İçimdeki Canavar

70 5 6
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.Teşekkürler...

Rakibimin her tarafı kanıyordu ve kan görmek beni daha da heyecanlandırıyordu.Artık onu öldürmenin vakti gelmişti bir an için olsada bunun yanlış olduğunu düşündüm ama bu bir anlık bir şeydi.Ensemde bir el hissettiğim sırada son darbeyi vurmak üzereydim.Geriye doğru çok büyük bir hızla gitmeye başladım.Ağaçlara ve kayalara çarpıp onları parçalıyordum.Elimi iki yana açıp bir şeylere tutunmaya çalışsamda durmam 40 metremi almıştı.Beni fırlatan şeyi gördüğüm anda tüm hızımla koşmaya başlamıştım.O yerinden bir adım bile kıpırdamamıştı, ama bu benim işime geliyordu ne kadar hızlı öldürebilirsem o kadar çabuk diğer rakibime geçerdim.Yumruğumu büyük bir hız ve güçle savurmama rağmen benimle dalga geçermiş gibi tek eliyle beni durdurdu.Elimi sonuna kadar itiyordum ama kıpırdatamadım.Elimi kenara itip beni boğazımdan tuttuğu gibi yere yapıştırdı.Şaka değil gerçekten sert granitten oluşan toprağın içine girmiştim.O sırada sol kolumda bir iğne hissettim.Bir kadının beni yenmesi gerçekten takdir edilesi bir şeydi.Bunu düşünürken iğnenin etkisiyle uykuya daldım.Uyandığımda başımda Micheal, Paul, o kadın ve tanımadığım bir kaç kişi daha vardı.Kolumu kaldırmak istediğimde masaya bağlı olduğumu farkettim.Etrafımdaki insanların gözlerinde korkuyu görebiliyordum. Benden uzak durmaya çalışmaları da anlaşılmıştı.Neler olduğunu biraz da olsa hatırlayabiliyordum ama yaptıklarım gerçekten korkunçtu.Neden burada bağlı olduğumu bilsemde yine de "Neden bağlıyım?" diye sordum.Micheal "Sana ortak olması için gönderilen adamı öldürmeye çalıştığın için.Sarah orada olmasaydı bunu büyük ihtimalle yapacaktın da." dedi.Ben şaşırmıştım "Eğer o benim ortağımsa neden bana saldırdı?" dedim.Sarah olduğunu öğrendiğim kadın söze girdi "Senin gücünü test etmeye çalışıyordu ama sen çıldırıp onu öldürmeye kalkınca ben müdahale etmek zorunda kaldım." dedi.Beni durdurduğunu hatırladığım elini ne kadar saklamaya çalışsada yandığını görebilmiştim.Kendimi kötü hissetmeye başlamıştım "Durumu nasıl?" diye sordum.Doktor Peter "Vücudundaki neredeyse tüm kemikleri kırılmış ve geldiğinde çok zor durumdaydı.Eğer Sarah yetişmese ölmesi işten bile değilmiş.Ama yine de o üst seviye biri, bir kaç haftaya iyileşecektir." dedi.Bunu duyduğuma sevindim en azından katil olmamıştım.Micheal "Uslu duracaksan seni çözeceğiz evlat." dedi.Ben evet manasında kafamı salladım.Beni çözdüklerinde Sarah bana öfkeli gözlerle bakıyordu.O çocukla yakın olduğu her halinden belliydi.Elimden bir şey de gelmezdi zaten.Sonunda benim ne kadar üzgün olduğumu anlamış olacak ki elini bana uzatıp "Adımı duydun ama ben Sarah..." dedi bende elimi uzatıp "Memnun oldum, Evan..." dedim.Sonra o doktorla konuşurken ben de onu usuldan izlemeye başladım.Kırklı yaşların başında olmalıydı.Kahverengi saçlarının arasında bir kaç tel beyazlık farkediliyordu.Yeşil gözleri insanın içini ürpertiyordu.Gayet hoş bir bayandı ama beni ilgilendiren bunlar değildi.Orta yaşta bir kadından daha dinç görünüyordu ama beni rahatça yenebilmişti.Micheal sanki düşüncelerimi okumuş gibi konuşmaya başladı "Sarah başka bir ülkede görev yapıyordu.Ortağına yani Mike'a buraya kadar eşlik edip geri dönecekti ama gelmişken bizi de görmek istemiş.Sarah serumu ilk enjekte eden grupta yani ilk 8 kişide yer alanlardan biriydi." dedi.Demek ki annemi ve babamı görmüştü, onları tanıyordu.Sonra konuşmaya devam etti "Ana üst bizimki ama 19 yıl boyunca dünyanın neredeyse her tarafına yayıldık.Mike sana zarar vermeden seni denemek istemiş.Tabi sıralama olarak senden üstlerde olduğu için hem o gücünü kontrol edebilecek hem de sen ona zarar veremeyecektin.Ama her şey beklenildiği gibi olmadı.O nerdeyse bütün gücünü kullanmasına rağmen sen onu çok ağır bir şekilde yendin." diye bitirdi Micheal.Benim aklımda sorular oluşmaya başlamıştı "Eğer o benden daha güçlüyse ben onu yenmeyi nasıl başardım ve bu sıralama dediğiniz şey nedir?" dedim.Micheal derin bir nefes alıp "Enjekte ettiğimiz serumların içinde mikro boyutlarda güç ölçerler var, sahip oldugumuz teknoloji sayesinde bunu sizin kan dolaşımınıza enjekte etmemiz zor olmadı.Tüm dünyada bulunan serum sahiplerinde bu güç ölçerden bulunuyor.Sadede gelirsek bu aletler bizim gücümüzü tespit edebilecek şekilde tasarlandı ve gücü sayısal verilere çevirip sıralamaya gönderebilir.Anlık değişimler dahi olsa bu sıralamada değişikliğe neden olur.Mike senden sıralama olarak farklı bir gruptaydı ve senin onu yenmen teorik olarak imkansıza yakındı.Ama nasıl olduysa oldu ve sen onu yendin." dedi.Anlamış olduğumu göstermek için başımı salladım.Devam etti "7 sıralama grubu bulunuyor sırasıyla; Gümüş, Beyaz, Siyah, Kırmızı, Mavi, Yeşil ve Sarı.Sen bu gruplar içerisinde Kırmızı olan grubun 12. en güçlüsüydün ama birkaç dakikalık bir dalgalanmayla Beyaz gruba kadar çıkabildin.Bunun nasıl mümkün olduğunu biz de bilmiyoruz ama en kısa zamanda öğreneceğiz." dedi.

3 Hafta Sonra...

O olaydan sonra 3 hafta geçmişti.Üstte 2 aydır kalıyordum ve günlerim sürekli aynı şekilde devam ediyordu.Sabah güneş doğmadan kalkıp onlarca kilometre koşuyordum sonra dayanıklılık kazanmak için çeşitli haraketler ve dövüş antrenmanı yapıyordum en sonunda ise çeşitli dillerdeki temel ifadeleri, matematik, geometri, fizik, biyoloji derslerini alıyordum.Okulda derslerim ortalamanın üstünde olduğu için bunlar bana pek zor gelmiyordu.Onlarca kez zorlaştırılmış bir yaz okulu da denebilirdi.Üstteki kızlar arasında da popüler olmuştum.Beni parmaklarıyla gösterip kıkırdıyorlar ve benimle konuşmak için olur olmaz zamanları seçiyorlardı hatta benimle sabah koşuya çıkmaya çalışanlar bile oluyordu.Ama onlar için ağır kaçıyordu sanırım çünkü yolun yarısına gelmeden pes ediyorlardı.Sonradan öğrendiğime göre üstteki neredeyse hiç kimse benim kadar ağır ve çok antreman yapmıyordu.Ama şikayet etmemi gerektirecek bir durum yoktu güçlenmek istiyordum.Kardeşimi kurtarmak istiyordum.Dayanıklılık antremanımın zamanı geldiğinde Paul'un yanına gittim.Bugün farklı bir antreman yapacağımızı söyleyip üstten çıktı.Bende onu takip etmeye başladım üssün yanındaki ağaç ve bitkilerin yetiştiği botanik bahçesinden geçip büyük yapraklı çok geniş ağaçların olduğu bir alana vardık.Bir ağacın önünde durup "Bugün ağaçları yumruklayacaksın." dedi.Bu dediği çok garibime gitmişti "Paul unuttun galiba ama ben Kırmızı 2'ye kadar yükseldim bir ağacı yumruklamanın bana ne faydası olabilir hem bana en fazla ne kadar dayanabilir ki?" diye alaycı bir tonla konuştum.Kaşlarını çatıp bana baktı "Çok konuşma ve dediğimi yap evlat.Sana ne zaman faydasız bir antreman yaptırdım?" dedi.Bu konuda haklıydı yaptığım antremanlar hep beni daha güçlü, daha hızlı, daha iyi yapmıştı ama hala pek inanıyor sayılmazdım.Yinede ağacın karşısına geçip öylesine bir yumruk salladım ve inanılmaz bir şekilde ağaç bana karşılık verip beni geriye fırlattı.İnanamıyordum ağzım açık bir şekilde Paul'a baktım o gayet keyifli görünüyordu.Beni sinirlendirmekten büyük bir zevk aldığı belliydi "Evet evlat gördüğün gibi bu ağaç teknik olarak geliştirildi. Şuan üstünde çok büyük ağırlıklar olduğu için ayağındaki ağırlıkları çıkarmana izin veriyorum ama onları da eline takacaksın." dedi.Dalga geçer gibi söylemişti "Ağırlık eksilmeyecekse ne işime yarar ki?" dedim gerçekten mantıksızdı."Çıkar ve gör." dedi.Umursamaz bir şekilde ağırlıkları çıkartıp kollarıma taktım.Ona ters bir bakış atıp ağaca hücum ettim.Garip bir şekilde ağırlık değişmemesine rağmen çok rahatlamıştım.Resmen yerde kayıyor gibiydim.Bu antreman gittikçe hoşuma gitmeye başlamıştı.Yavaş yavaş ağacın hareketlerine alışıyordum.Saldırımı yaptıktan sonra saldırıdan sıyrılıp ağaca kontra bir sağlam yumruk atmam yeterli olur diye düşündüm.Saldırıdan sıyrıldım ama ikinci saldırı çok ani olmuştu. Refleksif olarak ondan zar zor kaçınabildim.Yumruğu vurdum, gayet iyi bir etki de hissetmiştim.Evet ağacı parçalamak bir yana zorla çatlatabilmiştim.Bu kadar kolay olabileceğini nasil düşünmüştüm ki?İstemsizce gülümsedim kolay olması benim de işime gelmezdi.Ne kadar zor o kadar güç demekti ne de olsa.Paul hala başımda bekliyordu.Normalde bana antrenmanı anlatır ve yanımdan ayrılırdı.Bu işte bir terslik var diye düşündüm ama ortaya çıkması için biraz beklemem muhtemelen yeterli olurdu.

3 Saat Sonra...

Tahminime göre 2 saatten uzun bir süredir saldırıyordum vücudum morluk ve kesiklerle doluydu.İşin garip yanı Paul yanımdan bir dakika bile ayrılmamıştı.Ağaç saatlerdir aynı şekilde tepki vermeye devam ediyordu ama ben yavaşlamaya başlamış olmalıydım.Çünkü dakikalar geçtikçe daha çok darbe alıyordum.Tabi tek darbe alan bende değildim ağaç içten içe çöküyordu.Dayak yiyordum ama ben de vurabildiğim sürece bir sorun yoktu ne de olsa çabucak iyileşebiliyordum.Vücudumun yanmaya başlamasını büyük bir zevkle karşıladım...

Paul'un Gözünden...

Saatlerdir antreman yapıyordu onlarca kez darbe almasına rağmen garip bir şekilde zevk alıyor gibiydi.Yüzünde aniden bir gülümseme beliriyordu.Ama hakkını yememek gerekir gayet iyi darbeler vurabilmişti.Ağaç içe doğru çökmüştü.Bir kaç sağlam vuruşla ağacı parçalaması işten bile değildi.Birden vücudunun kırmızı renge döndüğünü ve etrafındaki havayı yakmaya başladığını farkettim.Tam istediğim şey oluyordu.Başlıyordu...

Soğukların İçindeki ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin