4.Bölüm

243 30 31
                                        

Multimedia'da Ufuk, Mine ve Savaş var. Bu bölümü multimedia'da bulunan şarkıyla okumanızı öneririm.

Keyifli okumalar!!

"Ölüm, her yerde uyanıktır."

Ufuk, ne yapacağım diye deli divane düşünürken zaman dolmuş, gün aydınlanmıştı. O gece uyumamıştı, uyuyamamıştı. Gözleri de kaderine mahkum olmuştu anlaşılan. Saat sabahın yedisiydi ve Ufuk, gece boyu Savaş'ı izlemiş, Mine de kocasının omzuna başını yaslamış, Ufuk'un tahmin ettiğine göre ince pikesini üstüne çekerek uyuma taklidi yapmıştı.

Ufuk, kolundaki metal saate bakıp mahmur mahmur esnerken oğlu Savaş'ın ağlamaya başladığını duydu. Salondaki oturduğu sandalyeden kalkıp yan taraftaki odaya girdi. Dün yaptıkları minik yatağın yanına giderek "Yine mi uyandın be oğlum! Daha birkaç saat önce yatırmıştım seni. Tamam hadi gel bakalım" diyerek kucağına aldı oğlunu.

Ufuk'un oğluna duyduğu sevgi bambaşkaydı. Çünkü uzun yıllar boyunca karısıyla çocuk sahibi olamamışlardı. Tüm hastalık karısında olmasına rağmen karısını çok sevdiğinden onu bırakmamış, birlikte sabrederek mücadele vermişlerdi. Ve uzunca bir süreden sonra duaları kabul olmuş, tatlı mı tatlı bir bebek, Savaş doğmuştu. Bundan dolayı Savaş'ı annesi de babası da çok seviyordu.

Ufuk, Savaş'ın büyüyünce çok iyi bir evlat olacağına adı gibi emindi. İki dakika sonra oğlu kucağında tekrar salondaki neredeyse tek bıraktıkları şey olan sandalyesine kurulmuştu.

"Dilerim güvenilir arkadaşlıklar kurarsın. Şansın hep seninle birlikte olsun. Mavi bir gökyüzün, dünyan, ne zaman yolunu kaybetsen kalbiyle senin pusulan olucak bir yol arkadaşın olsun Savaş'ım, canım oğlum. Eğer bana bir şey olursa seni çok sevdiğimi, her zaman kalbimde olduğunu bil" oğlunun kulağına fısıldamıştı. "Ahh, ne kadar duygusal bir konuşma oldu bu" dedi sanki daha iki yaşında olan Savaş, dediklerini anlıyormuş gibi.

Ufuk, oğlu ile konuşurken en son kahvaltıyı hazırladığını gördüğü karısının seslenişine odaklandı. "Hadi kahvaltıya" Emir verir gibiden çok rica eder gibi çıkmıştı sesi. Zaten Mine, nazik ama dediğini yaptıran güçlü bir kadındı.

Mine, ifadesiz bir yüzle Ufuk'un kucağına doğru eğilip Savaş'ı tuttu. Oğlunu elleriyle sıkıca kavrayarak yerde, sofra bezinin üzerinde kurduğu sofraya oturdu. Elindeki biberonu oğlunun eline vermeden önce yanağını öptü.

Savaş'ın biberondaki sütü tüketmesini izlerken mutfaktan bir şey unuttuğunu hatırlayarak yüzünü ekşi bir şey yemiş gibi buruşturdu. Kocasına hemen döneceğini söyleyip Savaş'ı Ufuk'a verdi.

Biraz sonra haşladığı yumurta için elindeki tuzla döndüğünde Ufuk'un kahverengi saçlarının karışmış, yüz hatlarının gergin oluşunu görerek ne kadar çekici olduğunu düşündü. Tuzu yere bıraktıktan sonra çekici olmasını umduğu bir gülümsemeyle Ufuk'un yanına oturdu. Kocasının yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

Ufuk, Mine'ye döndüğü sırada birden kapı çaldı. Ufuk'un kucağında Savaş olduğundan Mine kapıya koşarak "Ben açarım sevgilim" derken son kelimesinin son hecesini uzatarak söylemişti.

Mine, demir kapı kolunu tutup açtı. Kapı açılmayınca sabahtan beri hiç kapıyı açmadıklarını ve kapıyı dün gece yatmadan önce kilitlediğini farkederek kilidi çevirdi. Kapıyı açtı ve endişe verici bir sesle "U-ufuk!?" dedi.

Ufuk, Savaşla oynamayı bırakıp kimin geldiğine ve karısının seslenişine bakmak için kafasını daha çevirmeden mafyaların gelme tahmininin ruhunun derinliklerinden, saklamak istediği yerden çıkıp beynine ulaşmasını engelleyemedi.

KARANLIK YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin