Bölüm 1

329 11 3
                                    

"Dur, Lucy. Yeteeeer!" diye bağırdı bana Claudia. Sanırım yastığı bu sefer çok sert atmıştım.

O kadar okul ve aile olaylarından sonra sonunda üç kız olarak herşeyi üç aylığına geride bırakıp New York'a gelmiştik. Bir otelde kalıyorduk ve bu otel Empire State binasına çok yakındı. Burayı en çok ben istemiştim çünkü okuduğum kitaplardan favorim Percy Jackson'dı ve bu binanın o kitapla çok ilgisi vardı.

Daisy İngiltere'ye gitmek istemişti. Böylece Londra 'ya gidip sahte Diagon Alley'i ziyaret edecek ve ordayken Harry Potter sadece kitap değilmiş gibi davranacaktı. Bunu düşünmek ya da ona hatırlatmak istemiyordum ama maalesef onlar sadece kitaptan ibaretti. Biliyorum bu çok sinir bozucu. Düşününce bile midem bulanıyor. Ama insan bunu düşünmez ve inanırsa kafayı yiyor. O kadar farklı dünyaların gerçek olduğunu düşünsenize. Dünya dünyalıktan çıkardı. Yine de düşünmesi bile güzel. Evet, evet sanırım üniversiteye kadar buna inanacağım.

"Özür dilerim Claudia. En iyisi ben gidip buranın internet şifresini öğreniyim."
"İyi fikir bizde havuz için giyiniriz." dedi Daisy. Ve böylece pijamalarımı çıkarıp aşağı lobiye indim.
Resepsiyona gittim ve internet şifresini sordum.
Çok garip New York'un göbeğinde internet olmadığını söyledi.
"Afedersiniz, sanırım yanlış duydum az önce internet olmadığını söylediğinizi sandım da."
"Doğru duydunuz bayan. İnternet iki gündür yok. Sebebini daha öğrenemedik ama New York'ta şuan internet yok, televizyon ve telefonlarda çekmiyor."
"Buraya tatil yapmaya geldim ve telefonsuz, internetsiz ve televizyonsuz tatil yapmamımı söylüyorsunuz?"
"Elimden gelen bir şey yok maalesef efendim."
" En azından en yakın kitapçıyı söyler misiniz? Yoksa kitaplarda mı çekmiyor?" dedim ve tip tip adama baktım. Sanırım çok sert baktım çünkü gözlerini korkuyla benden kaçırdı.
"Tabiki kitapçı gösterebilirim. Otelden çıkınca bu caddedin sonuna kadar yürüyün. Sağda dar bir yol göreceksiniz. Oranın sonunda bir kitapçı olması lazım." Teşekkür ettim ve otelden çıktım.

Anlayamıyordum, bütün New York'ta internet, telefon ve televizyon yoktu. Tabiki kitabım ve arkadaşlarım varken onlara ihtiyacım yoktu ama çok büyük bir terslik dönüyor olmalıydı.

Ben bunları düşünerek yürürken bir şey fark ettim. Gitmeye çalışmakta olduğum yoldan bana doğru insanlar koşmaya başladı. Sanki çok büyük bir karmaşadan kaçıyorlardı. Ablamın bir sözü vardır: "Asla insanların kaçtıkları şeylere yaklaşmaya çalışma Lucy. Merak her zaman iyi değildir." Ama ablam burada değildi öyle değil mi? Üstelik gerçekten çok merak ediyordum. İnsanların kaçmaya çalıştıkları şeye doğru yürümeye başladım.

Çok fazla insan vardı. Birbirlerinin üstlerinden geçiyorlardı. Arabalarını bırakıp koşmaya başladılar. Anlayamıyordum, insanların bu denli korktuğu şey bu sıkıcı dünya da ne olabilirdi ki?

Sonra cevabımı hiç de iyi olmayan bir şekilde aldım.

İki kocaman göz direk olarak, kalabalığın aksine orda durup kendisine bakan kızıl saçlı kıza bakıyordu. Bana...

Bunu fark etmem biraz zaman aldı ama Aman Tanrım. Baktığım şey, o bir... o bir... Minator'du.

Dünyalar KarışıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin