"Üç, iki,bir ve kır." diyor Burak ve kapıyı kırıyor içeri giriyoruz. Birden ateş açılıyor, hemen kapının önündeki sekreter masasına saklanıyoruz, biz üç kişiyiz, silah seslerine bakılırsa onlar bizden sayıca üstünler. Başka çaremiz olmadığından flaş bombası atıyorum adamların bulunduğu yere, ardından hemen çıkıyoruz ve onları tarıyoruz, hepsi ölüyor. "İlk katta bu kadar adam varsa, bu gökdelende kesin öleceğiz." diyorum Batuhan'a. Gökdelen baskını beni geriyor fakat daha ilk baskınımda beni bir gökdelene getirmeleri, çok iyi olduğumun göstergesidir.
Diğer kata çıkıyoruz, merdivenler biraz kırık olsada, asansörden iyidir. Ben sağ tarafı tutuyorum, Burak da sol tarafı. Neden olduğunu bilmiyorum ama robotlar bu aralar gözükmüyor fakat robotlardan çok, ardı ardına gelen doğal afetler bize zarar veriyor. Bu binada doğal afetlerden bayağı zarar görmüşe benziyor. İkinci katın devrilmiş masalarının yanından geçiyoruz, bir ses geliyor ve hepimiz eğiliyoruz ve sesin geldiği yöne bakıyoruz, içeri bir adam giriyor ve ellerini yukarı kaldırıyor, "Bakın, silahsızım. Buradan hemen gidin, şayet gitmesseniz sizi gebertiriz." diyor, ardından Ahmet ona bağırıyor "Ya teslim olursunuz ya da bizi öldürmek zorunda kalırsınız." diyor.
Adam havaya kalkan elinin tekini Ahmet'e doğrultuyor ve baş parmağı kalkmış, silah şekli yapıyor. Baş parmağını indiriyor, Ahmet kahkaha atıyor ve bir kaç saniye sürmeden susuyor, Ahmet'e bakıyorum, ölmüş. Kafasında küçük bir kurşun izi var, içim yansada soğukkanlılığımı bozmuyorum ve "Bunu kurgulaman çok uzun sürdü mü?" diyorum, bana sinirleniyor, istediğim oldu. Yere bakıyorum ve aynı zamanda da vücut ısısını algılayan, gece görüşü gözlüğünü aktif hale getiriyor her yeri gözlüyorum.
Yukarıda, merdivenlerin hemen üstündeki, cam korkuluklara gizlenmiş keskin nişancılara bir el bombası atıyorum, iki elimle, arkamdaki barettaları çıkarıyorum. Karşımdaki adamın iki yanındaki, devrilmiş masaların ikisine de tek el ateş ediyorum ve masalardan birer tane adam yana devriliyor. Silahları yan cebime koyuyor ve adama, tek elimi silah şeklinde doğrultuyorum, baş parmağımı indiriyorum ve bum! Adam bir metre uçuyor. Pompalı silahta bu işe yarıyor. İki sağlık görevlisi yanımıza gelip Ahmet'i götürüyor, içim kan ağlıyor.
Görevliler gittikten sonra hızlı ve sessiz şekilde merdivenlere koşuyoruz, el bombasının parçaladığı camlara basarak yukarı çıkıyoruz.
Yukarıya çıktığımızda etraf her katta olduğu ve olacağı gibi sessiz. Fakat biraz dolaştığımızda, bu sessizliğin korkunun sessizliği olduğunu anlıyoruz, kaçmışlar! Ve yukarısı kaçacak tek yerleri.
Yaklaşık 10 kat daha çıktığımızda, sessizlik kurşun sesleri ile bozuluyor, eğiliyoruz fakat bu kurşunlar bize değil, esirlere! Hepimiz merdivenlerden çıkıyoruz. Etrafta hiç bir şey gözükmüyor fakat aramak zorunda olduğumuz için alelacele etrafı kontrol ediyoruz ki, hemen ardından, yaklaşık 4 metre ileride Murat subaya silah doğrultan, suratını kar maskesi ile kapatan bir adam görüyorum, adam göz açıp kapayıncaya kadar Murat'ı esir alıyor.
İnsan beyni tetikleyicidir, adamın beynine ateş ettiğimiz an harekete geçip tetiği ateşleyebilir, yani onu vurmamız hiç mantıklı değil!
Maskeli adama "Ne istiyorsun!" diyorum, bana kahkaha ile karşılık veriyor, tabiki gülecek, neden olduğunu bilmesem de adamı bu görevde öldürmek zorundayım. Adam kahkahadan hemen sonra "Ne mi istiyoruz? Suçlu olmadığımız o videoyu yayınlayarak anlaşılsın istiyoruz!" diye bağırıyor.
Hangi video olduğunu bilmiyorum, aslına bakarsan, bir buçuk aydır tek bir video izlemedim. Ona "Ne videosu?" diyorum, "İnsanların acıyla insan olup olmadığını kanıtlayan videodan bahsediyorum. Doğrusu size niye açıklasınlar ki? İzleyin ve görün. Eğer insansan özür dilerim!" diyor, elindeki tabancayı Murat'ın ayağına nişan alırken, kafasına bir kurşun yiyor ve yere yığılıyor.
Kurşunun geldiği yöne bakıyorum ve Ali elindeki tabancayı, yere yığılmış ölü adama dogrultmuş bana bakıyor "Ne var? Test etmesini mi izleseydim." diyor. Kafam çok karışıyor, "Bizim ona nişan almamıza bakılırsa adamın silahla test etmesi normal. Yani..." derken Engin "Murat'ın üzerinde test etmesine izin vereceğine mi yoksa adamın tarafını tuttuğuna mı bağırayım bilmiyorum!" diyerek sözümü kesiyor.
Sinirlerim bozuluyor ve aletine sıkıp onu test ediyorum ancak vurduktan iki saniye sonra bağırması beni şaşırtıyor, anında kafasına nişan alıp silahı ateşliyorum ve hiç birşey olmadan taramalı silahını çıkarıyor, onunla birlikte herkes çıkarıp tarıyor.
Sonu kötü bitse de hedefime ulaşmış olurdum ama denemek için Deniz'in olmaması gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARACI: İLK SAVAŞ
Ciencia Ficción"Türkiye'de, İstanbul'un bilinmeyen adalarının birinde gizli tutulan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nde bulunuyorum. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nde bulunmamın sebebi ise çok karmaşık. Uzaylıların gelmesi gerekirken, aracıları geldi, fakat do...