"Geziye gidiyoruz." Başımı Louis'nin yastığından kaldırıp onlara baktım. Harry heyecanla gülümsüyorken, Louis somurtarak bana bakıyordu.
"Neden?" Harry gözlerini devirip anlatmaya başladığında Louis oflayıp yanıma uzandı. O andan itibaren Harry'nin söylediklerini anlayamadım zaten. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Vücutlarımızın her bir santimi birbirine değerken ve yüzlerimizi çevirsek burun buruna gelebilecekken kendimi çığlık atmamak için zor tutuyordum. Bu zordu. O kadar zordu ki sevincimi içimde tutamayıp ufaf bir çığlık attım. Neyse ki Harry bunu anlattıklarına tepki olarak algıladı ki Louis'nin pek dikkatini çekmedi. Neyse ki.
"Bak Louis gördün mü, herkes senin kadar isteksiz değil." Louis tekrar gözlerini devirip bacaklarını benimkilerinin üzerine attı. Anlıyorum, böyle yatmayı seviyordu. Tanrım, benimde kalbim vardı. Ve biraz daha bu hızla atmaya devam ederse bir kaç saniyeye kalmaz bayılacaktım.
"Gitmek istemiyor musun?" Dikkatimi başka yerlere odaklamak adına yaptığım bu konuşma sonrasında yüzünü bana çevireceğini bilseydim asla bu işe kalkışmazdım. Onunla bu kadar yakın olmak yeterince zorken gözlerimi kapatıp başımı tavana çevirdim.
"Aria, bu aralar morali çok bozuk. Onu yanlız bırakmak istemiyorum." Yine, ondan bahsediyordu ve içimde varolan tüm sevinci mahvediyordu. Aynı zamanda heyecanımıda.
Yataktan kalkıp kapıya doğru yürürken Harry'nin omzuna vurup gülümsemeye çalıştım.
"Ben varım." Aynı şekilde gülümsediğinde kapıyı açıp dışarı çıktım. Bu hallerime alışmışlardı. Cidden yani, Louis'nin beni anlamıyor olması çok saçmaydı. Konu her o ve Aria'dan açılsa suratımı asıyor ve ortamdan ayrılıyordum. Ama o her seferinde tüm saflığında gelip neyim olduğumu anlamak için benimle konuşup duruyordu. Anlatmamakta ısrarlı oluşumda onu durdurmuyordu üstelik.
"Yine bir şey mi oldu?" Yurdun bahçesinde ki banklardan birine oturmuş Sasha'yı aramıştım. Ancak sesinin sıkılmış çıkması daha da gerginleştirmişti beni. Onu arayıp rahatlayacağımı umarken pek işe yaramamıştı.
"Pardon. Her seferinde seni aramamalıyım." Derin bir nefes verip gözlerimi kapattığımda karşı taraftan ses gelmiyordu.
"Üzgünüm, Pradio. Annemle kavga ettik ve canım sıkkındı." Gözlerimi açmadan başımı bankın yüksek olan arkasına dayadım.
"Neden kavga ettiniz?" Ailesiyle arası pek iyi değildi. Sürekli kavga ederler ve Sasha'nın hiçbir işe yaramayacağını söylerlerdi. Ve onlar duygusal olmayan Sasha'yı ağlatabilen tek insanlardı.
"Benden nefret ediyorlarmış." Sesi kısık çıktığında başımı kaldırıp kaşlarımı çattım. Durum her zamankinden ciddiydi sanırım.
"Keşke seni doğurmasaydım dedi. Liam, ben kötü biri miyim?" Ağlamaklı çıkan sesini duyunca gözlerimi kapatıp bu anın bir an önce bitmesini bekledim. Sasha bu halde olduğunda o kadar çaresiz oluyordum ki diyecek bir şey bulamıyordum. En sonunda bir şeyler düşünüp konuştuğumda hıçkırıklarını duyabiliyordum.
"Hayır, tabiikide değilsin. Bu dünyada bana katlanabilen tek insan sensin. Nasıl kötü olabilirsin ki?" Zoraki bir şekilde güldüğünü hayal edebiliyordum. Söylediklerim onun moralini düzeltmek için işe yarar değildi.
"Senden kimse nefret edemez şirine. Bu imkansız bir şey." Bu sefer kıkırtısını duyduğumda rahatladığımı hissettim. Onun ağlaması beni mahvediyordu.
"Beni seviyor musun?" Hıçkırıkları durmuştu ama sesi hala çatallı çıkıyordu.
'Seni çoook seviyorum." Harfleri uzatarak söylememe kahkaha attığında bende gülümsedim.
"Daha iyi misin?" Kahkahası durduğun bir kaç saniye ses gelmedi.
"Ağlamam dursun diye öyle söyledin değil mi?" Kızgın sesi kulaklarıma dolduğunda bu sefer ben kahkaha attım.
"Hayır, seni gerçekten seviyorum. Ama onun da bir etkisi olmadığını söyleyemem." Kıkırdadığında bacaklarımı açarak bankta biraz daha yayıldım. Yeniden konuştuğunda sesi daha iyi geliyordu.
"Sana ne oldu?" Louis'yi hatırlamamla yüzüm tekrar asıldığında gözlerimi devirdim.
"Ah, her zamanki şeyler." Yanımda ki hareketlenmeyle başımı oraya çevirdiğimde Louis'nin kaşları havaya kalkmış bana baktığını gördüm. Evet, moralimi düzeltmeye gelmişti.
"Liam ben kapatmalıyım annem çağırıyor. Acaba yine neye kızacak?" Sitemkar sesini duyduğumda Louis'den gözlerimi çevirip bacaklarıma baktım.
"Fazla bağırma olur mu? Seni üzmesine izin verme." Bir kaç saniye ses gelmediğinde kaşlarımı çatarak doğruldum.
"Şirine?" Kıkırdadığında ne olduğunu anlamadığımdan öylece bekledim.
"Pardon, başımı sallıyordum." Kahkaha attığımda bana katıldı ve biz bir kaç saniye böylece güldük. Yanımda Louis'nin olduğunu unuttuğum bir kaç saniyede.
"Pekala, ben gidiyorum." Sesi yeniden sıkıntıyla dolduğunda küçük bir tebessüm belirdi yüzünde.
"Görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra Louis bir kaç kere öksürüp ona dönmemi sağladı.
"Kimdi o?" Sesinde ki garip tını beni şaşırtsa da omuz silkip konuşmayı başarabildim.
"Sasha." Bir süre sonra gülümsediğinde bende gülümseyip önüme döndüm. Sadece bir gülümsemesinin üzerimde ki tüm üzüntüyü alması inanılır gibi değildi.
"Geziye gelmeye karar verdim." Başımı kaldırıp ona baktığımda gülmeye devam ediyordu. Başımı sallayıp önüme döndüğümde her ne kadar sormak istemesem de kendimi tutamayıp konuştum.
"Aria?" Omuz silkip bana doğru döndüğünde heyecanlanmama aldırmadan bende ona döndüm.
"Arkadaşlarımla vakit geçirmek istiyorum." Arkadaş. Tabii ya.
Lilo geldii. Arkadaşlarım ilk bölümde ki yorumlar için çooook teşekkür ederim. Lütfen bu bölüme de öyle yorumlar yapın. Bölümün kısalığı için üzgünüm ama bundan sonra böyle olmak zorunda. Darling ve bunu aynı günler ve her gün yayınlamam için böyle olmalı. Neyse, şimdiden yorumlarını ve vote'larınız için teşekkür ederim *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible(Lilo)
FanfictionSanırım şimdiye kadar yaptığım en yanlış şeyler listesinin başında en yakın arkadaşıma aşık olmak, var. İşin garip tarafı yaptığım en doğru şeyinde bu olduğunu düşünüyorum. Çelişkiler içinde ki bu düşüncelerim, tamamen, imkansız. Ona bunu söylerse...