Camdan sızan sabah güneşi yastığın üzerine düştü. Dakikalar birbirini kovaladıkça ışık ilerledi, ilerledi...Kadın hafifçe kıpırdandı. Gözlerini yavaşça araladı. Karanlıktan sonra birden gelen ışık gözlerini acıttı. Başını hızla yorganın altına soktu. Uzun süren karanlıklardan sonra hayatımıza giren ışık bizi hep korkutmuştur. Bu anlamsız korkudan olsa gerek hep ışıktan kaçma yolunu seçmişizdir. Zırrrrrrrr!!! Kadın yataktan neredeyse fırladı. Karışık saçlarını elleriyle iteledi. Yalın ayak sese doğru koşmaya başladı. Yakınında olduğunda eliyle bir tane vurarak savurduğu zavallı çalar saat, salondaki eski kocaman radyonun üzerinde duruyordu -Serenad saatin bu evdeki en sevimsiz nesne olduğundan emindi -. Hızlıca saatin kapatma düğmesini buldu.
"Günaydın Şekerim!" Şekerim tabir edilen şahıstan bir süre ses çıkmadı. Sonra hızlı adımlarla geldi, Serenad'ın omzuna atladı. Kulaklarını yaladı, miyavladı. Sanırım 'Sana da günaydın şekerim.' demeye çalıştı. Serenad omzunda Şekerim'le beraber yatak odasına doğru ilerledi. Aynanın önünde durdu ve kendine baktı. Kafasını iki yana salladı.
"Beni bu halimle gören ne düşünür sence Şekerim? Bir doktor olduğumu mu, yoksa Arizona Çölü'nde yolunu kaybetmiş bir berduş olduğumu mu? Ben berduş diyorum. Ama görev beklemez."
Dudaklarında hain bir gülümseme, koşarak banyoya girdi. Şekerim peşinden gitti ama gördüğü şey yüzüne kapanan bir banyo kapısı oldu. Bir süre kapıyı tırmaladı. Sonra vazgeçti, aklına daha iyi bir fikir gelmiş olmalıydı.
Serenad banyodan çıktı, dolabına gitti. Lacivert dar kumaş pantolonunun üzerine beyaz ipek bluzunu yakıştırdı. Kızıl saçları kalın bukleler halinde omuzlarına döküldü. Önüne düşen saçlarını minik bir tokayla geriye attı. Küçük pırlanta küpelerini taktı. Makyaj yapmayı, saçlarıyla savaşmayı kendini bildi bileli sevmezdi. Hızlıca yatağını toparladı. Mutfağa doğru yollanırken seslendi:
"Şekeriiiim.. Acıktın mı kuzum? Aaa küstün mü yoksa bana seni banyoya sokmadım diye? Ama kayıp düşüyorsun sonra kuşum. Şekerim yeter ama.Şe...."
Gördükleri bir süre donup kalmasına sebep oldu. Sinirle etrafına bakındı.
"Hemen. Hemen Şekerim. Hemen içeri git." Sesi ortalığı inletti. Şekerim durumun ciddiyetini sezip tabanları yağladı. Serenad buzdolabına baktı. Kafasını iki yana salladı. Dolaptan cezveyi çıkardı, kahveyi, suyu ekledi. Cezveyi ocağa koyup altını açtı. Çekmeceden aldığı kaşıkla kahveyi yavaşça karıştırmaya başladı. Sonra birden aklına gelen şeyle kaşığı bıraktı.
"Of yaaa... Nasıl unuttum ben onu. Şapşalsın kızım sen, yarım akıllısın. Parça parça eder o cadı beni. Dur ya... Şey desem...Eeee... Cüzzam oldum falan mı desem acaba, yok o kurtarmaz beni. AIDS oldum desem. Offf... Derin derin nefes al, panikledikçe saçmalıyorsun.AIDS miş... Ne diyeceksin kadına? '8956. sevgilim yanlış seçimmiş Nadide Hanım. Kusura bakmazsınız artık.' En iyisi kabullenmek galiba. Of Şekerim of... Sabah sabah başıma ne işler açtın."
Söylene söylene kapıyı açtı, terliklerini giyip Nadide Hanım'ın evine, yani karşı daireye geçti. Kapı, tam o çalacakken açıldı.
"Günaydın Nadide Hanım. Nasılsınız? İyisiniz iyisiniz maşallah. İyi uyudunuz mu? Havalar da çok soğudu. Malum kış yaklaşıyor. Beliniz.."
Sözü yaşlı kadın tarafından kesildi.
"Serenad"
"Nadide Hanım"
"Geç kaldın."
"Evet, özür dilerim."
"Neden geç kaldın? Sevgilin mi var? Evde mi? Akşam sende mi kaldı?"
"Hayır. Nerden çıkardınız Nadide Hanım? Evde bazı sorunlar vardı da."
Kadın kaşlarını kaldırdı, ağzını büzdü. Küçümser bir tavırla:
"Ne sorunu vardı evinde? Mobilyalar halay çekmeye mi başladı? Bir sen bir de o mendebur kedin var evde zaten."
"Ama Nadide Hanım mendebur demeseniz, ayıp olmuyor mu?"
"Olmuyor efendim. Gir içeri geç kaldın zaten." Serenad Nadide Hanım'ı takip ederek salona kadar geldi. Kadın cam büfeyi karıştırırken kıza kafasıyla oturmasını işaret etti. Serenad'ın kadının antika denebilecek koltuklarına oturmasıyla salonda bir gıcırtı yükseldi. Serenad koltukta hafifçe kıpırdandı. Nadide Hanım alışmış olmalı ki sesi umursamadan sakince sordu:
"Ne oldu evde?" Serenad, 'Yaşlı cadı unutma sakın' diye sıkıntıyla geçirdi içinden.
"Sorun Şekerim"
"Onu biliyorum. Ne yaptı onu soruyorum."
"Ardiyeden içeri başka bir kedi almış. Buzdolabını mahvetmişler. Tabi mutfağı da öyle. Ben de sinirlendim kovdum ikisini de."
"Nihayet. Dedim sana kov şu mendeburu diye."
"Onu değil öbür kediyi kovdum Nadide Hanım."
"Gerizekalı, kedi bile eve adam atıyor sen hala yalnızları oynuyorsun."
"Ben halimden memnunum Nadide Hanım. İğnenizi yapayım da gideyim artık hastaneye geç kalıyorum çünkü."
Nadide Hanım koltuğa uzandı. Serenad iğneyi yaparken bile konuşmaya devam etti.
"Eee ne yiyeceksin sen şimdi? Bekle de sana bir sandviç hazırlayayım." Serenad iğneyi çekti, pamuğu bastırdı. Huysuz da olsa bu kadına katlanmasının sebebi buydu sanırım. Her şeye rağmen iyi bir kadındı.
"Teşekkür ederim Nadide Hanım. Ben kendime kahve koydum hastanede bir şeyler... Ben kahve... Eyvah! Kahveyi unuttum! Nadide Hanım ben çıkıyorum hemen." Yerinden fırladı. Kapıyı açtı, terliklerini giymeden kendi kapısının önüne atladı. Kapıyı açtı. Yanık kokusu burnuna doldu. Mutfağa gitti, cezveden dumanlar çıkıyordu. Cezveyi lavaboya atması lazımdı. Cezveyi sapından tuttu veee
"Aaaah!!! Yandım, elim yandı. Off, vallahi yandım." Küçük bir çocuk gibi eline üflemeye başladı. Ocağın altını kapattı. Elbeziyle cezveyi ocaktan aldı, suyun altına aldı.
"Yeter ya sabah sabah, Dallas gibi uyandım. Normal bir hayatım olmayacak mı benim? Gidiyorum bu evden."
Vestiyerden mantosunu ve çantasını aldı. Kapıyı kapattı ve çıktı.
İnci Ateşler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERENAD
RomanceHayatınızın sonuna kadar iki ayağınızın olması iki şekilde yorumlanabilir. Ya çok sağlıklısınızdır ya da çok yalnız. Hayatınızın sonuna kadar dört ayağınızın olmasıysa üç şekilde yorumlanabilir.Ya mutant bir canlısınızdır, ya-bir köpek olma ihtimali...