-11-

252K 9K 639
                                    

"Sayın yolcularımız, İstanbul Atatürk havalimanı için yavaş yavaş alçalıyoruz. Lütfen koltuklarınızın dik, güneşliğinizin açık olmasına dikkat ediniz. Teşekkür ederiz."

Havasına, suyuna ve toprağına kurban olduğum canım ülkem. Senden 2 gün ayrı kalmak bile, seni delice özlememe sebep olmuştu. Kafamı uçağın camına dayadım ve İstanbul'un muazzam manzarasını izledim. Uçuş boyunca, Buğra korktuğumu bildiği için elimi hiç bırakmadı. Nedenini bilmiyorum ama şu an korkusuz bir şekilde camdan İstanbul'un güzelliğini seyredebiliyordum. Buğra'ya baktığımda ise gözlerini kapatmış uyuyordu, fakat elimi bırakmamıştı. Üstünde halsizlik olduğu için, uçmasını istemedim, fakat kendisi İstanbul'a dönmek için ısrar edip durdu.

"Buğra, aç gözlerini. " diye fısıldadım ve elimi elinden ayırıp, ateşini kontrol etmek için alnına koydum. Buğra'nın elinin soğuk olmasına rağmen, alnı hala yanıyordu. Gözlerini yavaş yavaş aralarken" Geldik mi?" diye sordu uyku mahmuru sesi ile. "Evet, geldik. Birazdan eve gidince sana çorba yaparım bir şeyin kalmaz tamam mı?"

Buğra gözlerini benden kaçırıp, yere baktı. Kendisinde bir hal vardı fakat bir türlü çözemiyordum. Bu sabah ilacını bulamadığında, içten içe deliye döndü fakat bana belli ettirmeye çalışmadı. Bana kalırsa İstanbul'da hemen yenisini alacaktı.

Uçak indikten sonra, tekrardan güvenlik pasaport kontrolünden geçtik ve ardından bavullarımızı alıp havalimanından ayrıldık. Nesrin Teyze'nin şoförü Buğra'nın arabasını ile bizi karşılamaya gelmişti ve bizi görür görmez arabadan inip "Hoş geldiniz efendim." deyip bavulları bagaja yerleştirdi.

"Buğra, biliyorum rahatsızsın, ama kısa olsa da babamın yanına uğrayalım mı? Kendisine sürpriz yapmak istiyorum." dediğimde, kafasını evet anlamında sallayıp "Zaten şimdi onun yanına gideceğiz." dedi ve arabaya bindi. Yolculuk boyunca, Buğra kafasını omzuma koymuş ve gözlerini kapatmıştı. Elleri, ayakları, kısacası vücudunun her bir noktası gözle görülür bir biçimde ateşten dolayı titriyordu.

Buğra'nın saçlarını okşayıp "En iyisi eve gidelim, baksana ateşin yükselmeye başladı. Seni düzelttikten sonra, babamın yanına uğrarım."

Buğra hafif hafif yeşil gözlerini araladı ve uyku mahmuru sesi ile " İlk başta babana gideceğiz deniz gözlü kız." dedi ve kafasını omuzundan ayırıp, gözlerime üzgün bir biçimde baktı.

Yola baktığımda ise, kaslarımı çattım. Bu yol, babamın evine gitmiyordu ki?

"Bir yerde yol çalışması mı var? Bu yol babama giden yol değil ki?" Buğra derin bir nefes verip, ellerimden tuttu. "Maviş, bak sana bir şey söyleyeceğim, ama korkma tamam mı?" dedi ve ciğeri sökülürcesine öksürdü.

Ellerimi hızlıca Buğra'nın ellerinden ayırıp, dolmuş gözlerimle" Babama bir şey mi oldu?" diye sordum.

Buğra kafasını yukarı ve aşağı doğru sallayıp "Yağmur, iyi olacak merak etme. Sana söz veriyorum."

"Bu yüzden mi hemen İstanbul'a... " dedim ve ağzımı elim ile kapattım. Gözlerimden yaşlar süzülürken, içimden dua ediyordum.

"Dün dışarıdayken annem aradı ve babanı hastaneye kaldırdıklarını söyledi. Panik yaparsın diye söyleyemedim işte. Bu yüzden ilk uçağa hemen bilet aldım." dedi ve bana sımsıkı sarılıp saçlarımı öptü. "Sen güçlü bir kızsın, merak etme baban iyi olacak."

Kafamı Buğra'nın omuzuna dayanak hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. "Keşke hiç gitmeseydim Buğra. Bak, belki şimdi bu halde olmayacaktı!"

Buğra cevap vermeyip, saçlarımı okşadı ve şoföre daha hızlı sürmesi için rica etti.

Hastaneye vardığımızda ile, babamın olduğu kata çıktık. "Yağmur, kızım biz buradayız! "

BABAMIN VASIYETI 1 (KİTAP OLDU) #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin