5. Bölüm •Nesli Tükenen Irk

14.1K 981 96
                                    

Sabah kapımın hızla çalınmasıyla uyandım ve yatağımın ucunda duran yayıma uzandım. Yayımı orada bulamayınca panikle yerimden doğruldum ve etrafıma baktım. Burası benim odam değildi. Ah hayır bir dakika burası benim odamdı. Birden uyanmanın şokuyla dün yaşananları unutmuş ve hala evimde olduğumu sanmıştım.

Derin bir nefes alıp hala çalınmakta olan kapıma doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda gülümseyen bir Tülay ile karşılaştım. Elleri poşet doluydu.

"Günaydın." diye cıvıldadı neşeyle daha sonra devam etti.

"Dün sana gerekli olan eşyaları almak için depoya gidemedik. Birkaç parça kıyafet ve ihtiyacın olabilecek şeyleri koydum buraya. Ama ok seçme işini sana bıraktım, ben pek anlamıyorum oklardan. Bu arada Çayyolu'na gitmek için yola çıkmamıza yalnızca yarım saat kaldı.  Kahvaltı yapman ve silah deposuna uğraman gerekiyor. Yani, acele et!" dedi ve kapıyı yüzüme kapattı.

Elimde poşetlerle kısa bir süre orada kalsam da sonra gülümseyerek poşetleri çalışma masasının üzerine koydum. Poşetin birinin içinde sabun, şampuan, lif, tarak, diş macunu, diş fırçası, dört tuvalet kağıdı ve biri el için diğeri vücut için olan iki tane havlu vardı. Bunları hızla küçük banyoma yerleştirdikten sonra diğer poşetleri açmaya koyuldum.

Kalan poşetlerin hepsinin içinde kıyafet vardı. Benim bedenime uygun üç askeri pantolon, bir kot pantolon ve farklı renklerde birkaç düz tişört.

Oldukça bol kesim olan tamamen düz üst ve altı yatağımın üzerine attım. Muhtemelen pijama niyetine konulmuşlardı.

Üç çiftte kırk numara askeri postal ve bir spor ayakkabısı vardı. İç çamaşırlarını ve kıyafetleri dolabıma yerleştirdikten sonra bir çift kıyafet ve iç çamaşırı alarak duşa girdim. Duştan çıktıktan sonra aceleyle üzerimi giyindim. Her şey tam olmuştu, Tülay'ın keskin gözleri olmalıydı.

Çalışma masamın yanında duran yayımı ve ok çantamı alarak bir şey unuttum mu diye odaya göz gezdirdim.

Odamın şimdiden beni yansıtmaya başlamış olduğunu hayretle fark ettim. Yatağımı kapatmamıştım, çıkardığım kıyafetlerin bir kısmı yatağın üzerinde bir kısmı ise yerdeydi. Hiçbir zaman derli toplu bir insan olmayı başaramamıştım. Annem odamın halini gördükçe bana ne kadar çok söylenirdi. Sonra o da bu duruma alışmış, beni ve tembelliğimi kendi halimize bırakmıştı.

Hafifçe dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırdım. Burası neredeyse evim gibi olmuştu. Neredeyse...

Daha fazla oyalanmayarak hızla odamdan çıktım ve silah deposuna doğru koşar adım ilerlemeye başladım. Yolda rastladığım birkaç kişi bana başlarıyla selam vermişti, bende onları başımla geri selamlamıştım. ZIKKIM üyesi olmaya çok çabuk alışmıştım.

Silah deposuna gelince ağır kapıyı itmeye çalıştım. Kapı yerinden bir santim bile oynamamıştı. Tamam, Atlas'ta bu kapıyı kolay açmamıştı ama tüm gücümle ittikten sonra kapının azıcık bile oynamaması gerçekten tuhaftı.

"Nerelisin sen?"

Gelen sesle yerimden sıçrayarak arkamı döndüm. Arhan, kollarını bağlamış yüzünde hafif hayret ifadesiyle bana bakıyordu.

"Ne alaka?" dedim şaşırarak. Arhan bana cevap vermedi ama hala sorumun cevabını bekliyor gibiydi. Kaşlarımı çatarak

"Yozgat." dedim. Arhan hafif alaycı bir gülümsemeyle

"Şeytan üçgeninden desene. Ama Yozgat'ta bile kilitli kapıları iterek açmaya çalıştığınızı düşünmüyorum." dedi.

"Kilitli olduğunu bilmiyordum." dedim somurtarak.

Unutulmuş: TürkiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin