Lillian'ın gözlerindeki bakış Oliver'ın aklından çıkmıyordu. Her yerde onu arıyordu. Lillian'ı yakalamak için sabahları erken kalkıyor, geceleri geç yatıyordu. Ama onu bir türlü bulamıyordu. Yemeklere bile yoktu. Lillian ile yeni bir başlangıç yapmalıydı. Onu bu hâlâ getiren olayı bulmalıydı. Bunun içinde Lillian'nın ona güvenmesini sağlamalıydı. Son 3 haftadır fark etmemişti ama ona değer veriyordu. En sonunda McGonnagal'a er yada geç söylemesi gerektiğini düşündü.
"Profesör müsaitseniz, sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyordum." Oliver konuşurken tedirgindi.
"Ah! Oliver tamda görmek istediğim kişi." Sesi neşeliydi. Ama peki Lillian aralarında geçenleri anlatmış mıydı?
"Miss.Queen'de çok büyük değişimler var. Ödevlerinin hepsini tam ve zamanında yapıyor. Derslere daha çok özen gösteriyor. Beni yanlış anlamayın, hâlâ kavgalara karışıyor ama bu büyük bir gelişme. Size güvenebileceğimi biliyordum Mr.Wood. Benimle ne konuşmak istiyordunuz?" Ne yani söylememiş miydi? Onun da ötesi ödev mi yapıyordu?
"Ah siz zaten haberleri almışsınız Profesör." Oliver gülümsedi ve odadan çıktı. Lillian'ı bulmalıydı. Şanslıydı ki Lillian beladan uzak duramıyordu.
"Hemen buraya gelin! Sizinle konuşmamız bitmedi genç hanım." Profesör Snape'in sesiydi bu. Oliver sesi takip etti ve Lillian'ı buldu. Snape'in elindeki dağ gelinciğini görünce ağzı açık kaldı.
"Acaba bana Mr.Malfoy'u neden bu hale getirdiğinizi açıklama şerefinde bulunur musunuz Miss.Queen?"
"Beni rahatsız ediyordu. Başka bir şey var mıydı?" Ses tonu o kadar doğalmış gibi çıkıyordu ki sanki bir şey yapmamış gibiydi.
"Evet. Cezalısınız!" Her zaman gibi sesi ciddiydi.
"Hepsi bu kadar mı?"
"Eğer kendinize daha fazla ceza kazandırmak istemiyorsanız tavırlanırınızı değiştirmenizi tavsiye ederim." Ukalalık Snape'in em sevmediği şeydi.
"Yarın, yarından sonrada boşum ama ondan sonraki günler için ajandama bakmam gerekiyor." Lillian'ın yüzündeki ukala gülümseme profesörü iyice sinirlendirmişti.
"Bu gidişle tavrınızı değiştirmezsen sende baban gibi Azkaban'a gideceksin genç hanım. Akşam benim ofisimde. İyi günler." Bu söz Lillian'ı üzmüştü. Babası, çok sevdiği babası Azkaban'daydı. Oliver profesörün bu sözlerine sinirlenmişti. Lillian'nın geçmişini biliyordu profesör ve ona rağmen bu sözleri söylemişti. Ama Lillian'nın ayrıldığını görünce peşinden gitmişti.
"Lillian!"
"Ne!" Terslediği kişinin kim olduğunu fark edince yüzünü nefretle dolu bir ifade bürüdü ve topuğunda döndü. "Agh sensin." Kaleye doğru yürümeden önce gözlerini devirdi.
"Sen iyi misin?" Oliver endişeli ve terdigin bir şekilde sordu kızı takip ederken.
"Ne oldu? Birden vicdan sahibi mi oldun?" Yüzünde alaycı bir bakış vardı.
"Lillian, lütfen, söylediklerimden dolayı özü-"
"Aghhh!! Çok sinir bozucusun!"
"Lillian lütfen o dedik-"
"Bir kelime daha et Wood, ve onu nereye yerleştireceğimi biliyorum." Oliver susmanın en iyisi olduğunu düşündü. "Bende öyle düşünmüştüm." Tekrar döndü ve yürümeye devam etti.
"Nereye gidiyorsun!?"
"Boş dersim var."
"Gerçekten bana yalan söylemeye devam mı ediceksin?" Oliver kız ona dönüp sinirli sinirli baktığı anda sorduğuna pişman oldu.
"Oh yalan söyleyen benim?" Alaycı nir ses tonu vardı. "Yani sen şimdi Profesör McGonnagal'ın odasından ödevlerimi senin sayende yaptığımı söylemedin!?" Lillian gülmeye başladı.
"Ben- şey- yani-sen" Oliver ne olduğunu anlamamış şekilde başının arkasını kaşıdı. "Ben söyle-"
"Ona söylemedin değil mi ? Ona benim bir umutsuz vaka ve benden vazgeçtini söylemedin çünkü Merlin duymasınki o zaman mükemmel Oliver Wood bir konu hakkında başarısız olduğunu kabul etmek zorunda kalır!" Oliver ağzı açık bir halde Lillian'a bakmaktan başka bir şey yapamadı. "Haksız mıyım?"
"Bak arkadaşlarımın söyledikleri hiç doğru değildi." Özür diler bir şekilde söyledi. "Ve bir kaç gündür seni heryerde aradım ama-"
"Dersdeydim." Net bir şekilde söyledi.
"Ne!? Sen, sen sınıfta mıydın?" Şaşırmış ifadesini saklamaya çalıştı.
"Gidip Rita Skeeter'a da haber ver istersen!" Gözlerini devirdi.
"Seni orda aramadığım için bana kızamazsın." Geri karşılık verdi. "Peki dersde olmadığın zamanlarda neredeydin?"
"Kütüphanede ödev yapıyordum ya da cezadaydım." Geri tartıştı.
"Neden böyle bir şey yaptın ki?" Pat diye sordu.
"Ne!?"
"Neden birden ödev yapmaya başladın ve profesör McGonnagal'a yaptıklarımı anlatmadın?"
"Bundan sana ne?" Lillian yürümeye Oliver ise onu takip etmeye devam etti.
"Çünkü ben senin rehberinim-"
"Hadi ama! Hâlâ öyle mi düşünüyorsun?" Gülerek sordu.
"Lillian lütfen!" Lillian'nı bileğinden yakaladı. "Sana yardım etmemi istediğime sana inandırmak için ne yapmalıyım?" Çok üzgün olduğu anlaşılıyordu.
"Sen bana yardım etmek istemiyordun. Sen kendine yardım etmek istiyorsun!" Bastırarak belirtti.
"Hayır! Sana gerçekten de-"
"O cümleyi bitir ve seni şuan gölde boğayım Wood!"
"Eğer açıklamama izin verirsen-"
"Hayır! Biz arkadaş değiliz. Bende senden nefret ediyorum sende benden. O yüzden arkadaşmışız gibi davranmayı bırak. 'QUIDDITCH' ine geri dön ve beni rahat bırak." Ve Oliver bir kez daha onun terk etmesini izlemekten başka bir şey yapamadı. Ama emindi ki onun güvenini kazanmak için herşeyi yapacaktı.
○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●Lillian tek başına kitabımı okuyarak yemeğini yiyordu. Mutluydu. Tâki biri karşısına oturana kadar. Garipsedi. Çünkü onca yer varken kim onun yakınlarına gelmeye cesaret ederdi. Kafasını kitabından kaldırdığında Oliver'ın ona gülümsediğini gördü.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Seninle yemek yiyorum tabikide." Gülümseyerek söyledi.
"Neden?"
"Çünkü yanlız yemeni istemiyorum." Basitce söyledi.
"Ben yanlız yemek istiyorum. Ben yanlız yemekden hoşlanıyorum!" Oda basitçe belirtti.
"Hadi ama, sıkıcı olmuyor mu?"
"O yüzden yanımda bunu getirdim ya!" Kitabını göstererek.
"Benimle sohbet etmek yerine kitap okumayı tercih ediyorsun, öyle mi?"
"Her zaman." Kitabına geri döndü.
"Gördün mü? Senin hakkında bilmediğim bir şey öğrendim."
"Susmayacaksın değil mi?" Gözlerini devirerek baktı.
"Hayır." Mutlu bir şekilde söyledi. Gözlerini devirdi ama yinede kitabı kapattı. Çoğu kişinin söylediğine karşın Lillian görgü kurallarını bilir, uygulardı. "Peki kitap ne hakkında?"
"Çok tehlikeli bir cadının her işine süpğrgesini sokan ve kötü cadı tarafından kalbi yerinden sökülüp, hippogrifflere yedirilen bir Quidditch kaptanının macerası." Ve sonunda ona masumca gülümsedi.
"Ş-şaka yapıyorsun değil mi?" Oliver gülmeye çalıştı.
"Evet. Bir yazarın karısını ve oğlunu alarak bir eski bir tapınağa kitabı için araştırma yapmaya gitmesi ve ruhlar tarafından ele geçirilerek oğlu ve karısının bedenlerini parçalaması."
"Hâlâ şaka yapıyorsun değil mi?"
"Üzgünüm bu sefer hayır." Lillian yemeğini yemeğe devam etti.
"A-Affedersiniz hanımefendi?" Lillian döndü ve iki çocuk gördü. Muhtemellen birinci sınıflardı ve arkadaşları tarafından onunla konuşması için zorlanmışlardı.
"Bana hanımefendi mi dedin?"
"Lillian!" Oliver elini tutarak onu kibarca uyardı. Ama Lillian ilk defa birinin dokunuşundan garip hissetmişti. Kötü anlamda değildi ama açıklıyamıyordu. "Size nasıl yardımcı olabiliriz?" Oliver çocuklara gülümsedi.
"B-Biz sadece sizin gerçektende D-Draco Malfoy'u dağ gelinciğine çevirdiniz mi diye merak e-ediyorduk." Oliver kafasını salladı.
"Bakın çocuklar o konu-" Lillian araya girdi.
"Evet." Gurulu bir şekilde söyledi. Çocuklardan biri heycanlandı. Diğeri ise korkmuştu.
"Lillian!" Gözlerini büyüttü.
"Ne!? Onlar sordu!"
"Gerçekten mi? Çok havalı!" Yanındaki arkadaşına döndü. "Gördün mü sana demiştim!"
"S-sen kötü bir cadı mısın?" Korkmuş olan sordu.
"Ne!? Hayır! O kötü bir cadı değil. Lillian onlara kötü bir cadı olmadığını söyle." Lillian ise ona sadece sırıttı ve çocuklara döndü.
"Hayır canım, kötü değil." Oliver'a gülümsedi ve sonra çocuklara doğru fısıldadı. "LANETLİ!" Çocuklar bağırarak kaçmaya başladı. Lillian'ın ise gülmekden gözlerinden yaş gelmişti. Ama Oliver'ın yüzünü görünce susmuştu. "Hadi ama! Bu komikti."
"Onlar daha çocuk inanacaklar." Çocuklara baktıklarında Percy'nin onları sakinleştirmeye çalıştığını gördüler.
"Belkide doğrudur." Oliver'a göz kırptı. "Hadi ama. Ölüm yiyenlerin ve ruh emicilerin olduğu bir dünyadayız. Bunlar lanetli bir cadıdan daha tehlikeli."
"Lillian Queen!" Lillian Percy'nin onlRa geldiğini fark edince gözlerini devirdi. "Bu iki çocuğu sen mi korkuttun?"
"Ben mi? Benim böyle bir şey yapabilecek olmamı düşünmen beni çok kırdı." Alınmış gibi yaptı.
"Lillian eğer sana ceza vermemi-"
"Bana ceza veremezsin! Gryffindor'un bekçi köpeğinden başka bir şey değilsin." Lillian güldü.
"Ne!?" Percy iyice sinirlenmişti.
"Başkanısın demeye çalıştı. 'BEKÇİ KÖPEĞİ' terimini çok severde." Oliver güldü.
"Doğru söylüyor. Mesela sen Gryffindor'un, oda benim bekçi köpeğim." Oliver alttan Lillian'a tekme attı.
"Sakin ol Perc. Çocuklar birbirlerine Lillian'a kötü bir cadı olup olmadıklarını sormaları için meydan okumuşlar. Bak hiç bir şey yok. Gülüyorlar." Köşedeki çocukları göstererek.
"Pekâlâ bu seferlik Oliver sayesinde kurtuldun." Lillian gözlerini devirdi. Ve sahte bir gülümseme takındı.
"Bye Perce." Lillian Oliver'a geri döndü.
"Bir şey değil!"
"Oh! Sen hep birileri sana teşekkür edemeden 'BİR ŞEY DEĞİL' mi dersin?"
"Seni az önce cezadan kurtardım."
"Hadi ama! Percy daha kendi kardeşlerine ceza veremiyor."
"Neden başını belaya sokmayı bu kadar çok seviyorsun?"
"Herkesin bir hobiye ihtiyacı var." Lillian göz kırptı.İkiside yemeklerine devam ettiler. Oliver arada sessizliği öldürmek için konular açtı. Lillian gözlerini devirdi ama Oliver'a cevap verdi. Ve Lillian abisinin ölümünden beri kimseyle bu kadar güzel vakit geçirmemişti. Ama bunu asla Oliver'a itiraf etmeyecekti. En azından yakın bir tarihte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Watchdog
FanfictionLillian okulun baş belası ve Oliver onu düzeltmeye çalışan, okulun gözdesi Quidditch kaptanı. Lillian Oliver'dan nefret etmeye devam mı edecek yoksa aralarında büyük bir aşk mı yaşanacak?