18. Bölüm "Kalmak?"

353 17 9
                                    

Öncelikle herkese Hayırlı Bayramlar. Bol neşeli akrabalarınızla dostlarınızla bir bayram dilerim. Huzurunuz bol olsun. İyi okumalar.

Ne bir kıpırdama ne de bir hareket vardı. Tam 25 gün. Sahiden umut yok muydu? Sigaramdan bir nefes daha çektim. Ciğerlerimdeki boşluk arsızca dolarken uzun sürmeden gökyüzüne saldım. Hastanede genelde ben duruyordum. Herkesi gönderiyordum. Eylül'ün babası iki gün kalmadan kendine gelmişti. İlk sorduğu kişi Eylül'dü. Hiçbirimiz ağzımızı açamadan öylece bakmıştık. Murat beyle zorla da olsa eşinin sağlığı için Sahra hanımı da göndermiştik. Annemle babamda genelde onlarlaydı. Atakan genelde hastahaneden çıkmıyordu; fakat fazlasıyla çökmüştü bu yüzden onu da gönderip duruyordum. Mert benimleydi ta ki nişanlısı hastalanana kadar. Zor da olsa onu Amerika'ya yollamıştım. Hiçbirimiz ayakta duracak gücü bulamıyorduk. Eylül'ün kalbi iki defa durmuştu şu geçen günlerde. Hastanedeki doktorunda çok şükür ki değiştire bilmiştim. Şimdiki doktor eğer kalbi  bir defa daha durursa yaşamasının zor olduğunu, bedeninin daha fazla dayanamayacağını söylemişti. 

Çekilmeye takaati kalmayan sigarayı ayağımla ezerek yaşamına son verdim. Ardından hastanenin lavabosuna çıkarak ellerimi ve yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımam fazla, ürkütücüydü. Duş almam gerekiyordu. Kendime biraz parayla bulduğum hastane odasına girip duş aldım. Ne kadar asla kendi banyomu tutamayacak olsa da yapacak bir şey yoktu. Sanki buradan ayrılırsam Eylül'e bir şey olacakmış gibi geliyordu. 

İçimdeki sancıyı kendime bile anlatamıyordum. Kaburgalarıma giren zarif bir sancı. Eylül. Kar tanem o kadar zayıflamıştı ki. Ellerine dokunuyordum bir umut. Hissetmiyor muydu? Doktor söylediklerimi duyar demişti. Duymuyor muydu? Onun bana ait olduğunu defalarca dile getirmişken neden bir işaret vermiyordu? Aşk böyle bir şey miydi? Belki de sahip olmaktı bu. Kader mi demeliydim yoksa.

Beni düşünmüyordu peki ya küçük yaştaki büyük umudu. Emir'i. Ne kadar söylemek istemeseler de öğrenmişti. Anlamış olmalıydı. Bir hafta önce koşarak çıkmıştı merdivenleri. Küçük elleriyle halasına tutunmuştu. Beni nasıl bırakırsın diye bağırışları hala kulağımdaydı. Kafamı sağa sola sallayıp bu düşüncelerden kurtuldum.

Yoğun bakımın önündeki banklara çökmeden önce camdan kadınıma baktım. Benim kadınım. Niye daha önce o aşkı farketmemiştim ? Gözlerine o denli yakınken nasıl görememiştim aşk kırıntılarını ?Gülmeyi ona unutturan ben miydim? Acısı bile güzel kadınım. Gülüşü güzel kadınım. Benim yaralı kadınım. İlk defa yeşil gözler bu kadar çekici gelmeye başlamıştı. Peki ya hiç uyanamaz da o yeşillerden beni mahrum ederse? Cama sol elimi dayadım. 

"Acına ortak olsam uyansan be gün ışığı."

Beklediğim o el kıpırtısı yoktu işte. Kendimi banka attım. İki elimi kafamla bütünleştirdim. Boktan hayat buydu işte. Ben ondan nasıl beni affetmesini dilerdim ki ? Böyle boktan şeyleri yapanı kim affederdi. Çenem titremeye başlamıştı, başım sinirden çatlayacaktı. Koşarak bahçeye indim. Vicdan azabından ölüyordum orada yatan ben olmalıydım. Hızla çıkardım sigarayı ve aynı hızda yaktım. Ciğerlerime dolan dumanı yine bir çırpıda bağışladım bulutlara ek olsun diye. Biri biterken diğerini de bitmek üzere olan sigarayla yaktım. Gelen geçenlere baktım. Doktor sıfatıyla dolaşan beyaz önlüklülere, hocasının gözüne girmeye çalışan asistanlara. 

Bir ara ambulans geldi. Ardından da üç araba dolusu insan. Gelinliği kırmızıya bulanmış birini indirdiler, hemen sonra genç bir adam ağlayarak ardından koştu sedyenin. Ben o sırada üçüncü sigaramı söndürüyordum. Hayat zordu. Ölüm beklemediğin anda geliyordu. Ben kaderimi bulmuşken o benden uzaklaşıyordu. 

Ellerimi yıkayıp dinlenmek üzere odaya çıktım. Bak yine akşam oldu burada Eylül. Aç gözlerini beraber bakalım beraber izleyelim gün batımını. Güneşin utanmış kızıllığı yüzüne yansısın. Yanaklarının allığına buse kondurayım. Dudaklarından adım çıksın hece hece. Ve ben sana orada aşık olayım.

Aradan kaç saat geçmişti bilmiyorum. Yoğun bakım ünitesine çıktığımda bir kaç saat öncesinde ambulansla gelen gelinin ardından koşan genci gördüm. Bir iki kişi daha vardı. Ağlamaklı izliyorlardı. Genç bir köşeye sinmiş sayıklıyordu. Eylül'e camdan bakıp gencin yanına ilerledim. Omzuna dokunduğumda irkildi hemen sonra ağır hareketlerle bana çevirdi bakışlarını. Gözleri damatlığı gibi kıpkırmızıydı. Biran Eylül'ü hastahaneye getirdiğim deki halim aklıma geldi. 

"Eşin mi?" Dedim. Çaresizce başını sağladı.

"Güzel karım" Dedi ve devam etti.

"Benim yüzümden."

"Anlatmak ister misin?" Dedim.

"Biz, biz bugün evlendik. Alnını öptüğüm an vurdular onu. Koruyamadım. "Dedi ve ağlamaya başladı.

"Biz doğuluyuz. Bilirsin töreyi duymuşsundur illaki kaçtık. Kaçırdım onu bekle dedi beklemedim aldım karımı dedim. O benim beşik kertmem ama vermediler abi. Dini nikahımız vardı vermediler." Sustum. 

"Aldım karımı bekleyemedim sonra vurdular onu. Bana gelmedi kurşun ona geldi. Sen bilir misin kalp ağrısını? Aşk sancısını." Başımı salladım.

"Uyanacak biliyorum benim Yaren'im bırakmaz beni. Bu sefer beklemeliyim. Sabretmeliyim."

Dostça sırtına vurdum. "İyileşeceğine inan kardeşim. Bekle. Adın neydi?"

"Enes abi. Peki sen. Sen niye buradasın abi?" Diye sordu. Başımı yere eğip derin nefes aldım.

Elimle yattığı yeri gösterdim Eylül'ün.

"Orada da benim sevdiğim kadın var Enes" dedim. 

"Peki sen anlatmak ister misin?" Dedi.

"Hiçbir şey için geç kalma kardeşim. Sadece bunu bil. Bekle ve de. Bak ben 25 gündür bekliyorum."

Şaşkınca bana bakıp başını salladı. Bir de benim derdimi düşünecek konuşacak hali oktu zaten çökmüştü o yüzden kısa kesip her gün yaptığım gibi saat tam 22:00 da hemşirenin yanına gittim. 

İtiraz edemezdi para susturuyordu insanları. Üstüme yine o şeyleri geçirip yine hemşirenin beş dakika zırvalıklarını dinledim. 

Güzel kadınımın yanına ilerledim.

"Ben geldim yeşillerini benden mahrum eden oyuncu güzel. Bilmelisin ki küçük hanım ben artık sıkıldım bu oyundan. Benden intikamını böyle mi alacaksın. Kalk ayağa be güzelim. Kır dök sen böyle pes etmezsin ki. Bir ay benim egomu taşıdın sen. Bir de aşkımı. Hadi be gün ışığı. Hem bak Emir seni çok özlemiş sen yeğenini kıramazsın ki. Kurban olduğum hadi. Gözlerine bir ömür bağışladığım uyan."

Ellerini avuç içerime hapsettim. 

"Ne kadar üşümüş o ellerin. Dudakların mosmor olmuş. Sana ölüm yakışmaz ki. Bırak ben senin yerine öleyim." 

Erkek adam ağlamaz diyenlere inat bir damla bağışladım gözlerimden Eylül'ün ellerine. Ayağa kalkıp solmuş yüzünü okşadım. Dudağının kenarına bir buse kondurdum. Gözleri gözlerime kitlendiğinde öpecektim dudaklarından. Uyandığında.

Ellerimde hissettiğim baskıyla bakışlarımı oraya çevirdim. Elimi sıkıyordu parmakları. Gözleri açılıyordu yavaşça. Hızla oksijen maskesini ağzından çıkardım.

Çıkmamaya yakın sesle 

"Hakan" Dedi. 

"Eylül, güzelim." Dedim bende.

"Git" Dedi ve gözlerini kapadı. 

Heyecanla ayağa kalkmıştım şimdi ise elleri ellerimden kaydı, zaman durmuştu. Kesinlikle donmuştu. 

Git dedi ve gitti kadın sevdiği diyardan.

Git dedi kadın kaldı adam sevdiği diyarda. Dona kaldı. 

SANCILI HAYALLER|DÜZENLENİYOR|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin