3D-part2

29.9K 249 80
                                    

3. Günün son demlerinde :)
3. Günün son demlerinde :)

O günden sonra ne olduğunu kısaca özetleyebilirim. Bay Styles odadan çıktıktan sonra Sandra bana şefkat dolu gözlerle bakmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamazca arkama sağıma soluma bakıp acaba başka birine mi bakıyor diye kontrol etme ihtiyacı duydum ama bana bakıyormuş. Sorar gözlerle bakıp durduğumda nazikçe. Bakın nazikçe diyorum. Yani bana ve naziklik. Çok ilginç bir ikilemdi Sandranın benim için yaptığı bu tutum. Sonrasında anladım tabi niyetini. Bay Styles çok zengin bir iş adamıymış. Büyük bir yerin patronu muymuş neymiş. Yok efendim beni o önermişmiş de o söylemişmiş de. Bende bırak bunları yemezler diye sert çıkışınca tabi o da sonrasında sertliğine dönüp akıllı olmamı söyledi. Niye beni seçtiğine anlam veremiyormuş, güya. Birçok aday göstermişmiş falan da filan. Aslında tek derdi kendi, yine. Yurdun yalaka, ispikçilerinden birini isteseydi eğer Bay Styles, Sandra kendine pay çıkarıp bir şekilde para bile alabilirdi o kızın tekinden. Oh olmuş ona deyip gülüyorum aklıma gelince ama sonra yüzüm düşüyor elbet. Çünkü seçilen kız bendim. Genelde hep benim başıma patlardı zaten böyle şeyler. Kendimden bahsetmeliyim sanırım. Yani ruh yapımı anlatabilirim. Genelde çok sakin ve çekingen bir halim vardır. Son iki yıl öncesine kadar çok ezilirdim. Yani aklınıza gelebilecek her her her konuda. Ama artık yurttaki kızlara o kadar da aşağıda durmuyorum. Sert cevaplarımı ve gücümü sakınmıyorum anlayacağınız. Yakın arkadaşlarım, sıfır. Hiç yok. Sadece yanımda gezen birkaç kişi. Onların haricide tanıyor, gülümseyip geçiyorlar işte. Yurda yakın olan devlet okulların birine gidiyorum. Derslerim çok iyidir. Çalışmamda aslında ama niye böyle oluyor anlamıyorum ki. Söylememe gerek yok sanırım burası yetiştirme yurdu. Ne anne var ne baba ne de büyükanne filan işte. Bir amcam vardı ama ona yük oldum. Ölmüştür diye tahmin ediyorum. İstemedi beni, neyse çokta umrumdaydı.

Kendimi şanslı mı yoksa şanssız mı görmeliyim bilmiyorum. Bay Styles iyi biri mi, kötü biri mi,  hırlı mı hırsız mı. Hıh, bu komik oldu şimdi. Neyim var ki neyimi çalacak.

O sırada Tanrı, Angela nın düşüncesine güler. "Sen varsın Angela."

🌸🌸🌸🌸

Şimdi ise yemekhane sırasında çorba ve salata bekliyordum. Klasik öğünümdü. Lapa olmuş bir pilav, ebeme dönmüş (yabancılarda bu var mı bilmiyorum ama boşverin amaan :) bir ekmek arası kaşar. Bir mantar çorbası düzgün olmaya yüz tutuyordu bir de domates, salatalık, marul üçlemesinden oluşan salata.
Yemeğimi alıp masanın birine geçtim. Çatalı salatada dönderip duruyordum. Arada bir bir yaprağı ikiye bölünüp konulmuş marula bakıyordum. Karşımda koca poposunu sallaya sallaya yürüyen Caroline'i gördükçe midem kalkıyordu. Hayat mıydı bu? Ne yapacaktım şimdi. Aklımda takılı bir sürü soru işareti var. Her gün aşina olduğum normal şeyler şuan gözüme batıyor. Giderken elime tutuşturduğu kağıttaki numaraya bakarak tekrar düşündüm.  Orada kendime ait bir odam olabilirdi. Güzel bahçesi olan şirin bir ev. Belki iki katlıdır. Sandra gerizekalısı zengin olduğunu söyledi ama bir insan en fazla ne kadar zengin olabilir ki. Sonuçta yalnız yaşayan bekar bir erkekmiş. Belki bir hizmetçi vardır. Evin en fazla ne kadarında yürüyüp zaman geçirebilir ki hem patronmuşta. Üç odalı bir ev neyine yetmez. Abartıdan başka bir şey değil. Belki tv büyüktür. Hoş burda 32' ekran bile yok ama, her neyse derdim bitti tv ekranının boyutunu mu düşüneceğim.

Çok yakışıklı biri ve belki de bana gerçekten baba şefkati gösterir. Hem samimi birine benziyordu.

Nerden samimi birine benziyordu Angela. En son ciddi bir öfkeden kırılacak porselen biblolar gidiydi. İç sesime hak verdiğim anlardandı. Ama bana küçüğüm dedi mesela. Belkide aile kurmak istiyor ve onun bir küçük boyununda ben olmamı istediği için böyle söylüyordu. Kim bilir.

Düşüncelere daldıkça cevabım iyiye gidiyordu. Belki de iyiye gitmesi kötüydü ama ne bileyim. Düşüncelerime dalmışken iç sesimi geçen bağırışmalar beynime enfoz ediliyordu. Ah, kavga var. Yine.

Hemen kalkıp kimlerin ettiğine baktım. Aha, bingo! Caroline ve Kristen saç baş girişiyorlardı. Zaten Caroline'ın önceden birikmişleri canımı sıkıyordu bir de konuştuğum iyi biri olan Kristen'a sataşması dip boyası gelen çakma sarışının saçlarından kavramamam için bir neden vermiyordu. Ben girince tabi olaya Caroline cırlamaya başladı. Kristen dağalmış durumdaydı. Tam tırnağımı koluna geçirmiştim ki bilin bakalım kim geliverdi?

"Angela!! Hemen odama geliyorsun. Şimdi!"

İşte genelde hep bu yüzden Sandra'nın odasında vakit geçirirdim. Tanrım bu kadın temiz bir dayağı hakediyor. Ben naptım şimdi? Tamam belki saçından tuttum tırnağımı da batırmış olabilirim ama kimse demiyorki karşıdaki ne bok yemiş diye. Zaten Sandra eline diken batsa benden bilecek. Caroline pis pis sırıtıyor. Kristen da kuzu kuzu sessizleri oynuyordu.

Sandra'nın odasına giderken aklıma düşen okul ödevlerim geldi. Lanet olsun. Yine yarım günümü odasında geçirip ödevleri uykumdan feragat edip yapacaktım.

Sanırım artık yorulduğumu itiraf etmeliyim. Büyük bölümüm gitmek istiyor olmalıydı çünkü normalde önemsemezdim ama dediğim gibi her şey batıyordu sanki.

Sandra'ya dönüp "ben kararı mı verdim. gitmek istiyorum." dedim. Sandra ilk önce afallasa da birden

"Hayır, şimdi olmaz. Cezanı çektikten sonra ne yapıyorsan yap."
deyince sinirlendim.

"Nasıl ya? Ama bugün 3.gün ve şuan akşam sekiz buçuk. Ve sen dört saatten aşağı bırakmazsın beni. Ver telefonu!"

Sandra kolumdan kaptığı gibi odasına sürükleyince damarlarımda akan kan doruklara ulaşmıştı.

Sonrasında ne mi oldu? elbette bir şey yapamadım. Gece 12'ye kadar beni odasında süründürdü resmen kaltak. Birde karşımda sigara üfürüp gülüp durdu. Arada saydırdım. Aslında sürekli saydırdım ama aldırmıyordu. Kendimi resmen cindrella gibi hissetmiştim. Kulede hapsedilmiş gece yarısına kadar vakti var ormana gidecek kurt tutsak etmiş. Bir dakika. O öyle değildi  herhalde. Her neyse prenses olamayacak kadar umutsuz vakaydım. Nihayet çıktığımda telefonunu da vermedi pis kevaşe. Telefonumda yok. Tabi hiçbirimizin yok. Şu duvara monteli telefonunda uzun süredir çalıştığı yoktu. Ah, lanet olsun! Lanet olsun. Lanet olsun. Binlerce kez lanet olsun!

Hayat bu kadar kötü olabilir miydi? Koca yurtta Sandra vermiyorsa bir ulaşılabilir telefon var. O da bilin kimin. Sadece kaltak Caroline'ın telefonu var. O da çok iyi değildi ama aramaya yarıyor mu yarıyordu işte. Sandra da onun gibi bir kaltak olduğu için sesini çıkarmıyordu Caroline'a. Kan çekiyor ya ne vardı başka biri olsaydı. Gerçi başka biri olsaydı da kaltak olduğu sürece iyi anlaşabileceğimi sanmıyorum ama tamam şuan daha önemli bir şey var. Caroline'ın telefonunu almam gerekiyor.

O adama ulaşmalıydım. Numarasını üç gündür gözümün önünden ve beynimin duvarlarında çekmediğim için ezberlemiştim ama kağıt yinede yanımdaydı.

Caroline'ın yattığı yatakhaneye doğru sessiz adımlarımı sıklaştırdım. Elbette hepsi uyumuşlardı. Yurtta dokuz buçukta paydos herkes yatakta olmak zorundalığı vardı. Tabi bazıları uyumayabiliyordu. Umarım hepsi uyuyordur. Yatakhane çok sessizdi ve odayı sadece pencereden giren ay ışığı ışıltıyordu. Odada ilerleyip kendimce nerede olabilir planları yapıyordum. Herkes uyuyor gibiydi. Caroline'ın yatağının başına geldiğimde uyurken ne kadar da masum duran bu şeytani kişiliğe baktım. Dolabında saklamazdı. Dolabında saklayacaksa niye telefon alacaktı ki. Kim bilir kimlerle gece gece mesajlaşırdı. Hah! İşte bu. Eli yastığın altında. Kesin elinde tutuyordur. Uyuyakalmıştır. Yüzüstü yatıyordu ve iki elide yastığın altındaydı. Yastığın birazını hafifçe kaldırıp baktım sol da yok... evet sağ elinde. Lanet koca kafasını üstündeyken nasıl alabilirdim ki. Kesinlikle saniyesinde şeytani gözlerini aralar ve çığlığı basardı. Sonunda açıklamam olmayan bir pozisyona neler neler katacağını bilemiyorum. Onu öldüreceğimi filan sanıp bütün yurdu ayağa kaldırır sonrada saçma sapan olaylara sebep olurdu. Sinirden ellerim titriyordu ve sanırım gözlerim dolmuştu. Niye her şey ters gitmek zorundaydı. Bende salağın tekiyim niye 3.güne bıraktım bunu. Bay Styles da neden bu kadar kuralcı bir tipti sanki.

Duvarda kayıp dizlerimi kendime çektim ve bir süre yerde oturdum. Kafamı geriye itip tavanı izlemeye başladım, o yaş düşmemeliydi.

-

Daddy and Daughter DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin