◇ Bölüm 7◆

51 11 4
                                    

Geç bir bölüm oldu ama umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.

Biriken düğümlerin, göz yaşıyla birleşip dünya'ya huzur getirmesi.. İlk başta çok saçma geliyor değil mi? Bende öyle düşünmüştüm. Boğazda biriken düğümler çözülmediğinde canını yakıyordu insanın. Sonrasında göz yaşı özgür olup düşüyordu toprağa. Ve buna huzur deniliyordu. Aslında evet, huzurdu bu.
Nemli gözler, şişmiş burun ucu, pembeleşmiş alt dudak ve bir o kadar kırmızı yanaklar...

Bu duruma hepimiz alışkındık aslında: çünkü içimizde sakladıklarımızı bir süre sonra aynı yerde tutamıyorduk. Taşıyordu eninde sonunda. Sığmıyordu yerine. Göğüs kafesi sıkışıyor, nefes kendini haps'ediyordu.

İçimde büyüttüğüm küçük yaralı kız çocuğu, özgür olmak istiyordu. Sığmıyordu kafesine. Boş satırların ortasına terk edilmiş öznesiz, zarfsız bir kelime gibi hissediyordum. Sağ'ım sol'um boştu. Önüm arkam karanlıktı. Ama gökyüzünden ışık geliyordu. İşte o ışık, bütün karanlığı bir hiç ediyordu.

Dolabımdan neredeyse hiç giymediğim kıyafetlerimi çıkarıp yatağın üzerine düzgün bir şekilde koydum. Ayşe, hangileri giyilebilir gibi bir değerlendirme yapıyordu.
"Bak bu kırmızı güzelmiş. Sana da yakışır. Niye giymiyorsun?" alt dudağımı sarkıtıp 'beceriksizin tekiyim' bakışı attım.
"Bunu nereden aldın? Cidden zevkinden şüphe etmeye başladım. Azıcık kız gibi giyinsene!" Elinde tuttuğu sarı elbiseyi -ya da elbiseyi pek andırmayan şeyi- gözüme sokacak gibi sallıyordu.
"Zevkin gerçekten beş para etmez tatlım. Acilen alışverişe çıkacağız hemde bu haftasonu. O zamana kadar benim dolabımdan giyineceksin.." kafamı 'hayır' der gibi salladığımda kaşlarını çatıp işaret parmağını bana doğru uzattı. "İtiraz kabul etmiyorum!" Elinde tuttuğu sarı elbiseyi yere fırlatıp kendi dolabına doğru yürüdü. Dolabını açtığında ufak çaplı bir şok geçirmiştim. O kadar parıltılı elbise doluydu ki..
Parıltılı şeyler midemi bulandırıyordu. Bu yüzden sade giysiler alıyordum.

Giysilerin arasından kırmızı, üzerinde çiçek motifleri olan elbiseyi elime tutuşturduğunda gözlerimi kısarak Ayşe'ye baktım. "Düğüne gitmiyoruz, okula gidiyoruz. İkisi arasında fark var. Biliyorsun değil mi?" gözlerini kısarak beni taklit ettiğinde istemsiz bir şekilde gülümsedim. "Tatlım.. Bizim okula tanga'nın üstüne etek giyip gelenleri tanıyorum. Bu elbise gayet masum. Ve sen bu tip giysilere alışık olmadığın için böyle düşünüyorsun. Çabuk gidip dene, makyajını ben yapacağım." cevap vermeme izin vermeden elbiseyi elime tutuşturduğu gibi banyoya itekledi beni.

Elbiseye kısa bir bakış atmıştım. Kesinlikle bana yakışmazdı. Ama Ayşe'nin çenesini çekmeye hiç niyetli değildim. Nasıl olsa üzerimde gördüğünde o da fikrinden vazgeçecekti.

Elbiseyi deneyip banyodan çıktığımda Ayşe elinde ki telefonla meşguldü. Bakışlarını kaldırıp elbiseye baktığında elinde ki telefonu düşürüp ağzı aralanmıştı. Bu haliyle komik görünürken yanıma gelip elbiseyi inceliyordu.
"Beline tam oturmuş, kalçalarında da güzel duruyor. Benden çok sana yakıştı. Cidden.." bir iki adım geriye gidip oradan incelemeye başladı. 'Eserimle gurur duyuyorum' bakışı atıyordu.
"Cidden çok güzel görünüyorsun tatlım! Makyajını yapıp okula gideceğiz."

Birbirinden farklı makyaj malzemelerin olduğu masa'nın önüne oturup aynada ki yansımamla bakıştım.
Demek sende güzel olabiliyormuşsun. Kendini bir hiç görme artık! Uzun zamandır sesi çıkmayan iç sesim konuşuyordu. Kendimi bir hiç olarak görmüyordum. Sadece boşlukta hissediyordum. Hissizlik ve kafa karışıklığı gibi.

Dudaklarıma sürdüğü şeftali tadında pembe parlatıcı elbisem ile uyuyordu. Saçlarıma birşey yapmamıştı. Sadece biraz rimel biraz da allık ve hafif bir parlatıcıyla işi bitirmişti.
"Beğenmişsindir umarım." Gözlerini kısarak yine beni taklit etmişti. Doğru söylemek gerekirse beğenmiştim. Biraz farklı hissediyordum sadece.

Donmuş KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin