“Ebru Hanım, bugün ilk görüşmenizi SS501 grubuyla yapacaksınız. Saat 10:00'da bir Çin lokantasında görüşme gerçekleşecek.” diyerek başlamıştı sekreter ilk günün bilgilendirmesine. Daha dün ülkeye giriş yapmış ve şirkete ilk defa şu an ayak basmış olmasına rağmen, bu kadar erken bir saate görüşme bile ayarlanmıştı. Sekreteri de, tıpkı kendisi gibi Türk olan Ebru, onunla hızlı ve başarılı işlere imza atacağına emindi. Onu Türkiye’den tanıyordu.
Ofisinin kapısında durmuş, masası başında ajandasından bilgi aktaran sekreterine “Bu lokanta şirkete kaç dakikalık mesafede?” diye sordu. Dakikalar onun için değerliydi. Boşa zaman kaybı bir yönetici için en büyük israftı.
“Yaklaşık 10 dakikalık Efendim.”
“O zaman bu görüşmeyi bana yarım saat önceden tekrar hatırlat, olur mu?” Yeni geldiği için ilgilenmesi gereken çok fazla şey vardı ve bunca işin arasında unutması çok doğaldı. Hem zaten sekreterler neden vardı ki? Patronlarının unuttuklarını hatırlatmak için…
Sekreter “Peki, Efendim.” Diyerek tekrar selamladı onu. Ebru’da ofisine girmek için elini kapı koluna atmıştı ki, sekreterinin kendisine yeniden seslenmesiyle durdu. “Affedersiniz Efendim!”
“Evet?”
“Çevirmen olarak kimi ayarlamamı istersiniz?”
Ebru bu soruya abes bir soruymuş gibi baktı. “Çevirmen mi?”
“Evet Efendim.”
“Çevirmene ihtiyacım yok!”
“Ama Efendim, Korelilerin konuştukları İngilizceyi anlayamayabilirsiniz.” Sekreterde patronunun itirazını saçma buluyordu. Bu ülkenin insanlarının konuştuğu İngilizce gerçekten de anlaşılır gibi olmayabiliyordu çoğu zaman. Tabii İngilizcesini geliştirmiş insanlar hariç!
“Onlarla İngilizce konuşacağımı kim söyledi?”
“Ama onlar Türkçe bilmezler...” Bu soru sekreteri şaşırtmıştı. Evet, Türkçe birçok Dünya ülkesinde var olan Türk okullarında öğretiliyordu ama bu adamlar o okula gitmiş birer talebe değildi.
“Türkçe mi?” Bu kez sekreterinin söylediklerine şaşıran taraf Ebru olmuştu.
Sekreter “Korece?!” diye sordu kaşlarını kaldırarak. Artık ne düşüneceğini şaşırmıştı. Bu kadın Korece’de mi biliyordu yoksa?
Ebru onun bu sorusuna karşılık onayla başını sallamış ve odasına girmişti. Sekreter arkasından hâlâ şaşkınlıkla bakıyordu. “Korece'de mi biliyor?” Demek Kartal Bey ona boşuna güvenmiyordu. Tecrübesizliğine rağmen ilk yöneticiliğini yapmaya kurulu bir şirkete değil de, buraya gönderdiğine göre boşa güvenecek değildi ya!
Bir saat sonra sekreterin masa telefonu belli olan tek bir sesle çaldığında, arayanın kim olduğunu düşünmeye gerek yoktu. Hattın diğer ucundaki tabii ki kapının ardındaki ofisin sahibi Ebru'ydu ve onu odasına çağırdı. Sekreter telefonu kapattıktan hemen sonra kapıyı tıklayıp içeriye girdi.
“Neden SS501 grubunu seçtik, anlat bakalım.”
Kapıdan girdikten sonra patronu tarafından içeriye davet edilen sekreter, onun masasının önünde duran sandalyelerden bir tanesine oturdu. Kendisine yöneltilen soruyaysa, hemen cevap geldi. “Bizden hedef kitlesi olarak, şirketleriyle anlaşamayıp ayrılmış olan, aynı zamanda hayran kitlesi de fazla olan grupları seçmemizi istemiştiniz. Bu yüzden bizde ilk olarak SS501 grubunu seçtik.”
“Bu grubun şirketiyle bir sorunu mu varmış? Neden şirketle yollarını ayırmışlar?”
“Gruptan kaynaklanan bir sorun yokmuş. Sadece bağlı oldukları şirket biraz sorunluymuş. Gruba yeni bir teklif sunmamışlar ve başka bir şirketten de böyle bir teklif almamışlar.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZMA PATRONİÇEM
Fanficİşi aşka, savaşı sevmeye bırakanların hikâyesi... Kızma Patroniçem Kızma Patroniçem tarafımca birkaç yıl önce yazılmış ve facebookta yayınlanmış bir hikayedir. Yeniden düzenlenmiş ve tekrar yayına verilmiştir. Keyifli okumalar dilerim... İlk yayın...