"Benimle dalga mı geçiyorsun sen?" Beklemekten ağaç olmuş, meyve verecek duruma gelmiş olan Ebru, kapıda durmuş pişmiş kelle gibi sırıtan Hyun'a temiz bir dayak çekmemek için kendini zor tutuyordu. Utanmadan bir de ne demişti: Patroniçem!
"Neden dalga geçeyim Patroniçem?" Hâlâ o kalbe işleyen gülümsemesi suratındaydı.
"Hâlâ Patroniçem diyor!"
"Ne diyeceğim?" Susup bir cevap bekler gibi baktı etrafına ve yine Ebru'ya döndü. "Size nasıl seslenmeliyim? Bence Patroniçem en uygunu!"
Tam bu esnada sekreter tekrar odaya girdi ve hararetli tartışmayı böldü. "Efendim!"
"Evet?"
"Basın..." diyerek yeniden hatırlattı. Gitmek üzere olan basın mensuplarını zorla oyalıyorlardı.
"Acele edelim, hadi!" diyense saatlerdir onları bekleten lider Hyun'dan başkası değildi.
"Ha..." dedi Ebru alayla. "Yani hâlâ farkındasın seni beklediklerinin. Ne güzel!" Sözleri bittiğinde ise gözü Hyun'un eline ilişti. Küçük bir bandaj olduğunu o an fark etmişti. Her şeyi bir anda unutup ilgiyle "Eline ne oldu?" diye sordu.
"Önemli bir şey değil! Hadi gidelim, yeterince geç kaldık." Diyip arkasına döndü ve diğerlerinin peşine düşmesini bekledi.
Ebru ise az önceki sinirine yeniden kavuşmuştu. Kısık sesle ve Türkçe söylenmeye başladı. "Hem geç kal hem de açıklama yapma. Sanki babasının şirketi!"
Arkası dönük olan Hyun ise yanına doğru gelirken söylenen Ebru'nun mırıltılarını duymuştu. "Efendim Patroniçem, bir şey mi dediniz?"
"Yok bir şey!" dedi Ebru onun gözlerine ters bir bakış atıp, bir adım önüne geçti. "Hadi gidelim!"
Basının önünde atılan imzalar, gelecek başarılar için sıkılan eller... Bu görüntülerle, Triple'S'lerin umutla geri dönüşünü beklediği grup, artık bir arada olduklarını herkese duyuruyor, gösteriyordu.
İmza töreninin ardından basın ordusu dağılmış, grup ve şirket yönetimi toplantı odasında toplanmış ilk değerlendirmeleri yapıyorlardı.
Derin bir "Ohhh!" çekti grubun en küçük üyesi Jun. Bugünü çok beklemişti. "Sonunda geri döndük!"
"Sorumluluklarımız arttı." Diyip göz kırpan Min, gülümsemeden edemiyordu. O da bugünü en az Jun kadar beklemişti.
"Çok doğru!" Onlarla birlikte oturmuş, ilk toplantılarını gerçekleştiriyor olmak Ebru için mutluluk vericiydi. Bunları söylerken de, Hyun'un gözlerine anlamlı anlamlı bakmıştı. İma ettiği şeyleri anlıyor muydu acaba?
"Neden öyle bakıyorsunuz?"
"Sence neden?" diyerek sol kaşını kaldırdı.
"Ben sorumluluklarını iyi bilen bir insanım." İma ettiği şeyi gayet iyi anladığını ama üzerine alınmadığını ifade eden bir bakış takınmıştı şimdi o da. "Merak etmeyin!"
"Bugünkü davranışın pek de sorumluluk sahibi bir adama göre değildi." Doğruca konuya girdi. Uzatmanın lüzumu yoktu.
"Neden geç kaldığımı bilmiyorsunuz." Dedi Hyun. "Bu konuda dinlemeden bir sonuca varmamalısınız."
"Aaahhh!" dedi. Yine alaylı bir tavır takınmıştı. "Ne olmuş olabilir ki?" Evet, ne olmuş olabilirdi ki?
Elbette bunun bir açıklaması vardı. Ama Hyun Joong, kendisiyle dalga geçercesine konuşan ve güvensizlik hissi veren bu kadının sözlerine karşı sinirlerine hâkim olamadı ve oturduğu yerden kalktı. "Eğer bana güvenmeyecekseniz, kontratı hemen şimdi fes edelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZMA PATRONİÇEM
Fanfictionİşi aşka, savaşı sevmeye bırakanların hikâyesi... Kızma Patroniçem Kızma Patroniçem tarafımca birkaç yıl önce yazılmış ve facebookta yayınlanmış bir hikayedir. Yeniden düzenlenmiş ve tekrar yayına verilmiştir. Keyifli okumalar dilerim... İlk yayın...