Louis Tomlinson her zamanki zarafeti ve sanata karşı olan büyük tutkusu ile 6 saatlik uykusunun kısa bir parçasını önemsemeden tuvaline attığı her bir fırça darbesiyle, boya kokan çalışma odasının arasında bir yerlerde resim çizmeye başlamıştı.
Resim çizmek, iki kelime, 11 harf ve 4 heceden oluşan basit bir eylem değildi. Sanat camiasının en saygın bekarı olan Louis William Tomlinson'a göre, resim çizmek nefes alabilmek kadar özgür, gökkuşağının sonunda bulunan 1 kazan dolusu altın kadar sıra dışı, 5 yaşındaki bir çocuk kadar yaratıcıydı.
Onun için resim çizmek değil, sanat yaratmaktı her şeyden önce önemli olan. Her sabah aksatmadan sabah 5'te kalkıp 8'e kadar resim çizmek onun için alışkanlık haline gelmişti.
Fırçanın tuvale her dokunuşunda çıkardığı o taze ses Louis'nin kaliteli bir kahveden aldığı ilk yudum kadar haz veriyordu ona, tabi yeni sardığı sigarasının ortama yaydığı mayhoşluk ayrı bir hoşnutluk da katıyordu.
Tomlinson paletinde bitmek üzere olan yeşil boyayı fark ettiğinde gülümsemeden edememişti. Paris'ten getirttirdiği pahalı boyalar bugün gelecekti ve onların gelmesi öğleni bulurdu. Fakat çizdiği peyzaj yarım kalamazdı. Çünkü Louis Tomlinson asla bir işini bitirmeden rahat edemezdi.
Fakat bu sefer boyası bitmişti ve peyzajında ağırlıkla mavi ve yeşil tonlarını kullandığı için gönlünün bacasını tüttüre tüttüre tuvalini kuruması için duvarları boyanmasın diye kapladığı şeffaf torbaların üstüne nazikçe dayadı. Yeşil boyası olmadan peyzaj sanatını gerçekleştiremezdi.
Louis Tomlinson doğduğundan beri Peyzajdan başka bir dalla çalışmamıştı. Şu an içinden ne kadar da dar fikirli olduğunu söyleyen küçük sanatçı kişiliğini yok saydı William. Çünkü o dar fikirli bir adam değildi. O bir sanatçıydı. Sanatçılar asla dar fikirli olamazdı.
Üstündeki kurumuş boya parçacıklarını silkeledikten sonra eskitilmiş ve kenarlarındaki işlemeleriyle ona fazlaya patlayan dolaba doğru yürüdü. Çeşitli büyüklüklerdeki diş beyazı tuvaller işte karşısındaydı. İçlerinden peyzajlara göre küçük olan bir tuval aldı ve onu şövalesi'ne yerleştirdi.
Odanın köşesinde duran tuvalete doğru ilerledi ve yağlı boyaları tek tek sehpasına yerleştirmeye başladı. Sonunda elindeki bütün boyalar tamamlandığında -bir kaç çeşit boya daha alması gerekiyordu- fırça takımından ince bir fırça seçti ve tuvalin en uç noktasından haki rengini boyamaya başladı ve ortalara doğru işin içine beyazı da kattı.
Tuvalin ortasına geldiğinde ise içindeki küçük sanatçı kollarını sıvaya başlamıştı. Şimdi hiç denemediği bir şeyi yapacaktı. Hayal gücünü ve küçük sanatçısını kullanarak birini resmedecekti. Bu gördüğü hiç bir resim dalına benzemese de bunu yapacaktı. Ne bir profil ne de bir portre'ydi bu yaptığı. Bu yaptığı yaratmaktı.
Eline aldığı şeftali-turuncusu ve soluk sarı renklerini birbirine karıştırdı ve baş parmağını boyanın içine batırıp kısaca yüz hatlarını çizdi. Ardından kullandığı yaklaşık 20 yağlı boyayla sonunda bitmişti. Karşısında bayık bakışlı, dalgalı saçlı hoş bir adam duruyordu.
Louis William Tomlinson, bir şaheser daha ortaya çıkarmıştı.
Çizdiği resme her zaman bir ad koyan Tomlinson, bu eseri ortalığı yıkacağı için Harry adını koymuştu. Bu onun Harry'i çizme stiliydi. Ve bir anda onu bir daha resmetmek istedi. Farklı bir saçla, farklı bir yerde, farklı renklerde. V
e Tomlinson saat sabah 8'i geçmesine rağmen Harry'i stilden stile sokmaya devam etti. Sonunda durduğunda boğazının kuruduğunu, acıktığını ve bir duşa ihtiyacı olduğunu fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drawing (LarryStylinson)
Truyện NgắnÜnlü ressam Louis William Tomlinson bir sabah yeni sardığı sigarasını tüttürürken tuvaline özgürce fırçasıyla hayat verir ve çizmekte olduğu peyzajı aniden yarıda keser çünkü en önemli rengi, yeşili tükenmiştir. Hiç bir resmini yarıda bırakmayan Tom...