Restoranda bir masa rezerve etmemiş olmam sorun teşkil etmemişti o gece. Ben bir sanatçıydım. Hem de dünyaca ünlü bir sanatçı. İnsanlar beni gördükleri anda imzamı almak için sıraya giriyorlardı. O gece de ressam olmanın avantajlarından faydalanmıştım. Cam kenarında şehir manzarası olan bir masaya oturduğumuzda Harry'nin yüzündeki ve sweet'indeki güller eş zamanla açmaya başlamıştı.
"Burası harika sevgilim!" Harry kıkırdayıp sesini yükselttiğinde kafamı hızlıca iki yana salladım. Tanrım ne yapıyordu o öyle? Tam parmağımı kaldırıp sus yapacakken ayağa kalkmasıyla duraksadım.
Harry belki de şu an yapıp yapacağı en büyük hatayı yapmıştı. O güzel gülümsemesini etrafa saçarak yanıma gelmiş ve beni herkesin ortasında öpmüştü. Ne dudaklarındaki masum öpüşe karşılık vermiş ne de ona güzel bir söz söyleyebilmiştim.
Şu an kanımda dolaşan şey neydi? Sinir, hayal kırıklığı ya da endişe? Ben dünyaca ünlü bir ressamım tanrı aşkına! Onunla denemek istiyordum doğru. Fakat bunu dünyanın gözüne de sokmak istememiştim! "Ne yaptığını sanıyorsun?" düşüncelerim benden habersiz dilime dökülüyordu sanki. Tek dökülen bu saatten sonra kelimeler değildi. Harry'nin ne yaptığını farkına varmasına sebep olmuştum ve o da gözlerinden birer birer göz yaşlarını dökmeye başlamıştı.
Elini hızlıca ağzına götürdü ve etrafına endişeli bakışlar atmaya başladı. Bizi inceleyen yalnızca yan masamızdaki 2 kadındı. Fakat bu yaptığı büyük tehlikeydi. "Ö-özür dilerim." sesi titriyordu. Bu bile sinirimi dindirememişti. Ne bekliyordum ki? Aniden çıkıp gelen ruhani biri ile uyumlu olacağımızı mı? Ya da her şeyimizin güzel olacağını?
İçimdeki öfke giderek artıyordu. Buna kendi kendimi körüklemek dense de umurumda değildi. Yaptığı şey çocukçaydı. Buraya onunla yemek yemeye gelmiştim. Sadece romantik bir yemek. Dışarıdan ise iki dost gibi görünecektik. O ise bütün planı mahvetmişti.
Harry'nin her şeyi adlı listemin 3. Maddesi 'Harry yaptığı hareketlerin sonuçlarını düşünmüyor.'
"Louis, bir şey söyle." Harry'nin yalvaran sesi beni zihnimden sıyırmıştı. "Gidiyoruz." tek nefeste söylediğim şeyle hızlıca masadan kalktım ve Harry'i beklemeden çıkışa doğru yürüdüm. Çocuklara her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı. Tabi bir de uyuşturucuya.
Harry'nin hıçkırıkları restoranın sokağında yankılanıyordu. Hava biraz soğuktu bu yüzden kimseler sokakta değildi. Bizim dışımızda. "Kimse görmemiştir. Louis özür dilerim." Hıçkırıkları dinmişti. Hala benden özür dilemeye çalışıyordu. Fakat hatasının bedelini ödemeliydi. Ona bugün romantik restoran da yemek de yoktu. Bu gece ben içecektim ve o da benim şoförlüğümü yapacaktı.
"Arabaya bin." arabanın sürücü koltuğunun olduğu tarafı açtım ve kafamı kaldırmadan kapıyı gösterdim. "Ben mi kullanacağım?" burnunu çekip konuştuğunda onunla yaklaşık 10 dakikadır göz göze gelmediğimizi fark ettim. Gardımı indirmeyeceği kesindi fakat bir şekilde beni etkilemesinden korkuyordum. "Evet." sesimi sert çıkarmaya çalışsam da bunu yapamamıştım.
O narin bir kedicikti. Bunların olmasını istemediği belliydi. Fakat dikkatli olması lazımdı. Bu olay ona güzel bir hatırlatma olacaktı. İtiraz etmeden arabaya bindi ve ben de bindiğimde Midnight'a gideceğimizi anlamış olmalıydı ki çoktan yola koyulmuştu.
Yaklaşık 15 dakika sonra Midnight'ın önüne geldiğimizde arabadan ilk çıkan ben olmuştum. Onun da çıkmasını beklerken beni orada bırakıp gitmişti. Umurumda mıydı? Hayır. Kendimi şimdiden sarhoş hissediyordum. Barın önündeki adamlara kimliğimi gösterdikten sonra içeri girdim ve lobide gördüğüm çocuklarla onlara doğru yürümeye başladım.
Beni gördüklerine şaşırmışa benziyorlardı. Haklılardı. Hepsinin gözü önce beni ardından etrafımı tarıyordu. Harry'i arıyorlardı. Kafamı iki yana sallayıp Niall'ın yanına oturduğumda Liam ağzını açmıştı ki elimi havaya kaldırdım ve barmene elimle 2 hareketi yaptım. Anlamış gibi kafasını salladığında masaya geri döndüm ve masanın üstünde duran biradan bir yudum aldım.
"Dostum, Harry nerede?" Niall kulağıma fısıldayıp geri çekildiğinde bir biranın beni anında çarptığını düşünmekle meşguldüm. Resmen başım dönüyordu. "Beni herkesin içinde öptü. Restoran'da öptü." Gelen viski şişesiyle gülümsedim ve garsona cüzdandan 300 lira çıkarıp verdim. Liam ve Zayn bana bakarak kulaktan kulağa konuşurlarken Niall sadece viski şişesine odaklanmıştı.
"Louis bu kadar hızlı gitmemelisin." Zayn aradan 1 saat kadar geçtiğinde konuşmuştu. Fakat algılamam bile 1 dakikamı almıştı. Ne yapmıştım? O kocaman viski şişesini bitirmiştim. Yaptığım tam olarak buydu. Ve birazdan eve gidip sızmak için bir taksi aranıyor olacağımdan içim rahattı. "Hayır." Zayn'e bakıp kafamı salladım ve cevap verdim. Vermiş miydim cidden cevap? "Seni eve götüreyim mi?" Liam'ın sesini kavrayabildiğimde kafamı yeniden iki yana sallamıştım. "Eve mi götüreceksin beni?" Liam kafasını onaylarcasına salladı ve etrafın daha da kalabalıklaşmasını izlerken gözlerimin uyuşmasıyla kendimi koltuğa doğru attım.
"O lanet eve gidip onun o minik kedicik suratını görmek istemiyorum." kurduğum mantıklı cümleye mi gülmeliydim yoksa çocukların yanında o güzelliğe kedicik dedimiğe mi gülmeliydim? Ah, kimin umurunda! "Zayn, onu Harry'e götür." Liam'ın sesini az da olsa ayırt ettiğimde kapatmış olduğum gözlerimi açmaya çalıştım. "O kim ki?!" hafifçe doğrulup bulanık olan Liam'lara baktığımda gülümsedim. "Aa, doğru ya. O benim sevgilim." sevgilim lafı kelime dağarcığımda bir tur atıp anlımın ortasına çarptığında nefes almayı kesmiştim.
O benim gerçekten sevgilim miydi? Ne kadar şanslıydım. O güzellik benim sevgilim. "Hadi Louis dışarı çıkalım." Zayn'in kolu boynumu kavradığında kollarımdan destek alarak koltuktan kalktım ve yerin hareket etmesine aldanmayarak yürümeye çalıştım. Başarılı mıydım? Zayn'in kolları sayesinde evet.
Nasıl geldiğimi hatırlamadığım arabaya kusmaya başlamam an meselesiydi. Söz konusu Zayn'in audi'siydi ve ben bu halimle bile ölmek için genç olduğumu biliyordum. "Zayn." dedim zorla. Kafasını yoldan çevirip bana odaklandığında gözlerimi kapattım ve kafamı iki yana salladım. "Sanırım kusacağım." ani bir fren sözümü bitirmeden kafamı cama çarpmama sebep olmuştu. "Hay senin-" kelimelerimi toplayamadan kapı açılmış ve ben dışarıya kusmaya başlamıştım. Zayn bir yandan sırtımı sıvazlarken bir yandan da ucuz kurtuldum diye seviniyordu.
Sonunda midemdeki bütün alkol dışarı çıktığında ciğerlerime dolan acı havayla yüzümü ekşittim. Kapıyı kapatıp arabaya geri döndüğümde artık her şey daha berraktı. Gökyüzünde ayın önüne geçmiş bir parça bulut Tanrı'nın gölgesine benziyordu. Dışarıda ise uzaktan gelen bir parti sesi vardı. Belki de o kadar uzak değildik.
"Hadi gidelim kardeşim." Zayn bana bakıp iyi olduğumu düşündüğünde arabayı çalıştırmış ve yol boyunca Harry'le olanlar hakkında detaylı bilgi almaya çalışmıştı. Ve başarmıştı da. Her ne kadar içtiğim her şeyi çıkartsam da kanımda hâlâ viskinin keskinliği dolaşıyordu ve zihnim bir çamurlu su kadar bulanıktı.
Evin kapısını benim yerime çaldığında kapı yaklaşık 2 dakika sonra açılmıştı. Demek ki Harry uyumuştu. Zayn'e getirdiği için teşekkür edip onu zorla yolladığımda eve gelmesini yeğleyeceğimi bilmiyordum. Çünkü karşımda bana alev püskürtmeye hazır olan bir ejderha vardı ve bu ejderha hiç de kediciğe benzemiyordu.
GECİKME İÇİN NE KADAR ÖZÜR DİLESEM AZDIR!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drawing (LarryStylinson)
Short StoryÜnlü ressam Louis William Tomlinson bir sabah yeni sardığı sigarasını tüttürürken tuvaline özgürce fırçasıyla hayat verir ve çizmekte olduğu peyzajı aniden yarıda keser çünkü en önemli rengi, yeşili tükenmiştir. Hiç bir resmini yarıda bırakmayan Tom...