Long Island'da varmıştık ve Melez Tepesine ulaşmaya çalışıyorduk. Buraya kadar yürüdüğümüz yolda kimse konuşmamıştı. Sadece Leo arada bir saçma espriler yapmıştı ve gülmeye hiç halimiz yoktu. Büyük bir ihtimal dünyadaki en sıkıcı inananlar grubuna çattığını filan düşünüyordu. Ama bizim aklımızda sadece kitaplar vardı.
Melez Kampına gitmekte olduğumuz için heyecandan ölüyor olmalıydım ama aklımdan orayı yok etmek zorunda kalıp kalmayacağım bir türlü gitmiyordu. Bunu yapabileceğimi gerçekten sanmıyordum. Umarım küre ya da o şey her ne ise onu yok ettiğimizde hayal dünyamız, hayatlarımızı değiştiren şeyler ve hayattan zevk alma sebeplerimiz yok olmazdı.
"Vay canına, gerçekten harika yol arkadaşlarısınız."
"Kapa çeneni Leo. Burda kitapları yok etmekten bahsediyoruz. Bu zamanlarda bizden eğlenceli bir şey yapmamızı bekleme."
"Hey, hey ben de kitap okuyorum Daisy, tamam mı? Benimde hayatımı şekillendiren kitaplar var. Bende sizin kadar üzgünüm ama bunu belli etmek zorunda değiliz. Bu dünyayla geçecek son günlerimizin tadını çıkarmalıyız." dedi Leo ve zorda olsa suratına hafif bir gülümseme eklemeye çalıştı.Daisy'e sert bir bakış fırlattım. Leo haklıydı. Son günlerimizin tadını çıkarmalıydık. Daha sonra bu günleri hatırlamayacak bile olabilirdik. Ve Leo, lanet olsun bunu hiç düşünmemiştim. O da yok olacaktı. Çocuk sadece biz küreyi yok edene kadar gerçekti. Sonra, gidecekti.
"Leo haklı. Son günlerimizin tadını çıkarmalıyız ve bunu birlikte yapmalıyız." dedim ve hafif bir gülümsemeyle Leo'ya baktım. O da gülümsedi. Sonra kızarmaya başladı. Hemen kafamı çevirdim. Neyse ki Claudia lafa girdi çünkü bu durum çok garipleşmeye başlamıştı."Kızlar, sizcede hava aniden kararmadı mı?"
Claudia gibi yukarı baktım. Evet aniden kararmıştı ve bu ürkütücü bir karanlıktı. Güneşli ve sıcak olan bugün birden bire bulutlu, soğuk ve karanlık olmuştu.
"Aman Tanrım, bunu duydunuz mu?" dedi Daisy, çok hızlı bir şekilde yanındaki ağacın tepesine doğru kafasını çevirdikten sonra.
Duyduğumuz ses çok garipti ve aynısı benim arkamdaki ağacın tepesinden de geldi. Sanki havadan gelen bir şey yavaş yavaş bize yaklaşıyordu. Karanlık olmasına rağmen bundan daha fazla karanlık saçan bir yaratığın havada süzüldüğünü gördüm. Hayır, hayır. Bir değil üç tanelerdi.
"Aman Tanrım, bu olamaz öyle değil mi?" dedim şok içerisinde ve gözlerimi onlardan ayıramayarak.
"Ne, ne?! Ben hiçbir şey göremiyorum. Çok karanlık." dedi Daisy gözlüklerini silip geri takarken.
"Aman Tanrılarım!" dedi Leo ve şoktan dolayı gerilerken ayağı bir ağaç köküne takıldı ve yere düştü. Bunu gören yaratık hızla Leo'ya doğru uçmaya başladı.
"Ruh Emiciler!" dedim ve Leo'ya doğru uçmakta olanının dikkatini çekmek için ona doğru koşmaya başladım. Bu sırada başka bir tanesi bana doğru bir manevra yaptı ve bu korkudan yere düşmeme sebep oldu. Öylece kalakaldım ve o da üstüme gelip ruhumu emmeye başladı.Kesinlikle iğrenç bir histi ve hayal ettiğimden çok daha kötüydü. Beynimdeki iyi düşüncelerin ve içimdeki iyi hislerin hepsinin ruhumla karışıp dışarı çıktığını hissediyordum. Beynimde görüntüler belirmeye başladı. Gözlerimin önünde ablamın, en iyi arkadaşımın, intihar ettiği ana dair anılarım tekrar gözlerimin önüne geliyordu. Okuldan eve gelmiştim ve en iyi arkadaşımın artık içinde bulunduğumuz aileye ve dünyaya dayanamayıp pes ettiğini görmüştüm. O günden beri gerçek dünyadan nefret ediyordum ve kendimi kitaplara ve hayal gücüme vermiştim.
Üstümde olan ruh emici bir süre sonra beni bırakıp Claduia'nın ruhunu emmekte olan ruh emiciye katıldı ve ikisi birden kızın ruhunu emmeye başladılar.
Çok sarsılmış ve boş hissediyordum. Gördüklerimden sonra zor da olsa ayağa kalktım ve düşünmeye çalıştım. Leo ve Claudia'yı kurtarmam gerekiyordu ama nasıl?
"Tanrım, Lucy onlara yardım etmeliyiz." dedi Daisy, çok korkmuş bir ses tonuyla.
"Ama nasıl? Yanımızda bir büyücü yok ki." dedim ve sonra kesinlikle en ihtiyacımız olduğu anda ilk defa iyi bir şey oldu.
"Doğru. Yanınızda iki büyücü var." dedi iki erkek sesi aynı anda. Ben daha sesin geldiği yöne bakamadan da ikisi yine aynı anda bağırdılar: "Expecto Patronum" Sonra çok parlak bir ışık çıktı ve her yeri aydınlattı.Işık gittiğinde ruh emicilir de gitmişti.
Daisy Claudia'ya ben de Leo'ya koştum. Onları kaldırdık ve büyücülerin kim olduğunu görmek için kafamızı çevirdik.
"Aman Tanrım!" dedik hepimizi aynı anda. Aslında Leo Tanrılarım demişti ama neyse, demek istediğimi anladınız.İki, turuncu saçlı çocuk yüzlerinde büyük bir gurur ifadesiyle bize bakıyorlardı.
"Tamam, tamam o kadar da büyültülecek bir şey yok canım." dedi birisi. Ayrıt edemiyordum çünkü ikizlerdi. Bu sabah yaşadığımdan daha da büyük bir şok yaşıyordum şimdi. Ağzım açıktı ama kelimeler çıkmıyordu. Ve bu durumda olan tek kişi ben değildim. Leo, Daisy ve Claudia'da şoktalardı.En sonunda ruhu emilmemiş ve kendisinde olan tek kişi Daisy bir şeyler demeyi başardı.
"Siz... siz... Aman Tanrım! Frederick ve George Weasley!"
Umarım hikayenin gidişatını beğenmişsinizdir. Harry Potter'ın sadece filmlerini izledim ve ilk iki kitabını okudum bu yüzden ruh emicilerle ilgili tam olarak beklentinizi karşılayamadıysam lütfen özrümü kabul edin. Dediğim gibi her türlü eleştiriye açığım. Lütfen oy vermeyi ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. 😘😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyalar Karışıyor
FanfictionLucy herkes gibi sıradan bir gençti. Tamam belki biraz fazla kitap okuyordu. Belki okuduklarına çevresindeki insanlardan daha fazla inanıyordu. Belki kitaplardaki karakterlere aşık oluyordu. Ama Lucy her zaman doğduğu dünyanın sıradan ve sihir veya...