30. Bölüm

112 85 7
                                    


Fairuz adlı arap şarkıcının şarkısı ile bu bölümü yazmayı başardım. Şarkının adı Kanou Ya Habibi ;)

Yere inmeden önce Sirius mergoxlar ile arasında bir hendek oluşturdu. Mergoxlar daha önce de belirttiğim gibi güçlü ama bizim gibi zeki değillerdi. Hendeğe düşen mergoxları su ve havanın birleşimi olan buz elementi ile dondurup kalplerini yakmaya başladık. Altı mergox umduğumuzdan daha kolay bir şekilde ölmüşlerdi. Sirius'a sarılıp güvende olduğumuz için mutlu olurken havayı yırtan bir kükreme ile donduk. Bu ejderimden geliyordu. Dönüp ona baktığımızda düzinelerce okun vücuduna saplandığını gördük. Ve daha düzinelerce ok koyulmuş yaylar bize dönüktü. Okları tutanlar orktu ve hiçbiri dost canlısı görünmüyordu. Ejderimin ağlayışları benimde ağlamama neden olurken Sirius gözlerimin içine bakıp "Bizi buradan ışınla hemen!" diye fısıldadı. Atlama yeteneğime odaklanırken bir elimle Sirius'un omzunu bir elimle de ejderimin yüzünü tuttum. Orklara öfkeyle baktım; kaçmayacaktım. Ruh hava ve atoma odaklanıp yaratıklara içimdeki üç elementi fırlatınca hepsi toza dönüştüler. Bu kadar güçlü olduğumu ara ara hatırlamalıydım. Orklar yok olunca ruh eşime ve zor nefes alan ejderime dokunup bizi ışınladım...

Yetenek kullanmak beni yormuştu ama bu yorgunluk her zamanki gibi bayılmama neden olmamıştı. Sirius ile birleştiğimde üzerimdeki güçlerimi kısıtlayan ne kadar karanlık büyü varsa hepsi bozulmuş olmalıydı.

Bariyerlerin içine ışınlanır ışınlanmaz Sirius'un elini bırakıp ejderime baktım. Skies sessizce gözyaşlarını dökerken gözlerimi kapattım.

"Skies beni duyuyor musun oğlum?" telepatime kelimelerle karşılık veremese de içime yayılan sıcak dalgalarla duyduğunu anlamış oldum. "Ölmene izin vermeyeceğim..." gözlerimi açıp yüzüne baktım. Gözyaşları kanla karışmıştı. Okların açtığı yaralardan süzülen kanlar ejderhamı zayıflatıyordu. Ne yapacaksam hemen yapmalıydım. Kardeşlerime ihtiyacım vardı.

"Venüs!" diye bağırdım tekrar ağlamaya başlarken. Etraftaki insanlar sessizce beni izliyorlardı. Sirius elimi tuttuğunda ona baktım.

"Dünya onu kurtaramayız"

"Ölmesine izin vermeyeceğim!"

"Buradayım kardeşim..." Venüs'ün fısıltısı ile arkama baktım. Yanında Ay, Sedna, Mars ve Merkür de vardı. İnsanların arasından diğer savaşçıların çıkıp yanıma yürüdüklerini gördüm.

"Neye ihtiyacın var?"

"Çemberlerinizi açmanıza ihtiyacım var Plüton" her savaşçı kendi çemberini kurduğunda oluşacak enerjiyi kullanıp ejderhamı iyileştirebilirdim.

"O halde elimizden geleni yaparız!" Merkür'ün etraftaki insanların uzaklaşmalarını söylediğini duydum. İnsanlar aydınlığın tarafındaki avcılar, periler ve diğer mistik türlerden de oluşsalar üzerimizdeki engeller kalktıktan sonra güçlerimiz artmıştı; ne derece güçlendiğimizi bilmiyorduk ve zarar görebilirlerdi. Yolda gelirken orkları sadece üzerlerine elementleri üflemem ile yok etmiştim.

Savaşçılar elementlerini çağırıp koruyucu çemberlerini oluştururken parlamaya başlamışlardı. Öyle güzel görünüyorlardı ki geçmişteki bir anı aklıma geldi.

"Dünya, Venüs koşun sarayın bahçesi yanıyor..." Mars ikimizi peşinden sürükleyerek balkona koşuyordu. Merak duygumuz had safhada idi. Ablamlar ortada değillerdi ve Ay ile kuzenlerimizde yoklardı. Balkona çıktığımızda Ay ve kuzenlerimizden akran olanların balkondan aşağı baktıklarını gördük.

"Çok güzeller!" konuşan Yeras'tı. Sirius'un kardeşi Peras'ın ikiziydi. Aşağı baktığımızda bahçenin alevler içinde olduğunu gördük. Önce korksam da ardından hayranlıkla bakmaya başladım. Mars'ın dediği yangın savaşçıların havadaki sihri kullanarak ateş çemberleri oluşturmalarıydı. Bizden birkaç yaş büyük savaşçılar sarayın bahçesinde ateş elementinin desteklendiği çemberleri açma eğitimi alıyorlardı.

Dünya GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin