Mars'ın sarsması ile uyanıp banyoya girdim. İki gündür yaşadıklarım gerçekten çok ağırdı. Ama bunları düşünürsem daha fazla direnme gücüm kalmayacaktı. Suyu açıp altına geçtim. su daha ısınmamış depoda kalan son sıcak suyu da Mars kullandığı için ilk önce ılık daha sonra ise tamamen soğuk su ile kısa bir duş aldım. Giyinip çıkınca Hektor ile Mikan'ın sohbet ettiklerini gördüm.Hektor bana bakıp eliyle yanını gösterdi. Yanlarına gidip oturdum. Mikan daha iyi görünüyordu. Evden ayrıldığımızda gerçekten asla toparlanamayacak diyordum.
"Mars nerde?" dedim. Bekleyeceğini söylemişti ben duşa girerken.
"Çok yorgundu odasına yolladık" dedi Mikan.
"Sen nasılsın?" Mehmet'e bakınca benim için gerçekten endişelendiğini gördüm.
"İyiyim Hektor. Benim için endişelenmene gerek yok" dedim. İki günde hayatı değişen bir tek ben değildim. Bu yüzden tek mutsuz ve kötü olan benmişim gibi ortalıkta dolanamazdım.
"Ne yapacağız Dünya. Geçmişimi daha doğrusu geçmişimizi kesit kesit hatırlıyorum. Korkunç zamanlar yaşadık. Şimdi tekrar başlıyor"
"Açıkçası Hektor ben de ne yapacağım bilmiyorum. Her şey birden oldu. Deccal'i ömrümüz boyunca tutsak edemeyiz. Ayrıca öldüremeyiz de. Of hiç bir şey bilmiyorum!" dedim. Başım zonkluyordu.
Mikan koluma dokunup gülümsedi "Beraber halledeceğiz yalnız değilsin canım!" dedi. Mikan gerçekten toparlanmıştı ve eskisi gibi duygularını gizleyerek güçlü görünmeye çalışıyordu. "Neyse gidip dinlen. Akşam bazıları katılacakmış bize. Silvia akşam senin de onunla karşılamanı istiyor gelenleri" diye ekledi.
"Venüs ve birkaç savaşçı kardeşimiz daha gelecek zaten. Karılırım bende rahibeye" dedim. İkisine de sarılıp odadan çıktım. Axel de odasına dönüyordu.
"Marslar Azarahal'a bekçilik yapıyorlar. Bu böyle olacak gibi değil. Deccal'i çıkarmak için aramızdan birinin bir damla kanı yeter. Risk alıyoruz. Deccal çıktığında ki kesinlikle çıkacak, karşısında kim varsa öldürecek!"
"Axel bana akşama kadar izin ver. Dinleneyim sonra kalıcı bir çözüm bulmaya çalışacağım. Bir de Sinem nerede? Onu görmem lazım" buraya geldiğimizden beri Sinem nasıl ne yapıyor bilmiyordum. En yakın arkadaşımı yalnız bırakmıştım istemeden.
"Sinem Eric ile beraber kütüphaneye gitmişti en son" dedi. Yanımdan geçip odaya giderken bağırdı "Akşama kadar bir çözüm bulmaya bak. O buradayken hiç birimizin gözüne uyku girmeyecek"
Cevap vermedim zaten verecek bir cevabım yoktu. Deccal'i burada tutmam elimde pimi çekilmiş bomba tutmam gibiydi. Aşağı katlara inen merdivenlere yönelince gözlerim yanmaya başladı ve belki de bana yardımcı olacak bir görüşe çekildim.
Etrafıma bakınca Dünya'da olmadığımı hissettim. Her yer de sadece gümüşi renkler hakimdi. Sanki yeşiller morlar sarılar hepsi gümüş gibi görünüyorlardı. Nerede olduğumu anlamıştım.
"Dünya bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?" dedi Venüs.
"Evet Deccal burada kendi isteği ile kalacaktır"
Hektor bundan pek memnun gibi görünmüyordu. Etraftaki ruh taşlarına dokunuyor ve İjen kelebekleri kozalarını henüz görmemişti. İjen kelebeklerinin diğer adı ruh kelebekleriydi. Gümüş bir ışık yayarlardı. Dünya'da sadece ışığı fazla ruhların etrafında dolaşırlar ve normaller insanlara parıltı olarak görülürlerdi. Bu kelebekler kozalarını inci şeklinde meyve veren ruben ağaçlarının küçük yapraklarına yaparlardı. Ruben ağaçları ise sadece ruh boyutunda yaşarlardı. Hades'in gezegeninde ruben ağaçlarının akrabası olan herbon ağaçları vardı. Herbonlar rubenlerden daha kalın ve bodurlardı. Ve incileri rubenlerin gümüş incilerinin aksine bembeyazdı. Bu yüzden rubenler inci ağaçlar olarak bilinirken herbonlar hayalet ağaçlar olarak tanınırlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Günlükleri
FantasyEski çok eski bir hikaye. Unutulmuş ve unutulmak istenmiş bir kehanet. Kehanetin getirileri ve tüm bunların arasında güçlerine mi yoksa birbirlerine mi güvenmelerine karar vermeye çalışan sayıca az ama elementlerce güçlendirilmiş insanlar. İyilik hi...