Merhaba, ben Ebru!
Eminim hepiniz beni yakından tanıyorsunuzdur zaten.
‘Neden’ mi?
Çünkü şu Dünyaca ünlü, birçok ülkede şirketi olan "SUPERSTAR" müzik şirketler grubunun sahibi, aynı zamanda kurucusu olan Kartal Tibet benim babam olur.
Malumunuz, birçok ülkede şirketimizin ismini duymak mümkün. Bu şirketleri yönetmek için babam hep güvendiği insanları o şirketlerin başlarına tayin etti. Yani o şirketin yöneticisi yaptı. Ana şirket olan Türkiye şirketinde de kendisi yöneticilik yapmaya devam ederken, beni de yanında tutup iyi bir yönetici olarak yetiştirdi.
Günün birinde babam "Hızla büyüyen şirketimizin bir zinciri de Asya'nın kalbi Güney Kore'de olsun mu? Oradaki şarkıcıların bu işte çok iyi olduklarını duydum." bu sorusuyla fikrimi sormuştu bana. Cevabım tabii ki olumluydu. Sonuçta şirketimizin adı büyümüş olacak ve Dünya'da çok daha tanınmış hale geleceğiz.
Tüm yönetim ve aile bireylerimizin görüşleri alındıktan sonra, şirket için ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Kore'de güvendiğimiz yerlerle bağlantıya geçtik. Artık şirket hazırdı ve başına geçecek kişiyi bekliyordu. Babam aslında şirketin başına kendisi geçmeyi düşünüyordu. Çünkü şirket yeniydi ve ilk defa Asya'ya açılmıştık. Fakat ana şirketi bırakamaz, Türkiye'den ayrılamazdı. Günlerce uzun uzun düşündü. ‘Kim olabilir bu yönetici?’ İşin içinden çıkamıyordu bir türlü. Birilerini seçiyordu fakat illa bir yerlerden küçük de olsa eksikleri çıkıyordu.
En son düşünmekten sıyrılmış bir şekilde karşıma dikilmişti. "Söyle bakalım; artık bir şirketi tek başına yönetebilir misin?"
Bu soru karşısında şaşırdığım kadar, düşündüm de! "Buna sizin karar vermeniz gerekmez mi babacım?"
Babam geldiği için ayakta duruyorduk ve daha yerimize oturmadan bu soruyla karşılaşmıştım. Babam benim koltuğuma oturdu ve bulunduğum yerdeki sandalyelerden bir tanesine oturmam için bana işaret etti.
"Bence artık bir şirketi tek başına yönetebilecek kadar başarılısın."
Babam ne kadarda güvenli konuşuyordu. Gerçekten iyi bir yönetici olabilmiş miydim?
Öyle şaşırmıştım ki, kendim bile inanamıyordum başarılı bir yönetici olabileceğime. Bu yüzden de babama "Gerçekten mi?" diye sormuştum. Babamsa daha da güven aşılıyordu.
"İyi bir yönetici olacağını düşünüyorum ve bunu görmemiz için de, sana bir fırsat sunmaya karar verdim."
"Fırsat?!" O kadar şaşırmıştım ki, şimdi ben bir şirketin başına mı geçecektim? Peki, ama bu şirket hangisi? Ya da hangi ülkedeki mi demeliyim?
"Kore'ye güvendiğim birini yönetici yapmak istedim. Fakat incelemelerimde küçük de olsa hatalar çıktı karşıma ve bilirsin ki pürüzsüz çalışmayı severim."
Benden bahsederken konunun yeniden Kore Şirketi’ne dönmesi aklıma herhangi bir şey getirmemişti. Babama ayak uydurmaya devam ediyordum."Evet babacım biliyorum. Eğer böyle olmasaydınız, şirketimiz ismini Dünya'ya duyuramazdı."
Babam başını sallayarak oturduğu yerden kalktı. Masanın etrafından dolanıp oturduğum sandalyeye yaklaştı. "Kore'ye göndermek için kimi seçtiğimi biliyor musun?" diye sordu.
Soruya karşılık olarak başımı iki yanıma sallarken ağzımdan da "Hayır!" kelimesi döküldü. Ama merakımdan ölüyordum. Babam birini seçmişti sonunda!
"Daha önce hiç tek başına şirket yönetmemiş birini seçtim."
Cevabıma karşılık gelen bu daha da meraklandırma cümlesi içime korkuyu salmıştı. Çünkü babam işinde oldukça ciddi bir insandı ve deneyimsiz isimleri asla şirket başlarına getirmezdi.
"Babacım neden böyle bir seçim yaptınız?" Bu soruyu sormaya hakkım var mıydı, bilmiyordum. Ama endişelerim her saniye çoğalıyordu.
"Çünkü ona güveniyorum!"
Babamın bu denli güvendiği, üstelik de deneyimsiz birisi... Kim ki bu kişi?
"Kim olduğunu sormayacak mısın?" Küçük bir çocuğun heyecanla anlatmak istediği gibi sabırsızdı bakışları.
Bense hâlâ anlamıyordum. Kimdi bu babamı sabırsızlandıracak deneyimsiz yönetici?
"Bende kim olabilir diye düşünüyordum."
"O zaman senin düşüncelerini daha fazla meşgul etmeyelim.” Diyen babam bana, annemin aklını başından alacak bir göz kırptı. Bense aptal aptal onun hareketlerini izliyordum. Sandalyemi tutmayı bırakıp birkaç adım geriledi. Sonra da, “Çünkü düşüncelerin Kore şirketimiz için bize fazlasıyla lazım." dedi.
Kafam hâlâ dank etmemişti. "Peki!" Demiştim ona karşılık olarak. Ama köşeli jeton en sonunda düşmüştü. "Ne!” Attığım çığlıkla karışık şaşkınlık nidamla beraber oturduğum sandalyeden fırladım. Babamın gözlerine öyle bir odaklamıştım ki gözlerimi, her saniye irileşen gözbebeklerimle ne görmeye çalıştığımı hâlâ merak ediyorum. “Yani seçtiğiniz yönetici ben miyim?"
"Eve gidip hazırlansan iyi edersin.” Diyen babam benle göz temasını kesmişti. Sırtını dönüp kapıya doğru ilerlerken, “Çünkü yarın akşam Kore'ye uçuyorsun." Diye kısaca bilgi verdi. Kapıya vardığında kapı kolunu tuttu ve son bir kez bana döndü. "Sana güveniyorum!"
Babamın arkasından iki metre açık ağzımla kaldığımdan hiç şüphem yok. Kaç dakikada yeniden düşünebilen bir varlığa dönüştüğümü de bilmiyorum. O an ki heyecanla arkamdaki sandalyeye bile nasıl oturduğumu hatırlamıyorum. Çok şaşkındım. Çünkü o kadarda iyi bir yönetici olduğumu sanmıyordum. Sanamam da zaten! Çünkü daha önce hiç şirket yönetmemiştim ki ben!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZMA PATRONİÇEM
Fanfictionİşi aşka, savaşı sevmeye bırakanların hikâyesi... Kızma Patroniçem Kızma Patroniçem tarafımca birkaç yıl önce yazılmış ve facebookta yayınlanmış bir hikayedir. Yeniden düzenlenmiş ve tekrar yayına verilmiştir. Keyifli okumalar dilerim... İlk yayın...