ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum.Saat onbirde tesellilerim toprağın altına başkalarına derman olmaya gitmişti.
Gece saat on iki tam on iki olabilmesi için tam beş dakika vardı.Annem ve babama tam beş dakika vermiştim.Eğer hala gözlerim onları görmeyecek olursa bütün şüphelerim ve içime ıslaklıkla nem salan korkularımdan emin olacaktım.Bütün günün huzuru, şu beş dakika içinde bir meyve ağacı gibiydi.Bir tohum, bir fidan ve serpilmiş bir ağaçtı artık.Konuşmayı öğrenmeye başlayan bir çocuktu artık.Bir kedi yavrusu, bir dilenci gibiydi sokaklarda.Bir an duraksadım ve gözlerimi geçen beş dakikaya diktim.Anlamıştım, kaybetmeden kazanamazsın.Böyle bir yaşamı kazanmam için önce annemi ve babamı kaybetmeliymişim.
Farkına vardım, artık tek başımaydım.
Bu yaşam için onlara eğer hala hayattalarsa teşekkür etmek istiyorum.Ve birde iyi olduğumu söylemek.Çok iyi olduğumu..."
Genç adam çıkarken kapıyı sertçe kapatmamıştı.Fakat kapanan kapıda bir mana ve bir husumet vardı.Sinirlerine hakim olmak için sabrıyla kendini sınıyordu.Bakışları keskin, yüz ifadesi sert, düz bir yolu hışımla yürüyordu.Öylece avare yürümek tat almadığın bir yemeği yemekten farksızdı.Genç adam yüzünü ekşiterek yanında durduğu bankın ayağına hüsranla tekme attı.Organlarının her biri sinirden büzüşüyor sonra gevşiyordu.Banka umursamazca öylesine oturdu.Biraz sonra yanına henüz yirmili yaşlarının sonlarında olan, çok sade giyinmiş esmer bir bayan gelip oturmuştu.Kısa bir selamlaşmadan sonra keza bir sessizlik oluşmuştu.Önlerinde ahşap, heybetli, tüm yanındakileri gölgesinde bırakan koca bir köşk vardı.Koyu kahverengi ahşaplar güneşin ışığıyla ihtişamla parlıyordu.Çatı katındaki uzun, güzel kubbesi, aşağısında şato gibi bir balkonu vardı.Genç adam yüzünde bir sinsilik ve gözlerindeki büyük bir başarıyla köşke öylece bakıyordu.