3. Bölüm

152 17 5
                                    

Multimedia: Özge'nin bilekliği

  "Teyze yine mi ama ya?" diye söylenerek başlamıştım güne. Beni herzaman şu iğrenç şarkılarla uyandırmak zorunda mıydı bu kadın. Yine herzaman yaptığı gibi telefonumdan arsız bela şarkısı açıp, son sese kaldırıp, telefonuda yatağımın karşısındaki aynalı masaya indirmişti. Son seste olduğu ve odada benden başka kimse olmadığı için mecburen kalkıp şu iğrenç şeyi kapattım. Resmen işkence bu.
İnsanların müzik dediği şu saçmalığı kapatıp kendime geldikten sonra saate baktım. Dokuza geliyordu. Sanırım otellerin en nefret ettiğim özelliği buydu. Erken saatte kahvaltı. Biraz daha uyusak n'olurdu sanki.
Söylenmeyi bırakıp giyindim. Kahvaltı ya inip kendime güzel bir tabak hazırladım. Sanırım otellerin en sevdiğim özelliği de buydu. Açık büfe.
Teyzemin oturduğu masaya yaklaşırken ona kötü kötü baktım. Daha doğrusu bakmaya çalıştım ama becerememiştim. Zaten beni fark etmemişti. Karşısına oturup "Teyzecim çok merak ediyorum acaba benimle sorunun nedir? Neden bana bu işkenceyi yaptınız hanımefendi?" "Çünkü ben seni uyandımasam senin uyanacağın yok Özge'cim" dedi gülümseyerek. "Farklı uyandırma şekilleride var teyzecim. Mesela 'Özge kahvaltını buraya getirdim hadi canım kalk.' veyahut 'Bugün gün boyu arabamı alabilirsin bebeğim eğer uyanırsan anahtar masada' gibi " dedim hızlıca. Söylediğim şeyle gülüp yemeğini yemeye devam etti. Neden kimse beni takmıyorki acaba. Her neyse sinir bozan sorular düşünmek pekte iyi değildir demi?
Kahvaltımı tamamladıktan sonra tekrar yukarı çıkıp mayomu giydim. Havlumu da alıp havuza indim.
"Oh be dünya varmış" deyip serinlemenin coşkusuyla havuzda saçma hareketler yapmaya başladım. Neyseki etrafta kimseler yoktu. Sonuçta rezil olmak hiçbirimizin tercihi değildir.
Aslında tatil düşündüğüm kadar eğlenceli ve macera dolu geçmiyordu ama hiç değilse gün boyu denizin keyfini çıkartabiliyordum.
Öğleye doğru atıştırmalık birşeyler almaya çıktığım sırada küçük ve bir o kadar şirin bir takı dükkanının önünde dört yapraklı yonca şeklinde bir bileklik gördüm. Çocukluğumdan beri dört yapraklı yoncaların dileklerimizi yerine getirdiğine inanırdım. Tabi o zaman dileklerim oyuncak yada sınırsız çikolata falandı. Gerçi şimdi olsa yine sınırsız çikolata dileyebilirdim orası ayrı tabi.
Hemen elimde deneyip nasıl durduğuna baktım. Oldukça güzeldi. Dükkana girip, sanki elimden biri kapacakmış gibi hızlıca fiyatını ödeyip çıktım. Uzun zamandır aradığım bir bileklik olduğu için şu anki mutluluğumu kimse bozamaz derken yine malum çocukla karşılaştım. Bu sefer sinirlerime hakim olup onu sinir etmeyi planlıyordum. Gerçi ne kadar yapabilirsem.
"Oo kimler burdaymış." dediğimde bana herzaman olduğu gibi ters ters baktı. "Yine mi sen?" "Ben de sana çok meraklı değilim ama napalım. Ya baksana sürekli karşılaşıyoruz. Artık ismini öğrensemde ona göre etsem beddualarımı. Hani yanlış birine gitmesin diye." diyerek bir kahkaha patlattım. Sinirli bir şekilde omzuma çarparak ilerlemeye devam ettiği sırada arkasından ben de hızlı adımlarla onu takip ettim. "Heyy nereye yaa. Buraya gel seninle daha işim bitmedi." arkasını dönüp bana yaklaştı ve her an ateş fışkırabilecek kapasitedeki gözleriyle gözlerimin içine baktı. Gözlerinin rengi o kadar güzeldi ki etkilenmemek elde değildi. Gerçi şu an beni öldürücekmiş gibi üzerime ilerlediğinden gözlerinde kaybolmak yerine gerilemeyi tercih etmiştim. "Benimle uğraşmaktan vazgeç ve mümkünse sonsuza dek karşılaşmayalım." diyerek geriledi. "Ha bu arada adım Berk. Umarım o küçük aklına sığarda unutmazsın." diye ekleyip hızlıca yoluna devam etti. Arkasındaysa hala dediklerini düşünen ve ne olduğunu anlayamayan bir ben bırakmıştı. Söylediklerini algıladığım anda "Sen bana aptal mı demek istedin hıı? Hemen buraya gel ve bunun hesabını ver." diye bas bas bağırmaya başladım. Beni takmayıp yürümeye devam ettiğini farkettiğimde susup etrafta bana dönmüş olan gözlere bakıp otele doğru yürümeye devam ettim.
Otele vardığımda hemen odama çıkıp yatağıma uzandım. "Sinir pislik işte ne olacak. Bide adı Berk'miş çokta umrumdasın ya birde adını öğrenmek isteyeceğim. Kendisi benimle tanışmak için bahane arıyor. Tabi buldu benim gibi güzel kızı." diyerek kendimi teselli etmeye başladım. "Salak şey sanki ben sordum sana adını. Demi yanii. Ben sormadım. Ben sormamışımdır demi. Ayy yok ya ne sorucam." diyerek devam ettim.

Saat sabah sekizi gösterdiğinde her zamankinin aksine uyanıktım. Teyzem uyanık olduğumu farkedince gözlerini irice açtı. "Hayırdır Özge vahiy falan mı indi? Yoksa uzaylılar dünyayı mı istila etti." diyerek bir de kahkaha patlattı. "Haha çok komik." dedim yapay sırıtışımla. Aslında teyzemin haklı olduğunun bende farkındaydım ama arada onu şaşırtmak eğlenceli geliyordu. Doğrusu istesem her şeyi yapabileceğimi görmesini istiyordum. Aramızda kalsın ama aslında hayatım boyunca bunu beceremeyeceğim.

Kahvaltıdan sonra çok sıkılmıştım ve Yalın'ı aramanın iyi bir fikir olacağından emindim. Canınız sıkıldığında Yalın Baysal kapınızda!! Tamam kabul ediyorum bu mide bulandırıcıydı.
Yalın telefonu açıp "Efendim" deyince gözlerimi irice açarak "Hayret." dedim. Anlamamışa benziyordu ki "Hıı" diye bir ses çıkardı. "Hayır yani yirmi üç yıllık hayatımda hiç telefonu efendim diye açan bir Yalın'la karşılaşmadığım için çok şaşırdım." "Annem yine büyü artık konulu konuşmasını yaptığından bende birkaç gün ağır başlı gibi görüneyim dedim." "Bana karşı bile mi?" dedim alaycı bir şekilde. "Yok ya o telefonun ekranına bakmadan açtığımdan kaynaklandı." Gülerek "Hıı" dediğim sırada onun da gülüşünü duyabiliyordum. " Her neyse Yalın hemen buraya gelmen gerekiyor. "Ne oldu orada spor araba mı dağıtıyorlar? Yoksa Adriana Lima'yla aynı otelde misiniz?" dedi en hızlı konuşma şekliyle. "Tabiki de hayır. Spor araba dağıtmıyorlar ve Adriana Lima ile de aynı otelde değiliz." "O zaman neden hemen oraya gelmem gerekiyor ki." "Çünkü çok sıkılıyorum ve eminim seninle burda çok eğleneceğiz." "Iım bir düşüneyim bakalım. Aslında hiçte boş günüm yok ama..." "Yalınn." dedim sinirlenmeye başlayan ses tonumla. "Bütün gün evde oturmak dışında bir şeyler yapmış olmak hem senin hem de o koca toton için iyi olacaktır. O yüzden yarın hemen buraya geliyorsun." diye ekledim. "Madem bu kadar ısrar ettin, bensiz yapamıyorsun, o zaman geleyim bari. Ama otel masraflarına bir el atarsın artık Özge'cim." "Of tamam tamam. Beleşçilik yapmazsan ayıp olur zaten."
Yapay bir tebessümle telefonu suratıma kapattı. Salak, beleşçi, tembel ve biraz da ukala olmasına rağmen tek dostumdu ve gerçekten beni çok güldürüyordu. Eminim burada da birlikte çok gülecek ve yaz bitip İstanbul'a döndüğümüzde diğer arkadaşlarımıza anlatacak çok anımız olacaktı.
...
"Ahh Özge seni ne kadar çok sevdiğimi anlatamam. Birlikte beyaz atıma binerek gidelim buralardan. Kendi imparatorluğumuzu kurup, çocuklarımıza halay çekmeyi öğretelim. Şimdi benimle gel ve beni dünyanın en mutlu adamı yap." "Ben de seni çok seviyorum beyaz atlı prensim benim. Şimdi seninle geliyorum ve seninle ömür boyu mutluluğa bir adım atıyorum. Kaçır beni kaçır çılgın şieyy." Elini bana uzatmış olan Nick Bateman'ın elini tutacakken 'Tak tak tak.' diye bir ses geldi. İkimiz de etrafımıza bakarken birden Nick' im bir kara deliğe düştü. "Hayıırrr" diyerek doğruldum.
Ne yani tüm bu gördüklerim bir rüyamıydı. Kahretsin.
Alacaklı gibi çalan kapıya bakarak, kapının diğer tarafındaki kişiyi öldürecekmişçesine oraya doğru ilerledim.
Kapıyı açtığım anda "Artık kendimize bir uçak almalıyız Özge. Sabahın bu saatinde yolculuk yapmak kimin fikri allasen. Uçağımız olsaydı bu sorunları yaşamazdık ve istediğimiz saatte gelirdik. Ne kadar zekiyim demi? Benim gibi bir arkadaşın olduğu için çok şanslısın." diyerek konuşan bir Yalın'la karşılaştım. Sonunda sinir küpüne dönmüş suratımı görmüş olacak ki konuşmayı kesmişti ve az önce güler yüzlü ifadesinden eser kalmamıştı. Anlamsızsa suratım bakıp "Ne?" dedi. Sonra durumu fark edip "Sanırım seni uyandırdım ve şu anda kaçmam gerekiyor." diye ekledi. Başımı sallayarak onu onaylayınca elindeki valizleri bırakıp koşmaya başladı. Tabi ben de arkasından. "Seni geberteceğim" nidalarıyla tüm oteli turladıktan sonra bu sesler nereden geliyor diye etrafa bakınan görevlileri görünce hemen durduk. Allahtan kimselere görünmeden odamıza dönmeyi başarmıştık. Otelden kovulmak istemediğinden ve rezil olmak hobilerim arasında olmadığından Yalın'ı parçalama işini sonraya bırakmıştım. Allahtan teyzem sabah erken saatte sahilde koşmaya çıkmıştı da bir de ondan azar işitmek zorunda kalmamıştık.
Yalın'ın valizlerini odaya alıp, bir daha her ne olursa olsun beni uykumdan uyandırmayacağı konusunda anlaşmıştık. Yalın' ı eğlenmek için buraya çağırmıştım ve doğrusu beni kızdırması bile gün boyu otelde teyzemin yanında olmaktan daha iyiydi.
Gelişi bile olay olduysa kim bilir yaz boyu neler yaşardık...


Bitti RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin